Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan'da Afrika kuvvetlerinin konuşlandırılması tartışmasının şifresini çözmek

Sudan'a uluslararası örtü altında Afrika kuvvetleriyle müdahale konusunun ABD Özel Temsilcisi Tom Perillo'nun kendi buluşu mu olduğu, yoksa Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) içinde yer alan sivil güçlerden mi esinlendiği konusundaki tartışma bir yana, önemli olan, bu konu etrafındaki karışıklık ve gürültünün son birkaç gündür yeniden geri dönmesidir.

ABD Özel Temsilcisi daha önceki çeşitli açıklamalarında bu önerinin Sudan'daki durumla başa çıkma stratejileri hakkındaki düşüncesinin bir parçası olduğunu belirtmişti. Öte yandan bazı Tekaddum liderlerinin uluslararası müdahale ve BM güçlerinin Sudan'a gönderilmesi yönünde çağrıda bulunduğu da bir sır değil. Hatta bazıları Sudan'ın, güç kullanımı da dahil olmak üzere barış ve güvenliği yeniden tesis etmeye yönelik önlemlerin alınmasına olanak tanıyan BM Antlaşması’nın “7’inci Bölümü” kapsamına alınmasını bile destekledi.

Dikkat çeken husus, konuşlandırılmasından bahsedilen Afrika güçlerinin yapısı ve hangi şemsiye altında görevlendirilecekleri ile ilgili konuşmalarda bazı belirsizliklerin olmasıdır. ABD Özel Temsilcisi, daha önce Sudan'a BM-Afrika kuvvetleri gönderme olasılığından bahsetmişken, yakın zamanda geri adım atarak bu kuvvetlerin konuşlandırılmasına yönelik mevcut bir planın olmadığını belirtti. Bunu, savaşan taraflar arasında bir anlaşmaya varılması durumunda ateşkesi denetleyecek bir mekanizma kurulması gibi senaryolar konusunda Afrika Birliği ile görüşmelerde bulunmasına rağmen söyledi.

Lübnan ve uluslararası “UNIFIL” kuvvetleri ya da Mali'deki BM Misyonu “MINUSMA” gibi daha önceki uluslararası deneyimlerden, barışı koruma kuvvetlerinin olduğu biliniyor. Ayrıca, 1990'larda BM'nin ve ardından Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) Bosna ve Kosova'ya müdahalesi gibi barışı dayatma güçleri ya da Afrika Birliği'nin AMISOM misyonu aracılığıyla Somali'ye müdahalesi gibi deneyimler de var. Bu iki model arasındaki fark, barışı koruma kuvvetlerinin varlığının, bu kuvvetlerin konuşlandırılmasına olanak tanıyan bir ateşkes veya barış anlaşmasının varlığını gerektirmesidir. Aynı zamanda görevlerini yerine getirebilmeleri için çatışmanın taraflarının da onayına ihtiyaçları var, aksi takdirde kendilerini çatışmanın taraflarından biri olarak bulabilirler.

Mevcut Sudan örneğinde, bu tür kuvvetlerin gönderilmesinin zeminini hazırlayan bir ateşkes ya da barış anlaşması bulunmuyor, bu da şu anda barış gücü modelinin olasılık dışı olduğu anlamına geliyor.

Barışı dayatma gücüne gelince, adından da anlaşılacağı gibi çatışmaların devam ettiği ve taraflar arasında ateşkes anlaşmasının olmadığı durumlarda görevlendirilir ve amacı sivilleri korumak için barışı sağlamaya çalışmak ve düşmanca eylemleri durdurmaktır. Çatışmaya taraf olanların rızasını gerektirmese de BM Antlaşması’nın 7’inci Bölümü uyarınca BM’den yetki alması gerekmektedir.

Bu modele, 2007 yılında BM Güvenlik Konseyi kararıyla kurulan eski BM-Afrika Birliği Darfur Misyonu'nun (UNAMID) güçleri de dahil edilebilir. O dönemde Sudan, BM Antlaşması’nın 7’inci Bölümü’nün kapsamı altındaydı. Ancak Sudan'ın bu bölümün kapsamından çıkması ve UNAMID misyonunun 2020'de Güvenlik Konseyi kararıyla sona ermesinin ardından bugünkü koşullar farklı. Bu modeli tekrarlamak zor görünüyor çünkü kendisini Güvenlik Konseyi aracılığıyla dayatmaya yönelik bir girişim, özellikle Ukrayna savaşı ve Tayvan ile ilgili Çin- Batı gerilimi krizleri göz önüne alındığında, muhtemelen Rusya ve Çin'in muhalefetiyle karşılaşacaktır.

Şimdilik bu iki modeli (barışı koruma kuvvetleri ile barışı dayatma kuvvetleri) dışarıda bırakırsak, şu anda Afrikalı kuvvetlerin Sudan'a gönderilmesinden bahsedilmesi ne anlama geliyor?

Bazılarının aklındaki model “insani güvenliği koruma güçleri” kavramı kapsamına giriyor olabilir. Bu, misyonu yerinden edilmiş kişilerin bulunduğu bölgelerdeki ve mülteci kamplarındaki sivilleri korumak, yardımların ulaşımını ve dağıtımını sağlamak için yardım kuruluşlarıyla koordinasyon sağlamak olan bir tür uluslararası müdahale gücüdür.

Ancak bu model bile, askeri operasyonların ve yerinden edilmiş kişilerin bulunduğu alanların Sudan'ın geniş ve uzak bölgelerine yayılması gibi, uygulanmasını zorlaştıran çeşitli engellerle kaçınılmaz olarak karşılaşacaktır. Bu da herhangi bir BM veya bölgesel kuvvetin konuşlandırılmasının çok sayıda unsur ve devasa bir maddi güç gerektireceği anlamına geliyor. Daha da önemlisi, her türlü dış müdahaleyi reddeden ve bunu egemenlik ihlali olarak gören Sudan hükümetinden kabul görmeyecektir. Ayrıca mevcut şartlarda sadece Darfur'a kuvvet göndermeye çalışmak Sudan'ın bölünmesini teşvik edici bir gelişme olarak görülecektir.

Bütün bu nedenlerden dolayı şu anda Afrika kuvvetlerinin konuşlandırılmasından bahsetmek, taraflara müzakereye dönmeleri yönünde baskı yapma girişiminden ya da ateşkes anlaşmasına varılması durumunda, gelecekte bu kuvvetlerin konuşlandırılmasının zeminini hazırlamaya yönelik proaktif bir adımdan başka bir şey değildir. Ateşkes ise hızlı askeri gelişmelerin gölgesinde çok zor görünüyor.