Mustafa Fahs
TT

Ölümcül bilgi ve potansiyel savaş

Tel Aviv'in Hizbullah askeri, güvenlik ve sivil personeli tarafından kullanılan çağrı cihazlarını patlatmak suretiyle gerçekleştirdiği iki operasyon kitle imha eylemleri olarak tanımlanabilir. Bunun nedeni, 4 bine yakın yaralı ve dakikalar içinde onlarca ölü ile yüksek sayıdaki kayıptır. Bu, modern tarihte bilimsel gelişmelerin etik dışı bir şekilde kullanıldığı ve sivil bilginin ölümcül bir silaha dönüştürüldüğü türünün ilk örneği olan bir operasyondur. Öyle ki yaşanan hadise, kullanılan yöntemler göz önüne alındığında, İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin nispeten tarafsız kalan uluslararası kamuoyunu dahi şok etti.

Tel Aviv henüz olayın sorumluluğunu üstlenmedi ve yakın ya da orta vadede de üstlenmesi beklenmiyor. Ancak, dile getirilmeyen sorumluluğu liderlerinin tavırlarında açıkça görülüyor ve hedefleri de belli. Askeri odağının büyük kısmını işgal altındaki Filistin'in kuzeyine kaydıran İsrail yönetimi, bu operasyonu kuzey sınırlarını koruma bahanesiyle Hizbullah'a karşı askeri bir saldırı başlatma hazırlıklarının bir parçası olarak gerçekleştirdi.

Dolayısıyla kuzeyde her an bir savaş patlak verebilir. Tel Aviv Hizbullah'ı misillemeye zorlamak için her türlü yolu deneyerek kasıtlı olarak kışkırtıyor. Hizbullah'ın vereceği karşılık, İsrail'e, ABD-İran arasındaki bölgesel gerilimi önleme ve kapsamlı bir savaşı engelleme mutabakatını baltalama fırsatı verecektir ki hem Washington hem de Tahran bunu engellemek istiyor. Ancak Hizbullah'ın disiplinine ve angajman kurallarına bağlılığına rağmen Tel Aviv bölgeyi çatışmaya itmeye kararlı ve ABD'nin dizginleme çabalarına pek aldırış etmiyor. Bu da Tahran'a ve Hizbullah'ın Haret Hreik'teki üssüne Washington'un İsrail'den gerilimin artmasına karşı gerçek güvenceler alamayacağı mesajını veriyor.

Tel Aviv, Hamas lideri İsmail Heniyye'nin kendi topraklarında öldürülmesine henüz misilleme yapmayan Tahran ile doğrudan karşı karşıya gelmekten kaçınabilir. Bu, Washington'la birlikte bölgesel gerilimi sınırlama çabalarının bir parçası gibi görünüyor. Ancak İsrail'in eylemleri Tahran'ı misilleme önlemleri almaya zorlayabilir ve Hizbullah da uğradığı kayıplarla orantılı olarak karşılık verebilir.

İsrail'in aşırı sağcı hükümetinin hedefleri açıktır ve daha fazla gerekçelendirmeye ihtiyaç duymamaktadır. Gazze savaşından sonra ana hedeflerinden biri Lübnan'a girmek. Lübnan'la olası bir savaş konusunda Washington'la bazı görüş ayrılıkları olsa da bunlar muhtemelen sadece savaşın kapsamıyla ilgili. İsrail'in son operasyonları böyle bir çatışma için ciddi hazırlık olarak görülebilir. İsrail ilk olarak Hizbullah'ın sinyal ve iletişim sistemlerini devre dışı bıraktı ki bu, 1967 savaşının başında Mısır'ın hava kuvvetlerinin karada imha edilerek ülkenin yenilgiye uğratılmasına benzer şekilde, modern savaşta önemli bir darbedir. Ayrıca İsrail birçok Hizbullah savaşçısını başarılı bir şekilde etkisiz hale getirerek savaş alanından uzaklaştırdı. Bu kayıplar arasında elit kuvvetlerin ya da deneyimli saha komutanlarının bulunması ise en endişe verici olanı.

Hizbullah'ın karşılık vermesi muhtemel ve bu ciddi bir olasılık. Tahran üzerindeki baskı bu kez kapsamlı olmaktan ziyade coğrafi olarak daha sınırlı olabilir. Hizbullah'ın ayağa kalkması ve caydırıcı kabiliyetinden geriye kalanları tekrar kazanması gerekiyor. Bu arada Tel Aviv, bahaneleri olsun ya da olmasın, siyasi ve ideolojik aşırı sağın hem tecrübeli hem de yeni liderlerinin aşırı pervasızlığı tarafından yönlendiriliyor gibi görünüyor. İçeride meşruiyet sağlamak ve giderek aşırıcılığa meyleden, devasa bir savaş makinesi ve ölümcül teknolojiyle donatılmış bir yapı içinde iktidarı yeniden şekillendirmek için üçüncü bir Lübnan savaşına oynuyorlar gibi görünüyor.