İsrail'in Tahran ve diğer şehirlere 26 Ekim şafak vakti düzenlediği saldırının ardından İran ya zorlu siyasi çözüm yoluna girecek ya da nükleer silah üretme sürecini hızlandıracak.
İran, İsrail'in son saldırısının arkasında korunduğu üçüncü ve son kırmızı çizgiyi de yıktığını biliyor. Rejim, hava savunması, füze programı ve yıkıcı karşı yanıt gücü sayesinde kendisine saldırıyı kırmızı çizgi ilan etmesiyle ün kazandı. İsrail'in yaptığı gibi kendisine karşı bir saldırının Ortadoğu'yu ateşe vermek anlamına geleceğine kendisini ve dünyayı inandırdı. Ancak İsrail saldırısından sonra İran'ı vurmak, İsrail'in sahip olduğu diğer seçeneklerden yalnızca biri haline geldi.
7 Ekim 2023'ten bu yana yıkılan diğer iki kırmızı çizgi ise şöyle:
1- Bölgesel milisler; en önemlisi Hizbullah ve Hamas.
2- Çeşitli boyutlarda ve farklı patlayıcı yeteneklere sahip füze cephaneliği.
İsrail'in Gazze ve Lübnan'daki yoğun saldırılarının ve aralıksız operasyonlarının, İran'ın bölgedeki en önde gelen iki vekilinin etkinliğini zayıflattığı bir sır değil. Buna karşılık İran'ın İsrail'e yönelik iki füze saldırısı, İsrail'in onlara etkili bir şekilde karşı koyma yeteneğini ortaya koydu.
Dolayısıyla İran milis hattını, füze programı hattını ve doğrudan hedef alınmasını engelleyen hattı kaybetti.
İran'ın siyasi bir çözümü mü seçeceği, yoksa nükleer programını mı hızlandıracağı belli değil. Kendisi ikinci seçeneğin kaçınılmaz olarak topyekûn bir savaşa yol açacağından emin olsa bile, ilk seçeneğin, rejimin iç meşruiyeti sarsılmadan ve içinde huzursuzluk yaratmadan politikalarını yeniden ayarlaması için net bir yol sunacağından da emin değil.
Hamaney sonrası için ciddi seçimin gölgesi ve rejimin geleceği için önemli iki adayın eksikliği göz önüne alındığında, İran'ın seçenekleri daha da zorlaşıyor. Bu adaylardan ilki, Ocak 2020'de Bağdat'ta suikasta uğrayan Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani. İkincisi, Mayıs 2024'te helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybeden cumhurbaşkanı İbrahim Reisi.
Çeşitli başkentlerde uzlaşma seçeneği konusunda iyimser olanlar, bu dönüşümün potansiyel mimarı olarak Dini Lider'in oğlu Mücteba Hamaney'in isminin öne çıkacağına bahse giriyorlar.
Mücteba Hamaney'in kademeli yükselişi, onun rejim denkleminde etkili bir konum oluşturmasına olanak sağladı. İran Devrim Muhafızları ile olan güçlü bağlantılarıyla tanınıyor ve perde arkasında stratejik etkiye sahip. Buna ilave olarak, çeşitli haberlere göre babasının gözetimi altındaki, 100 ila 200 milyar dolar arasında değişen dev İran kaynaklarının yönetimine de katılıyor.
Mücteba, bir yandan rejimin ideolojik özüne olan sarsılmaz bağlılığıyla öne çıkıyor, diğer yandan da jeopolitik gerçeklik konusunda pragmatik bir anlayışa sahip. Reisi'nin ölümünden sonra mevcut Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın bu göreve getirilmesi ve ifade ettiği dönüşüm işaretlerinin korunması konusundaki rolü öne çıktı.
Mücteba'nın İran Devrim Muhafızları içindeki nüfuzu onu rejim için istikrar sağlayıcı bir figür haline getiriyor ve bu da kendi ülkesinde ve bölgede çözüm sürecine liderlik etmeyi seçmesi halinde müzakere pozisyonunu güçlendiriyor. Ordu komutanları ve güvenlik liderleriyle olan iyi ilişkileri, katı İran tabanının yukarıda belirtilen yöndeki herhangi bir değişimi kabul etmesini sağlamak için ona gerekli güvenilirliği sunuyor. Dini Liderin oğlu olarak Mücteba, devrimci rejimin ideolojik devamlılığının sembolü olarak görüldüğünden, bu onun rejimin adapte olmasını ve devam etmesini sağlayacak seçici reformları gerçekleştirmek için özel yetkiler elde etmesine olanak tanıyabilir.
Ayrıca 55 yaşındaki Mücteba, yaşlanan rejimin genç siyasi kuşaklarından biri olarak değerlendiriliyor. Bu da teorik olarak ona İran'ın maruz kaldığı iç baskıları ve uluslararası izolasyonunun sonuçlarını anlama konusunda daha fazla esneklik ve kabiliyet kazandırıyor. İran'ın içinde bulunduğu çıkmazdan rahatsız olan genç neslin desteğini kazanmasına yardımcı oluyor.
Ancak İranlıların devrimle devirdiği verasetçi monarşiye karşı hassasiyetleri, Mücteba'nın iktidara gelmesi halinde duyulabilecek memnuniyetsizliği güçlendirebilir. Aynı zamanda pek çok İranlı Mücteba'yı yönetici seçkinlerin bir parçası olarak görüyor, bu da onun gerçek değişime olan bağlılığı konusunda şüpheler uyandırıyor ve böylece ülkedeki kırılgan istikrarın zarar görmesinin önünü açıyor. Mücteba'nın sertlik yanlısı olarak bilinmesi ve Devrim Muhafızları'nın politikalarına yakınlığı, bir uzlaşı sembolü olarak çekiciliğini sınırlıyor. Zira onun Muhafızlarla olan ilişkisi, reformcu İranlıların büyük bir kesiminin yanı sıra, ordu ve din adamları arasında da güvensizlik duygusu uyandırıyor. İlk grup, Mücteba'nın reforma liderlik etmesini sahte bir manevra olarak görecek. Ordu ve havza ise bunu, rejimin doktrininde ve yapısında bir değişim, rejimin Devrim Muhafızları olan dini bir rejimden muhafız rejimine geçişi olarak görecek.
Zor seçimlerle karşı karşıya kalan rejim, vekil ağları yeniden inşa ederek, balistik füze gücünü geliştirerek veya hava savunmasını iyileştirerek geleneksel savunmasını yeniden tesis etme yoluna başvurabilir. Ancak tüm bunlar, pratikteki başarısızlıkları ve İran'ın sert yaptırımlar gölgesinde zar zor dayanabildiği yüksek mali maliyetleri kanıtlanmış geçici çözüm türleri olmaya devam ediyor.
Uzun menzilli hedefleri vuran İsrail saldırısının ardından Tahran, hiçbir zaman bugün olduğu gibi zor seçimlerle karşı karşıya kalmamıştı.