Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Netanyahu'nun cepheleri birleştirme ve ayırma teorisi

Cephelerin birbirine bağlanması konusunda bir tartışma dönüyor ve bunun temelinde Gazze savaşının başlangıcından ortalarına kadar mantıklı olan bir düşünce yatıyor. O da “ savaş Gazze'de durursa diğer tüm cephelerde de durur.”

Amerikalılar da dahil arabulucular, bu bağlantıyı ateşkes sağlama ve toplu görüşmeleri tamamlama olasılığını güçlendirmek için kullandılar. Önerilen altı hafta, belki de tüm cephelerde sağlayacağı kapsamlı sükunetle birlikte, nihai çözüm için bir ufuk oluşturacak ve ertesi gün olarak tanımlanan düzenlemelere giriş için bir zemin hazırlayacaktı.

Netanyahu ise farklı bir görüşe sahipti. Bir günlük bile olsa ateşkes ihtimaline kapılarını sıkı bir şekilde kapattı. Arabulucuları nefes nefese bırakan bir engelli yarışa sokan bir politika benimsedi. Kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerde anlaşmaya varılma ihtimali ortaya çıktığında Netanyahu sadece yeni koşullar eklemekle yetinmiyordu. Aynı zamanda ya askeri gerekçesi olmayan katliamlar şeklinde ya da işgali yeni alanlara yayarak sahadaki operasyonlarını geliştiriyordu. Ardından işgali Refah, Philadelphia Koridoru ve Mısır-Filistin arasındaki sınır kapısına kadar vardırdı. Şimdi de Gazze'nin kuzeyinde insanları ikinci veya üçüncü kez yerinden ediyor. Böylece ilgili herkese Gazze'deki savaşın “mutlak zafer” elde edilene kadar devam edeceği mesajını veriyor. Mutlak zafer, işgalin başladığı 2023 yılı ekim ayı başlarından beri amaçladığı ve üzerinden bir yıl geçmesine rağmen vazgeçmediği bir hedef.

Netanyahu savaş cephelerini birbirine bağlayarak tek cephe olarak görüyor ve hepsine aynı anda savaş açtığını duyuruyor. Netanyahu'nun teorisine göre Gazze ile onunla savaşanlar arasındaki gerçek bağlantı budur.

İster geçici, ister uzun vadeli ve hatta kalıcı olsun, çözüm söz konusu olduğunda ise cephelerin aralarında hiçbir bağlantı yoktur. Her cephenin diğer cephenin çözümünden zaman ve içerik açısından ayrı, kendi çözümü vardır.

Netanyahu, savaşın ivmesini kuzey cephesine kaydırarak, amacının son derece sınırlı ve mütevazı olduğunu, yani kuzeyde yerinden edilen insanların evlerine geri dönmelerine olanak sağlamak olduğunu açıkladı. Karadan müdahalenin kısmi ve geçici olacağını beyan etti. Bu, olayların bölgesel bir savaşı tetikleyecek noktaya gelmesinden korkanların korkularını yatıştırmak için gerekli olan medyatik bir söylemdi. Ancak kuzey cephesinde sınırlı çatışmaların başlamasından bu yana sahada şunlar yaşandı; İsrail bu cephede kapsamlı bir savaşa girişti. Her düzeyde ve her yerde liderlere, kadrolara ve aktivistlere yönelik kitlesel suikastlar, kuzey cephesindeki savaşın Güney Lübnan coğrafyasıyla, hatta Beyrut'un Güney banliyösü ile sınırlı olmayacağının göstergesi oldu. Ana hedefinin yerinden edilenleri evlerine döndürmek değil, Hizbullah'ı var olduğu her yerde tasfiye etmek, 1701 sayılı kararın eski versiyonunun İsrail ajandasına göre değişiklik ve uygulamalarla güncellenmesi olacağını gösterdi.

Lübnan'da Hizbullah'ı bitirmek ve nerede olurlarsa olsunlar üyelerini takip etmek Netanyahu için bir son değil, aksine daha ileri gitmenin, yani İran'ı da hedef almanın bir koşulu.

Netanyahu, çağrı cihazlarının patlatılması olayından Sayın Hasan Nasrallah başta olmak üzere liderlere yönelik suikastlara kadar Washington ile açık bir istişare hattı aracılığıyla İran ile “tüm savaşların anasını” yürütüyor. Gündeminse bir maddesi var; İran'a güçlü bir darbe vurulmasının kaçınılmazlığı. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Kurilla liderliğinde yürütülen pazarlık, İsrail'in Tahran’ın nükleer  ve petrol tesislerine saldırmaktan kaçınması etrafında dönüyor. Buna karşılık Netanyahu altın bir fırsat elde ettiğine ve bu fırsatı boşa harcamanın mümkün olmadığına inanıyor. Nitekim görüldüğü gibi yanıt vermede hesaplı bir şekilde gecikiyor, ABD'yi nükleer tesislere ve diğer hayati öneme sahip hedeflere saldırma konusundaki çekincelerini bir yana bırakmaya çağıran Trump'ın desteğiyle silahlanmış olarak hobisi olan şantajı kullanıyor.  Bu, İran rejimini zayıflatmanın ve İran'ın temel askeri gücünü kalıcı olarak etkisiz hale getirmenin bir başlangıcı olabilir.

Netanyahu, Gazze savaşının ilk günlerinden kuzey cephesindeki savaş günlerine kadar ajandasını hayata geçirdiğini ve İran ile savaşın eşiğine geldiğini şu ana kadar kanıtladı. Şu anda yaşananlarsa, bölgede ve dünyada herkesi ABD-İsrail görüşmelerinin sonucunu bekliyor durumda bıraktı. Bu görüşmelerde Amerikan çatısı altında bir saldırı üzerinde anlaşmaya varılırsa ya da İsrail daha fazlası için inisiyatif alırsa, o zaman tüm cephelerde olup bitecek her şey İsrail gücünün sahaya dayalı denklemlerle üreteceklerine mahkum olacak.