İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Bir sonraki salgın ve küresel kaosun özellikleri

Yazının başlığı insanlarda korku ve panik yaratmaya yönelik bir çaba mı, yoksa komplo düşünceleri başlığı altına giren bir abartı mı? Kesinlikle ne biri ne de diğeri, aksine birden fazla felaketin kapısında acı ve beklenti yüklü küresel bir gerçekliğin tartışılmasıdır.

Kovid-19 virüsü salgınının üzerinden beş yıldan az bir süre geçtikten sonra dünya hâlâ başka bir salgına karşı savunmasız durumda. Son beş ay içinde süt ineklerinde keşfedilen H5N1 influenza virüsünün mutant bir türü, potansiyel bir pandemik virüs tehdidi oluşturdu.

Daha sonra, geçtiğimiz iki hafta içinde yeni bir salgın haberi yayıldı, o da maymun çiçeği. Yeni keşfedilen bu iki virüs arasında, Kovid salgınına karşı küresel mücadeleden alınması gereken derslere rağmen, hükümetler ve uluslararası kuruluşlar, özellikle de pek çok kişinin güvenilirliğinden şüphe duyduğu Dünya Sağlık Örgütü, böyle bir senaryoya hazırlanmak için çok az şey yaptı.

İster doğa kaynaklı isterse arkasında insani bir komplo ya da gizli gruplar olsun, bir sonraki salgın konusu kesin görünüyor. Özellikle dünya çapında milyonlarca kişinin bilincine yerleşmiş ve “Altın Milyar” olarak bilinen teori ile birlikte, küresel demografik çatışmalar diyalektiği içinde salgın kaçınılmaz görülüyor. Söz konusu teori, en az sayıda insan için en iyi yaşam standardını korumak amacıyla, dünya nüfusunu azaltmayı öneriyor.

Çağdaş insanlığımız, büyük bilim adamlarının ve açıklamalarının ileriye dönük bilimsel okumalar mı, yoksa öznel tahminler yani hazırlanmakta olan planlar mı olduğunu ayırt etmek zor olsa da Bill Gates gibi araştırmacıların sık sık uyardığı, yaklaşmakta olduğunu söylediği küresel bir salgının kıvılcımını ateşleyebilecek çağdaş bir küresel kaosla mı karşı karşıya?

Her durumda öncelikli olarak ekonomik, ikincil olarak askeri ve sosyo-kültürel olan arasındaki bağlar ve çizgiler iç içe geçmiş gibi görünüyor.

Voltaire (1694-1778) olarak bilinen en ünlü Fransız yazar ve filozof François Marie Arouier, insan ırkının tarihinin barbarlıktan medeniyete geçiş, sonra barbarlığa yeniden dönüş olduğuna inanıyordu. Voltaire’nin bu inancı, ilerlemek ya da gerilemek yerine döngülere göre işleyen geleneksel Yunan kültür teorisini yeniden canlandırmaya çok yakındı.

Çağdaş nesillerimiz, medeniyetin gelişimi fikrinin yaşayan bir uygulaması gibi görünüyor. Buna göre ekonomik açıdan kapitalist bir topluluk olarak başlayan medeniyet, çok geçmeden merkezileşme ve büyüme yoluna giriyor, bir sonraki aşamada, hakimiyet arzuları tarafından yönlendirildiğinden, iç enerjisinin çoğunu boşa harcadığı dışarıya doğru genişliyor. Böylece militarizasyonun önünü açıyor, bu da egemenliği ve ekonomik liderliği güvence altına almaya çalışıyor.

Burada, rekabet ve ekonomik çıkar ortaya çıktığında, insan ahlakı genellikle bozulur, sanatsal, dini ve askeri biçimler yozlaşır ve tefeci kapitalist ekonomiler yükselir. Sermayenin, toprağın işlenmesine ve borçların yüküne dalmış bir hizmetçiye dönüşen insan unsuru üzerindeki hakimiyeti artar.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünyaya hâkim olan kaos sahnelerine çok yakın görünüyoruz. O zamanki gibi şimdi de küresel borç çok yüksek, en hızlı büyüme oranları kaydediliyor, merkez bankaları fazlaca para basıyor, ilave olarak zenginlik ile gelir ve değerler arasındaki uçurum yine en üst düzeyde. Büyüyen popülizme gelince, istediğinizi söyleyebilirsiniz, zira adeta geleneksel siyasal sistemlerin yerinden edilmesi sürecini yürütüyor. Son ve fakat bir o kadar da önemlisi, bu sefer nükleer silahların kullanılması muhtemel olduğundan en tehlikeli silahlı çatışmalar döneminde yaşıyoruz.

Bu bizim abarttığımız bir korku mu?

Kesinlikle hayır ve yaklaşık 35 trilyon dolara ulaşan ABD'nin borç durumuna dikkatli bakmak, bunu görmek için yeterli. Bu, borç balonlarının patlamasına yol açabilecek aşırı borç yaratmaya yönelik küresel sürecin bir parçası. Bunu ekonomik daralma takip edecek, ardından durgunluk ve enflasyon gelecek ve bu da 1930'ların sonundaki Büyük Bunalım'ı aşabilecek küresel bir krize yol açacak.

Dünyanın çeşitli ülkelerindeki kaos ve iç çatışmaların özellikleri arasında belki de en tehlikelisi, başkanlık seçimlerinin eşiğindeki ABD’de felaketle sonuçlanabilecek olaylardır. Aşırı sağa eğilimli olanların oranı ise yüzde 25'i aşıyor.

Batı'da yaşananlar ise adeta ılımlılarla ideolojik ve partizan aşırıcılar arasındaki bir savaş. Bu da Batı medeniyetinin yok oluşu ile tehdit eden şiddete giden yolların taşlarını döşeyebilir.

Doğa hâlâ insanlığı Çar Putin'in artık her an kullanıma hazır taktik veya stratejik cephaneliğinden daha tehlikeli şeylerle tehdit ediyor. İnanmayanlar aşırı sıcaklar, su baskınları ve seller gibi doğa olaylarını gözden geçirebilirler ve ne yazık ki, daha fazlası yolda.

Yapay zekâ olarak adlandırılan yaratıcı teknolojinin bu bağlamda neler yapacağına gelince, o da yakın zamanda belirginleşecek.

Geriye şu soru kalıyor; Umberto Eco'nun aptal lejyonları yerine, dünyayı kaostan kurtaracak rasyonel insanlardan oluşan lejyonların zamanı geldi mi?