Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Hizbullah'ın savaşının kırmızı çizgilerini ABD çiziyor

ABD Özel Temsilcisi Amos Hockstein, Ağustos ortasında Lübnan'a yaptığı son ziyarette Lübnan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri ile bir araya geldi. Lübnan medyası, Hockstein’in güneyde durumun daha da kötüleşmemesi, aksi takdirde bunun İsrail'in Lübnan'ın iç kesimlerine kadar uzanan yıkıcı bir operasyonuna yol açacağı ile ilgili ABD’nin Lübnan’a uyarılarını ilettiğine, keza Lübnan meselesini Gazze savaşından ayırmayı tavsiye ettiğine dair haberlere yer verdi. Bazı gazeteler, Meclis Başkanı Berri'nin yanıt olarak konuğuna mektubun yanlış adrese gönderildiğini ve Hockstein'in, çılgınlığına son vermesi için Binyamin Netanyahu'ya baskı yapması gerektiğini söylediğini aktardı.

Ancak perde arkasında Berri'ye çok yakın bir kaynaktan yapılan açıklamada şu belirtildi: “Ziyaretin en önemli amacı Meclis Başkanı'ndan Hizbullah liderliğine bir mesaj iletmesini istemekti. Mesajın içeriği ise şuydu; lider Fuad Şükür'ün öldürülmesine yanıt vermek ABD'nin anladığı bir şey, ancak bu kontrollü ve Hizbullah'ın aşmaması gereken kırmızı çizgiler dahilinde olmalıdır. Eğer bunlar aşılırsa Lübnan kıyılarına yakın Amerikan ve İngiliz savaş gemilerinden derhal yanıt gelecektir. Bu yanıt kapsamında Hizbullah’ı dehşete düşürecek, yerin altındaki ve üstündeki her şeyi yok eden hassas teknoloji kullanılacaktır.” Mesajdaki aşılmaması gereken “kırmızı çizgiler” arasında şunlar yer alıyor; Hizbullah’ın orta ve uzun menzilli füzeleri kullanmaktan kaçınması ve yanıt verme operasyonunu “Katyuşa” füzeleri ve sınırlı sayıda İHA ile sınırlandırılması. Kariş gaz çıkarma platformunu hedef almaması, yerleşim yerlerini, havaalanları, limanlar, elektrik santralleri ve hastaneler gibi kamu tesislerini vurmaması, dahası saldırı vaktini 12 saat önce Katarlı bir aracı aracılığıyla haber vermesi. Hockstein ayrıldıktan sonra Berri, Hizbullah'ın faaliyet koordinatörü Vefik Safa ile görüşmesi ve mesajı kendisine iletmesi için bir danışman göndermiş.

25 Ağustos Pazar günü şafak vakti Hizbullah, Kariş platformunu, yerleşim alanlarını ve önemli tesisleri hedef almaktan kaçınarak 230 havan mermisi ve insansız hava aracı fırlattı. Hizbullah Galliut'taki “Birim 8200” olarak adlandırılan istihbarat toplama binasının vurulduğunu duyurdu. İsrail de, Hizbullah saldırısından 3 saat önce F-16 uçakları tarafından gerçekleştirilen, Lübnan'ın güneyindeki 30 beldede bulunan silah ve mühimmat depoları ile füze fırlatma rampalarını hedef alan “önleyici” diye tanımladığı bir saldırı düzenledi.

“Savaş” gününün akşamı Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah çıkıp bir konuşma yaparak Fuad Şükür suikastına yanıtın verildiğini ve düşman ordusuna ağır bir hezimet verdirildiğini duyurdu. Lübnan halkına köylerine ve normal hayatlarına dönebilecekleri müjdesini verdi. Bunun üzerine Hizbullah bölgelerinde Genel Sekreteri alkışlayan, öven ve yücelten kutlama gösterileri düzenlendi.

