Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Mezhepçilik, İhvan-ı Müslimin ve el-Ezher

Din eğitimi müfredatı, fıkıh ve şeriat öğretim sistemleri konusundaki tartışmalara girmeyeceğim. Bu, eski ve yenilenen bir tartışma, her grup tarafından hakkında çok şey söylendi. Bunların bir kısmını, Mısırlı alim ve büyük fıkıhçı Şeyh Muhammed Ebu Zehra'nın kitaplarında, bir kısmını da Tunuslu fakih ve tarihçi el-Haccavi es-Sealibi ve diğerlerinin kitaplarında bulabilirsiniz..

Ancak etrafında büyük ihtilafların yaşandığı konular şunlardır; fıkhi mezhepçilik meselesi ve tarih boyunca Sünni bağlamda bilinen ve kendilerine çalışmalar ile hizmet edilen Hanefi, Maliki, Şafii, Hanbeli gibi meşhur fıkhi mezheplerin halen öğretilmesi bu dönemde mümkün ve uygun mudur?

Yoksa mezhepler artık geçmişte kalmış ve doğru olan, fıkıh ve eğitimi mirasını dışlamak ve reddetmek ya da en iyi ihtimalle onlara önem vermemek ve görüşlerine başvurmamak, onlar yerine doğrudan Kuran ve sünnete başvurmak mıdır?

Modern çağda bu doğrudan başvurunun en önde gelen savunucuları arasında Suriyeli Şeyh Nasirüddin el-Albani'nin okulu gibi okullar yer alıyor. Hatta Albani ve öğrencileri bu konuda çok ileri gittiler. Öğrencileri arasında en öne çıkanlardan biri de “Mezhep Fanatizmi Bidati” adlı kitabın yazarı ve yine Suriyeli olan Muhammed Eid Abbasi’dir. Ünlü Suriyeli alim Muhammed el-Buti, bilinen kitapları ve araştırmaları ile bunlara karşılık vermiştir.

Birkaç gün önce Mısır Baş Müftüsü Şeyh Şevki Allam, İhvan-ı Müslimin’i hedef alarak, cemaatin kurulduğu yıl olan 1928'den bu yana saygın alimleri dışlama ve onları “otoritenin alimleri” olarak tanımlamaya yönelik açık girişimleri olduğunu söyledi.

Televizyondan yaptığı açıklamalarda el-Ezher'in yaklaşımının, dışlama olmaksızın tüm mezhepleri inceleyerek çoğulculuğa dayandığını ve mezheplerin fıkhı anlama yöntemleri olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğunu belirtti. İhvan’ın bilinen fıkhi mezhepleri tanımadan, onların silinmesi ve sadece Kuran ve Sünnete dönülmesi yönündeki çağrılarına değindi.

Bu, birçok insanın hata yaptığı, önemli ve hassas bir tartışmalı konudur. Bazıları, fıkhi mezheplerin ve eski ekollerin metotlarının öğretilmemesi çağrısının son derece açıklık ve modernlik içerdiğini, bunun tek başına ılımlılığı, hoşgörüyü ve modernliği sağlamak için yeterli olduğunu düşünüyor.

Bu büyük bir yanılsama ve yanlış bahistir. Gerçek şu ki, bu tür çağrıları “Cüheyman” grubu gibi gruplar veya el-Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerin fıkıh alimleri de yapıyor. Ne var ki bu grup ve örgütler, metodolojiden, ilmi zenginlikten, kadim mezhepçi, ilmi ve fıkhi mirasın ruhundan, kültüründen ve malzemesinden yoksunlar.

Cüheyman grubundakilerden bazıları bana bazı hadis ve tefsir kitapları ile sözlüklerle yetindiklerini söylemişlerdi. Onlara göre bu, doğrudan Kuran ve sünnete uyan bir fıkıh alimi olarak yetişmek için yeterliydi.

Bu yazı, tüm ilmi ve tarihsel birikimin “hizmet ettiği” eski mezheplerin mutlak bir savunusu değildir. Çünkü içlerinde kendi dönemlerinde tıp ve diğer bilimler henüz bazı bilgilere ulaşamamış olduğu için eksiklikler içeren tarihin bazı şartlarını da barındırıyorlar.

Amacımız, mezhepsizliğin açık olmanın eşiği olduğu fikrini kesin bir şekilde çürütmektir.