Washington'dan Gazze'ye, Tahran'dan Ukrayna'ya kadar çok değişken bir sahneyle karşı karşıyayız ve bu sahne bir bütün olarak, eğer herkes meydana gelen dönüşümlerin ciddiyetinin farkına varmazsa, tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir çılgınlık anına yaklaştığımızı gösteriyor.
Örneğin Amerikan-Amerikan bölünmesini veya Demokrat-Demokrat bölünmesini ele alalım; Başkan Biden'ın partisi, onu değiştirme tartışmasının yol açtığı kaosun içinde. Bu, Barack Obama'nın siyasi olarak ortaya çıkışından bu yana partinin, kendisiyle yaşamakta ustalaştığı, sızıntılar ve değişen pozisyonlar şeklindeki kaosun ta kendisi. Şu anda bitkin Başkanın başına gelen de bu, yani kendine yönelik pozisyonların değişmesi.
Cumhuriyetçiler açısından Trump'ın güçlü bir geri dönüş yaptığı açık ve Trump'ın dünü ile bugünü arasındaki fark artık ne istediğini bilmesi ve hedeflerini belirlemiş olması, başkan yardımcısının seçimi de bunun delili. Barışta da savaşta da daha sert olacak çünkü kazanırsa sadece bir dönem başkan olacak.
Bütün bunlar Washington'da yaşanırken, müttefikler Ukrayna savaşıyla ilgili kafa karışıklığı yaşıyor; bunlardan ilki olan Ukrayna Devlet Başkanı Trump ile telefonla görüştü.
Burada birisi şöyle diyebilir: Peki ya bölgemiz, çünkü bizim için önemli olan o? Evet, bu doğru.
Kanaatime göre, bölgemizdeki durumların akışkanlığının daha tehlikeli olduğu ve uluslararası toplumu baskı altında müdahale etmeye zorlayabileceği yönünde; ancak özellikle Batı'nın "bir kısmının" açıkça anlamadığı olayların tırmanması nedeniyle bu müdahale için artık çok geç olacak. En basit ve açık olan Husi dosyasına yönelik Amerikan-Batı tutumundaki değişkenlik de bunun kanıtı.
Bu yazının yazıldığı ana kadar haberlerde İsraillilerin, Husilerin üstlendiği Tel Aviv'deki bir binayı hedef alan ve bir İsraillinin öldürülmesine neden olan İHA saldırısına karşılık olarak Hudeyde'yi bombaladığı söyleniyordu. Bu da şu soruyu sormayı gerektiriyor: İsrail'in saldırısı bir tutum değişikliği mi, yoksa Yemenlilerin “öldür sonra uzlaşılır” yöntemi mi?
Burada uzlaşı İsrail caydırıcılık hakkını kullandıktan ve Husiler de tek istediği ve amaçladığı şey olan “medya şovu” ile yetindikten sonra durumu sakinleştirmek amacıyla İran ile ABD yönetimi arasında yapılacak.
Akışkan tabirini tekrarlıyorum çünkü bölgemizin gerçekliği ortada ama Washington ve Batı bunu kabul etmeyi ve iyi anlamayı reddediyor. Bunu sağlayacak adımları atmadan istikrar ve barış istiyorlar.
Bölgemizin gerçeği ortada çünkü Hizbullah bir milis gücüdür ve onun ilk kurbanları Lübnanlılar ve Suriyelilerdir. Hamas siyasi bir kaosa sürüklüyor ve bunun kanıtı da arzu edilen Filistin devletinden geriye yalnızca Batı Şeria'nın bir kısmının kalmasıdır. 7 Ekim saldırısı, İsrail'in toprakların çoğunu yeniden işgal etmesine yol açtı.
Husilere gelince, bir karmaşadan başka bir şey görmüyoruz. Ortada ele alınabilecek ne bir siyasi düşünce ne bir yöntem ve yaklaşım ne de taahhütler ya da eylemlerin Yemen veya seyrüsefer dahil bölgeye sonuçlarını değerlendirme var. Müslüman Kardeşler başarısızlıktan başka bir şey üretmeyen bir grup ve yukarıdakilerin hepsi terörizmin henüz hezimete uğratılmamış ikinci kısmının bileşenleridir.
Bölgenin istikrara kavuşabilmesi için terörün her türlü şekli ve doktrini ile ortadan kaldırılması gerekiyor.
Tıpkı hezimete uğratılan Sünni terör gibi bugün Hizbullah Lübnan'ı ve Suriye'nin bir kısmını işgal ediyor, Irak ve Yemen'de faaliyet gösteriyor. Dolayısıyla kaynağı ne olursa olsun terörün ortadan kaldırılmasının sonra da İsrail’e barış sürecindeki sorumluluklarının yüklenmesinin zamanı gelmiştir.
Bunlar dışındaki her şey daha fazla savaş ve yıkım demektir.