Hockstein'in mektubu öncesi, sonrasından farklı; zira Hizbullah’ın askeri operasyonlarının boyutunu ve “kırmızı çizgileri” doğrudan belirleyenin ABD olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla Hizbullah’ın bahsettiği “düşmanı caydıracak silahlar ve binlerce füze”, onlara sahip olmanın ve mümkünse içerideki rakipleri caydırmanın bir gerekçesinden ibaret hale geldi. Nasrallah'ın, askeri lider Şükür'ün öldürülmesine yanıt verildiğini duyurmasına rağmen İsrail, Güney Lübnan'da olup bitenlere ek olarak, Hizbullah’ın kapsamlı ve zoraki karartmasının bir parçası olarak açıklanmasa da “direniş” savaşçılarına yönelik saldırılarına ve suikastlarına devam etti. Güneyli bir vatandaşın anlattığına göre, arabasıyla köyünden kuzeydeki Sayda şehrine giderken, bir anda parlayan güçlü bir ışık tamamen kör olmasına neden olunca durmak zorunda kalmış. Oldukça alçak irtifada uçan bir drone sesi duymuş, bir süre sonra drone uzaklaşmış ve adam yaklaşık bir saat sonra yeniden görmeye başlamış. Lübnanlı bir askeri uzman, bu tür operasyonların tekrarlandığını ve bunun muhtemelen İsrail istihbaratının işi olduğunu açıkladı. Uzmana göre adamın başına gelen bu olay da, aslında kendi aracına benzer bir araçla orada dolaşan bir Hizbullah liderine yönelik bir operasyondu. Yapılan inceleme sonrasında aracın lidere ait olmadığı anlaşıldı ve bu nedenle vurulmadı. Güney Lübnan'da durum bu şekilde; burası İsrail ordusunun ister öldürme, ister yıkma isterse vatandaşlara yönelik saldırılar olsun, elini kolunu sallayarak istediğini yaptığı bir bölgeye dönüştü. Onu caydıracak kimse yok ve Hizbullah yanıt vermek isterse de geçemeyeceği “kırmızı çizgiler” dahilinde olmalıdır.

Hizbullah, İsrail'e karşı caydırıcılığının, ister kendisini destekleyen çevre isterse genel olarak Lübnanlılar olsun, yakın uzak herkes için bir yanılsama haline geldiğinin kesinlikle farkında. Aynı şekilde asıl çabasının İran'ın Akdeniz üzerinde genişleyen kontrolünün bir uzantısı olarak Lübnan'daki siyasi karar alma süreçleri üzerindeki kontrolünü sürdürmek olduğunun anlaşıldığını da biliyor. Ancak Hizbullah ve Tahran'daki efendilerinin ikilemi, kontrolü ele geçirme konusunda oldukça başarılı olmaları, ama kontrol ettiklerini yönetememeleri, dolayısıyla kaos ve suçun yayılması, yoksunluk, fakirlik ve geri kalmışlığın hakim olmasıdır.

Öte yandan İran, Gazze savaşı sırasında İsrail ile doğrudan çatışmaktan kaçınarak elde ettiği diplomatik kazanımları, Batılı güçlerle nükleer programına ilişkin yeni bir anlaşma yapma arzusunun sinyalini vererek daha da artırmaya çalışıyor.

23 Ağustos'ta İran devlet televizyonuna verdiği bir röportajda, yeni atanan Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, dış politikada Batı'nın tutumuyla uyumlu hale gelen değişimin sinyalini verdi. Bunun için 2015'te kabul edilen Ortak Kapsamlı Eylem Planı'nın (nükleer anlaşma) bazı bölümlerinin zaman aşımı nedeniyle geçersiz hale geldiğini itiraf etti. Arakçi anlaşmadaki temel nihai sürelere uyulmadığı ve bu nedenle de maddelerin yeniden ele alınması ve değişiklik yapılması konusunda görüşmelerin yapılması gerektiği için “Ortak Kapsamlı Eylem Planı mevcut haliyle yeniden canlandırılamaz” dedi.