Papa Francis'in İtalya'nın Puglia bölgesinde düzenlenen G7 zirvesine katılan ilk papa olarak, konuşmasını yapay zeka konusuna ayırma kararı, teknoloji, etik ve dinin kesiştiği önemli bir andı. Papa Francis, yapay zekanın öncülerine, insan gelişimi için heyecan verici yeni fırsatlar, özellikle de bilimsel araştırmaları geliştirme, zorlu görevleri makineleştirme, bilgiyi demokratikleştirme, bilgiye erişimi ve yayılmasını sağlama alanında öncü uygulamalar sunan bilimsel bir atılıma tanık olduğumuzu itiraf ediyor. Ancak otomatik savaş sistemleri, gözetleme ve casusluk teknolojisindeki ölümcül uygulamaları gibi yapay zekayı düzenleyen kuralların yokluğundan veya zayıflığından kaynaklanabilecek önemli risklere ilişkin şüphecilerin görüşlerini paylaşıyor. Papa, özellikle Batı kültürünün yapay zekanın “aklı” üzerindeki tahakkümünün ve algoritmaların değerler, politika, felsefe ve fikirler alanındaki taraflılığının etkisinin bir sonucu olarak “teknolojik diktatörlük”ün ortaya çıkması tehlikesine odaklanıyor. Katolik Kilisesi, yapay zeka teknolojilerinin gelişimi ile insan onuruna saygı duyma ve kamu yararına hizmet etme ihtiyacı arasındaki uyumlulukla ilgili bu tür tartışmalarda yeni değil. Vatikan, IBM ve Microsoft tarafından Şubat 2020'de yayınlanan "Yapay Zekada Etik için Roma Çağrısı" ile bu çerçeve somutlaştırılmıştı. Çağrı, yapay zeka teknolojilerinin gelişimini yönlendirmesi gereken değerler olarak şeffaflık, kapsayıcılık, sorumluluk ve bütünlük ilkelerine odaklanıyordu.
Papa Francis görünürde papalığın konumunun yumuşak gücünden yararlanıyor ve bunu dünyanın büyük liderlerini etkilemek, yapay zekayı düzenlemek için mümkün olan en geniş uluslararası iş birliğine olan acil ihtiyacı onaylamak için kullanıyor gibi görünse de, Kilisenin kendisinin de özel sebeplerle bu evrensel tartışmaların ve kaygıların bir parçası olması gerektiğini belirtmek gerekir. Papa Francis'in yapay zeka konusundaki proaktif duruşu, uzun bir çekişme geçmişinin ardından Kilise ile bilim arasında uzlaşmacı bir ilişkinin sürekli gelişimini yansıtıyor. Orta Çağ'da kilisenin antik metinlerin korunmasına, felsefe, astronomi ve anatomi bilimlerinde kaydedilen ilerlemelerden doğan yeni gerçeklerin meydan okuması karşısında bu metinlerin muhafaza edilmesine yönelik davranışlarından ötürü aralarında büyük bir gerilim ve kaygı hakimdi. Katolik Kilise, Galileo ile güneş sisteminin merkezinde Dünya'nın değil güneşin olduğu konusunda, Thomas Aquinas ile de akıl ve inancı uzlaştırma çağrıları ile ilgili yaşadığı anlaşmazlık gibi sert çatışmalara girdi.
Sonuç olarak bunlar, bilim ile uzun bir çatışma geçmişi biriktirdi. Bu arka plana karşı, Francis'in papalığı Kilise’nin imajının modernleştirilmesinde ve Kilise ile Hıristiyanlar arasındaki mesafenin kapatılmasında öncü bir rol oynuyor.
Ayrıca Papa'nın önümüzdeki yıl ve on yıllarda dünya koşullarını bu kadar merkeze alan bir dosyaya yaklaşımında benimsediği genel ahlaki yaklaşım, çocuklara yönelik fiziksel istismar, kötü mali yönetim, din adamları arasında bulunan, hoşgörü ve insanlık öğretileriyle çelişecek şekilde ırk ve etnik kökene dayalı sosyal eşitsizlik skandallarının gölgesinde, bir kurum olarak Kilise'nin yaşadığı ahlaki travmaya bir yanıt olarak geliyor.
Ancak Papa'nın yapay zeka gibi bir dosyaya müdahil olması, Katolik Kilisesi'nin bugün ihtiyaç duyduğu halkla ilişkiler sınırlarını aşıyor. Zira Kilise inancın kurucu fikirlerine meydan okuyan gelişmeler ile neredeyse varoluşsal bir yüzleşme içerisinde bulunuyor.
Bu bağlamda çağdaş yazar ve filozof Yuval Harari, data kelimesinden türetilen “dataizm” kavramını, yani data bilimini günümüz dünyasının bir tür yeni dinine dönüştürülmesini öneriyor. Böylece veri ve işlenmesi, değerlerin nihai kaynağı haline gelirken, veri ve algoritma bilimcileri, din adamlarının yetkilerini daha da azaltacak şekilde, evrenin tüm meselelerinde en yüksek otoritenin sahipleri, cevapların ve çözümlerin kaynağına dönüşeceklerdir.
Ayrıca yapay zeka ve biyoteknoloji sayesinde insan gelişiminin mümkün olması, insan vücuduna çip yerleştirerek robotlar ile insanlar arasındaki uyumun sağlanması, geleneksel dinlerin ele almakta zorlanabilecekleri etik ve felsefi soruları gündeme getiriyor. Yapay zeka teknolojileriyle desteklenen deepfake'lerin, dinleri ve tarihlerini çarpıtmak için bir platform, algıları manipüle etmek ve bilgileri yanıltıcı hale getirmek için güçlü bir mekanizma haline gelebileceğinden ise bahsetmiyoruz bile. Bu bağlamda, Papa'nın kendisi de sahte fotoğrafların kurbanı oldu; kendisinin uluslararası bir marka olan "Balenciaga"ya ait şişme bir mont giydiği sahte bir fotoğraf yayınlandı.
Bu nedenle, Papa'nın İtalya'nın sağcı Katolik Başbakanı’nın daveti ile G7 zirvesine katılımı bir yönüyle, dini otoriteyi öne çıkarma ve muhafazakar kurumların rolünü güçlendirme girişimini içeriyor. Yapay zekanın etik kullanımını ve gelişimini teşvik ederek ve teknolojiyi insan etrafında yeniden merkezleyerek, Papa, teknoloji, mülteciler ve iklim değişikliği gibi diğer gelişmelerle ilgili çağdaş tartışmalarda Kilise'nin ahlaki otoritesini güçlendirmeyi, önemini pekiştirmeyi amaçlıyor.
Papa Francis'in G7 Zirvesinde yapay zeka hakkında konuşma kararı, kilisenin küresel meselelerdeki rolüne ilişkin vizyonunu, Kilisenin çağdaş söylem ve kaygılarla olan bağlantılarını gösterme konusundaki istekliliğini yansıtan stratejik ve ahlaki bir adım.