Harvard Üniversitesi'nde İslam tarihi profesörü olan dostum Roy Muttahide (Mottahedeh) iki hafta önce vefat etti. Böylece aramızdaki kırk yıllık akademik ortak çalışmaların yanı sıra, özellikle İran-Arap ilişkileri, eski ve modern, ulusal kimlik ve iki ulus ya da kültür arasındaki yakınlaşma ve çatışmanın nedenleri ve amaçları üzerine müzakereler sona erdi. Roy, İran kökenli olup Bahai bir babaya ve Yahudi kökenli New Yorklu bir anneye sahipti. Amerikalılar gibi Bahailer de din ve etnik köken açısından değil, kimlik, dil eğilimleri ve insan derinliği açısından çoğulcu bir şekilde birleşiyorlardı. Babasının isteğine rağmen Harvard, Cambridge ve Princeton'da İslami çalışmalar alanında akademik kariyerine başladı ve otuz yıldan fazla bir süre önce Harvard Üniversitesi'nde İslam tarihi profesörü oldu. İlk çalışmaları, İsnâaşeriyye’nin hukuk ve siyaset açısından İsmaililer ve Sünnilerden ayrıldığı hicri dördüncü ve beşinci yüzyıllarda Büveyhiler hakkındaydı. Ancak İranlı din adamlarının yükselişi ve 1979'daki devrimde iktidara gelişleri hakkındaki 1986 tarihli çalışmasının (Peygamberin Hırkası: İran’da Din ve Politika*/The Mantle of the Prophet: Religion and Politics in Iran) yayınlanmasından sonra yaygın olarak tanındı. Roy ile ilişkimiz, kitabı Arapçaya çevirmemle (2004) değil, 1985'ten beri İran-Irak savaşı (1980-1988) kutuplaşması sırasında, İranlılar ve Araplar arasındaki kötü ilişkilerle ilgili müzakerelerle başladı. Muttahide, kitabının Arapça çevirisine yazdığı önsözde de belirttiği gibi, meşhur çatışmanın milliyetçi ya da komşulukla ilgili nedenlerine ikna olmamıştı.
Muttahide'nin gözünde Şah'ın milliyetçiliği komşular için pek de tehlikeli değildi. Ancak Şah'ın hatası, 1961'de hukukçu Hüseyin Burucerdi'nin ölümünden sonra din adamlarıyla gereksiz yere çatışmaya girmesiydi. İran'daki dini uyanış Sünni dünyasındaki dini uyanıştan çok farklı değildi; aradaki fark İran'da harekete geçirilenin müesses nizam olmasıydı. Oysa Arap dünyasında, Pakistan'da ve Endonezya'da modernite ve ordu, Sünni müesses nizamı zayıflatmış ve dini uyanış müesses nizama ve milliyetçi otoritelere karşı olan dini hareketler tarafından gerçekleştirilmiştir. Ben bu olguyu Protestan anlayışa benzeterek ‘Revivalist’ olarak adlandırıyordum. Ancak Muttahide, özellikle İran'daki dini canlanmada ‘geleneğin’ pek çok yönden saldırıya uğramasına rağmen halen güçlü olduğuna inanıyordu. Dini devrimin misyoner yayılmacılığının, hepsi de güçlü Şii azınlıklara sahip olan Orta Asya, Kafkasya, Afganistan ve Pakistan'a yöneleceğine inanıyordu. Ancak Humeyni döneminde İslam dünyasında genel bir dini liderlik iddiasında bulunma eğilimi vardı ve Irak savaşı, Arap dünyasını işaret eden bir ok olarak çoğunluğu Şii olan Irak'a doğru bu itilimi teşvik etti. Sünni İslam'daki bölünmelerin devrimci İran ile buluşmadığını belirttiğimde, bu buluşmanın er ya da geç gerçekleşeceğini, özellikle de İran'ın savaşa rağmen dini nedenlerle Filistin bayrağını yükselttiğini savundu. Peygamberin Hırkası kitabında bahsettiği, 1950‘li ve 1960’lı yıllarda genç din adamlarının Cezayir ve Filistin devrimleri karşısındaki duyguları hakkında beni tekrar tekrar uyardı. Her ne kadar Müslüman Kardeşler'in düşmanı Cemal Abdunnasır, din adamlarının Şah'a karşı isyanını destekliyor olsa da Humeyni'nin öğrencileri, Müslüman Kardeşler literatürünü 1960’lı yıllarda Farsçaya çeviriyordu.
İran-Irak savaşının 1988 yılında sona ermesinden sonra, Roy'un barışçıl Arap-İran ilişkilerine kademeli olarak geri dönüleceğine dair umutları yüksekti. Çünkü ABD'nin bölgedeki kötü politikaları, sadece İsrail yüzünden değil, aynı zamanda Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonraki hegemonya dönemi yüzündendi. Bu inanç Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi döneminde kesinlik kazandı. Devrimci İran ile ilişkilerindeki çıkmaza rağmen, ABD'deki İranlı profesörlerle birlikte İran'ın, ABD'nin Irak işgalini desteklememesi için çaba sarf etti. Mısır Kültür Yüksek Konseyi'nin 2004 yılında Peygamberin Hırkası adlı kitabın çevirisinin yayınlanmasını kutlamak için düzenlediği sempozyumda da aynı umudu dile getirdi. O gece, Mısır Kültür Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Dr. Cabir Usfur ona şunları söyledi: Ancak bu gerçekleşti. İran, Suriye, İngiltere ve ABD'den gelen Iraklı muhalifler şu anda Irak'ı yönetiyor. İran da Amerikalı işgalcilerle birlikte onların arkasında. Görünüşe göre Saddam'ın 1980'lerde kendilerine karşı açtığı savaşın intikamını alıyorlar! On küsür yılda olanlara rağmen umudu azalmadı ve bu yüzden kitabımda (Araplar, İranlılar ve Şimdiki Zamanın İlişkileri) bahsedilenlerden dolayı beni suçladı. Kitabımda bahsedilenleri kalıcı olgular olarak sayılamayacak tesadüfi olaylar olarak değerlendirdi. Suudiler ve İranlılar Çin'de bir araya gelip diplomatik ilişkileri yeniden kurma konusunda anlaştıklarında, Roy bana hasta ve yaşlı yatağından şunları yazdı: “2004'te sana sadece doğru olanın kalacağını söylememiş miydim? Öyleyse nasıl oluyor da Türkler ve İranlılar iyi geçinirken, İranlılar ve Araplar iyi geçinemiyor?!
* İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından yayınlandı