Coğrafi olarak eşsiz bir konuma sahip olan Kıbrıs, Lübnan ve Suriye'ye en yakın ‘Avrupalı’ kara parçasıdır. Kıbrıs’ın aynı zamanda Arap Akdeniz dünyasına, daha doğrusu ‘Levanten’ dünyasına ait olduğu düşünülmektedir. Akdeniz'in üçüncü büyük adasının ya da tarihte bazen adlandırıldığı şekliyle Rum Denizi'nin kaderi budur.
Kıbrıs'ın Lübnan ve İsrail ile özel bir ilişkisi vardır. Lübnanlılar, birbirini izleyen savaşlardan buraya kaçarlardı. İsrail ise askeri manevralarını ve istihbarat istasyonlarını burada düzenliyor. Aynı şekilde bu adada İngiliz ve diğer Batılı ülkelere ait üsler bulunuyor.
Hizbullah'ın da Kıbrıs'ta kendi faaliyetleri, operasyonları ve yerleşik hücreleri bulunuyor. Bu nedenle Kıbrıs hükümeti bir süre önce bu hücrelere yönelik izleme ve takip operasyonları başlattı. Bu çerçevede Lübnan ve Suriye uyruklu tüm sakinlere yönelik kapsamlı bir araştırma yürütüldü. Hizbullah bu konuda yanılmış olacak ki, 2013 yılında bir Güney Kıbrıs mahkemesi, İsveç'in Göteborg kentinin kuzeybatısındaki bir kasabada büyüyen ve İsveç vatandaşlığına sahip olan Lübnanlı bir kişiyi Hizbullah için çalışma suçundan mahkûm etti. Kıbrıs hükümeti, bu kişiyi Hizbullah adına İsrail çıkarlarına saldırmayı planlamakla suçladı.
Bugün Hizbullah'ın lideri Kıbrıs'a karşı savaş tehditleri savuruyor. Kıbrıs ise savaşa dahil olmadığını söylüyor. Burada unutulmaması gereken en önemli şey, Avrupa Birliği'nin (AB) bir parçası olduğu için Kıbrıs’ın yalnız olmadığıdır. AB de Kıbrıs'ın kalben ve ruhen yanında olduğunu açıkça belirtiyor. Peki şimdi ne olacak? Lübnan devleti nerede?!
Nasrallah'ın tehditleri yüzünden Kıbrıs, Lübnan'daki büyükelçiliği aracılığıyla Lübnanlılara vize vermeyi durdurduğunu bildirdi. Bu durum, adaya bağlı Lübnanlıların endişelerini daha da arttırdı. Bu esnada Lübnan Dışişleri Bakanlığı, ‘uzun bir diplomatik iş birliği geçmişine dayanan Lübnan-Kıbrıs ilişkilerini’ öven kısa bir resmî açıklama yapmakla yetindi. Lübnan’daki bu tehlikeli gelişme, bize bir kez daha en önemli ve en bariz tezahürü savaş ve barış kararını tekelinde tutmak olan devletin ortadan kaybolduğunu gösteriyor.
Kıbrıs'a yönelik askeri uyarıyı açıklayan Lübnan Başbakanı, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve hatta müstakbel Cumhurbaşkanı olsaydı, ardından Hizbullah devletçiğinin lideri gelse bile kaosun yarısını yutabilirdi. Çünkü bu durumda bile milis gücü, bir yönüyle devletin egemenliğine ortak oluyordu. Ancak sefil gerçeklik bu egemen kırıntının şöyle dediğini gösteriyor: Hizbullah ve milisler devlet yapısını küçümsüyor.
Ve Teym yokken mesele hallediliyor / ve şahitken kendilerinden izin istenmiyor!