Beyaz Saray yarışına katılan ilk ciddi kadın aday, 2016'da Cumhuriyetçi Donald Trump'a karşı Demokrat Parti adına yarışan Hillary Clinton'dı. O dönemde, seçimlerden aylar önce, adaylardan hangisinin kazanacağı olasılığını değerlendirmek üzere Kuveyt Üniversitesi’ndeki Körfez Çalışmaları Merkezi'nde kapalı bir seminer düzenledik. Amerikan siyasi meselelerinde deneyimli kişileri bu toplantıya davet ettik. Tartışmanın ardından, Donald Trump'ın kazanacağını tahmin eden bir katılımcı dışında, orada bulunanların çoğu kazananın Hillary olacağı konusunda hemfikirdi. ABD seçimleri ile ilgili tahmin yapmanın zor olduğunu göstermek için bu örneği verdim. O seçimde Clinton seçmen oylarının çoğunluğunu kazandı, ancak Seçiciler Kurulu’nda oyların çoğunu alamadı.
En karmaşık demokratik seçim sistemi ABD’de olabilir; çünkü ABD, başkanın doğrudan seçmenlerin oylarıyla değil, tam aksine Seçiciler Kurulu adı verilen bir organın oylarıyla seçildiği karmaşık bir sistemi benimser. Bu kurulda her eyalete nüfusuna ve Kongre'deki temsilcilerinin sayısına göre değişen oranda delege sayısı tahsis edilmiştir. Örneğin, Seçiciler Kurulu’nda Kaliforniya eyaletinin (en kalabalık eyalet) 55 delegesi, başkenti de içeren Columbia Bölgesi’nin ise 3 delegesi bulunuyor.
Bir oy farkla da olsa bir eyaletin delegelerinin çoğunun oyunu alan aday, Seçiciler Kurulu’nda o eyaleti temsil eden delegelerin tamamının oyunu kazanmış sayılıyor. Bunun tek istisnası adayların Seçiciler Kurulu’nda aldıkları oy oranı kadar delegenin sahibi olduğu iki eyalet olan Nebraska ve Maine.
Bilindiği gibi, seçim kartında iki isim bulunuyor; başkanlık adayı ve onun bayan veya erkek yardımcısı. Seçim kanunu bu ikisinin aynı eyaletten olmamasını şart koşuyor! Seçiciler Kurulu, 538 delegeden oluşuyor. Yani toplamda 535 olan Kongre üyelerinin sayısına Columbia Bölgesi’nin artı 3 delegesi eklenmiş. Bir adayın kazanabilmesi için Seçiciler Kurul'unda en az 270 delegenin oyunu alması gerekiyor.
Bu karmaşıklık çoğunlukla Amerikan demokrasisinin 18. yüzyıldaki uygulama şeklinden kaynaklanıyor. O dönemde eyaletler arasında iletişimde zorluk yaşanıyordu ve bu nedenle seçim sürecinin nihai sonuca ulaşması aylar alıyordu. Her toplumda olduğu gibi kanunlar belli bir süre için çıkarılır, zaman geçer ve değiştirme yöntemi üzerinde anlaşmanın zorluğu nedeniyle değiştirilmezler, böylece babaların çıkardığı kanunlar çocukların çıkarlarına engel olmaya devam eder!
Hillary Clinton'ın, 2016'daki seçimleri kaybettikten sonra Amerikalı kadınların onu yüzüstü bıraktığını, çünkü onun “mükemmel” (!) olmasını istediklerini söylediği aktarılır. O dönemde seçimlere birkaç gün kala, Dışişleri bakanı olarak görev yaparken, resmi işlerinde kullandığı özel e-posta hesabındaki mesajların, Dışişleri Bakanlığı'nın talimatlarında öngörülenin dışında kullanılması ile hakkında bir skandal patlak vermişti. Buna ilave olarak yine Hillary’den aktarıldığına göre Amerikalı kadınlar, “silahlı kuvvetlerin başkomutanı olarak bir kadına güvenmiyorlar!” Clinton daha sonraki açıklamalarında ise kendisini “demokrasi şehitlerinden” biri olarak tanımlamıştı.
Bu engeller Kamala Harris'in de karşısına çıkacak mı? Şimdi koşullar farklı ve Kamala Harris, Hillary'nin aksine koyu tenli.
2016 seçimlerinden 8 yıl sonra ABD'nin ruh hali değişti mi? ABD başkanının kadın ve koyu tenli olması mümkün mü? Yoksa Hillary senaryosu bir kez daha mı tekrarlanacak?
İlk göstergelere rağmen bu aşamada cevaplanması zor bir soru bu. Buna göre o, yani Kamala, zaman zaman yapılan kamuoyu yoklamalarında biraz önde!
Trump'ın pek çok kusuru bulunuyor ve bu kusurlarını kabul etmeyen, aksine onları olumlu yönleri arasında gören destekçileri de var. Trump, belki de alışılmışın dışına çıkacak kadar açık sözlü. Hayal edileni gerçeğe dönüştürebilir. Bazılarında mahkûm edildiği birçok hukuki davayla karşı karşıya olmasına rağmen, hayranları hâlâ direniyor. Kamala Harris ise (Trump ona Kamala yerine Uganda'nın başkenti olan Kampala diyor) genç nesil oy vermek için kitlesel olarak akın etmediği sürece birçok engelle karşı karşıya bulunuyor!
Dünyanın takip ettiği yarış pek çok “mantıksızlık” ile dolu; sert ifadeler, kaba suçlamalar ve pek çok çarpıtma içeriyor. Amerikan seçimleri başlı başına entegre bir endüstri ve bu seçimlerde çok fazla para harcanıyor, ondan daha fazla vaatler veriliyor. Hatta bunların bazıları tanınmış ulusal çıkarların dışında görünüyor. Donald Trump'ın Amerikan petrol şirketlerine çevreye zarar verme pahasına da olsa petrol arama konusunda serbestlik tanıyacağı vaadi buna bir örnek.
2016 seçimleri ile 2024 seçimleri arasındaki fark, Donald Trump'ın denenmiş ve birçok siyasi kusurunun ve demokratik sistemin kurallarını küçümsediğinin ortaya çıkmış olmasıdır. Rüzgâr onun yelkenleri lehine esmezse oyunu bozabilir ve bu da onun Amerikan kamuoyunu etkileyecek şekilde eleştirilmesi için bir giriş olabilir. Ancak dediğimiz gibi, mesele tüm olasılıklara açık.
Son söz; kasım ayında Kamala Harris kazanırsa, ABD yeni, benzeri görülmemiş bir siyasi döneme girecek!