İsrail'in Lübnan'a karşı yürüttüğü savaş son bir buçuk ay içerisinde coğrafya, hedefler ve Lübnan'a karşı saldırılar açısından büyük bir yükselişe tanık oldu. Lübnan'ın İsrail'in savaş öncelikleri listesinde Gazze'nin yerini almasının ardından zaman açısından ucu açık bir tırmandırma yaşandı. Savaş bizi aşağıdaki seçeneklerle karşı karşıya bıraktı:
Birincisi, Netanyahu ve hükümetinin politikası olan savaşın kontrollü bir şekilde tırmandırılarak ve belki de belirli aşamalarda şiddeti azaltılarak devam ettirilmesidir. Hizbullah'ı ortadan kaldırmayı veya özellikle gücünü ve kapasitesini, dolayısıyla rolünü yok etmeyi ya da caydırıcılık ve mücadele yeteneğini önemli ölçüde zayıflatmayı temel alan İsrail'in çıtası, çok yüksek hedeflerini gerçekleştirmeyi amaçlayan açık bir yıpratma savaşının sürdürülmesidir. Hizbullah’ın askeri, güvenlik ve diğer yeteneklerini tamamen yok ederek elinden askeri güç kartını almanın da arasında yer aldığı bu hedefler yüksek kalıyor. İsrail’in Hizbullah’ın askeri gücünü yok etmeyi amaçladığının tezahürlerinden biri de İsrail savaşının pratikte, Lübnan ve Suriye arenalarının birliğine dayanarak, özellikle Hizbullah ve müttefiklerinin Suriye'nin derinliklerindeki üs ve silah depoları dahil olmak üzere askeri kapasitesini hedef almasıdır. Bu, kendisini durdurabilecek tarafları zorlayacak faktörlerin henüz oluşmadığı bir savaş. Mevcut bağlamda bu taraflar İsrail saldırganlığını tamamen durdurmak ya da bahsedilen hedeflerine fiilen karşı koymak ile ilgilenmiyorlar. Zira bunlar ABD’nin bölgesel hedeflerinin tamamıyla olmasa da bazılarıyla örtüşmesi nedeniyle karşı çıkmadığı hedefler. Aynı şekilde bu hedeflerden bazıları, bu alanda kolektif çaba göstermeleri halinde, İsrail'in tutumunu büyük ölçüde etkileyebilecek Batılı güçlerin hedefleri ile de değişen derecelerde örtüşüyor.
İkincisi, arenası Körfez'den Kızıldeniz ve Akdeniz kıyılarına kadar uzanan, İran ve müttefikleriyle açık bir İsrail savaşına doğru kaymaktır. Bu bölgenin çehresini değiştirme savaşıdır ve hiç kimse bu savaşın boyutlarının veya bir bütün olarak Ortadoğu’nun stratejik sahası üzerindeki yansımalarının ne olacağını bilmiyor. Bu, bir yandan İran'ın doğrudan ya da açık bir savaşa kayma konusundaki isteksizliğine, diğer yandan İran'a yönelik “caydırıcılık operasyonunu” boyut ve hedef olarak kabul edilebilir çıtada tutması yönünde İsrailli müttefikine yapılan Amerikan baskısına rağmen gerçekleşebilecek bir senaryodur. Değişikliklerin büyüklüğü, boyutları ve yansımaları açısından 2003'te Irak'ın düşmesinden sonra ortaya çıkan duruma çok benzer şekilde, Ortadoğu'da nüfuz alanlarının yeniden çizilmesine yol açabilecek bir savaştır.
Üçüncüsü, Güneydeki destek savaşı öncesindeki duruma veya 1701 sayılı kararın sınırlı ve seçici bir biçimde uygulanması yoluyla koşulları düzenleyen yazılı olmayan uzlaşıya dönüştür. Bu savaştan önce 1701 sayılı karar, kimi zaman İsrail’in havadan, denizden ve hatta karadan kararın maddelerini ihlal etmeye devam etmesi, buna karşılık Hizbullah’ın gerektiğinde verdiği hatırlatma mesajları dışında “görünmez” olan askeri varlığının sürmesi gölgesinde sınırlı olarak uygulanıyordu. Arenalar birliği cephesi, İsrail'i yorarak, hedeflerine ulaşmasını engelleyerek, 1701 sayılı kararın daha önce olduğu gibi “kademeli” olarak hayata geçirilmesi başlığı altında çatışmaları durdurmayı ve yeni bir uzlaşı gerçekleştirmeyi hedefliyor. Daha önceki uzlaşının daha süslenmiş versiyonunu içerebilecek bir uzlaşıyı amaçlıyor. Bu geri dönüş, Lübnan'da iktidarın yeniden yapılanması, mevcut ve ölümcül boşluğa son verilmesi, bir cumhurbaşkanının seçilmesi ve hükümetin kurulması için gerekli ama yetersiz bir koşul olan yeşil ışığın yakılmasına olanak tanıyacaktır.
Dördüncüsü, 1701 sayılı kararın tam olarak uygulanması Lübnan açısından Hizbullah’ın askeri olarak Litani'nin kuzeyine çekilmesi, ordunun bölge üzerinde tam kontrol sahibi olması ve tabii ki UNIFIL ile iş birliğinin güçlendirilmesi anlamına geliyor. Bu ise, Hizbullah’ın belki de en önemli stratejik kartını kaybetmesine veya bu kartın büyük ölçüde zayıflamasına yol açacaktır. Söz konusu kart, son zamanlarda arenalar birliği stratejisinde gördüğümüz gibi, kendisinin ve İranlı müttefikinin ya da destekçisinin yararına olacak bölgesel yansımaları ile birlikte cepheyi ısıtma ya da soğutma kararını elinde tutmaktır. Arenalar birliği stratejisi, Irak veya Yemen “arenalarının” gerekli asgari düzeyde sembolik katılımıyla pratik olarak Lübnan arenasında vücut buldu. Devlet olarak Suriye, toprakları “Lübnan arenasının” stratejik savaş alanının bir parçasını oluştursa da tarafsız kaldı. İranlı sponsor ise arenalar birliği stratejisine pratik ve aktif olarak katılımdan uzak durdu. Bu seçenek (1701 sayılı kararın tam ve fiili olarak uygulanması), çatışmanın her iki tarafını destekleyen büyükler arasında dolaylı bir anlaşmayı, ilgili uluslararası ve bölgesel tarafların kolaylaştırıcı, teşvik edici ve destekleyici rolünü gerektiriyor. Bahsedilen senaryo, doğası ve tüm tarafları, karmaşıklıkları ile çatışmanın gidişatını yönetmeye yönelik sonuçları ile niteliksel bir değişiklik gerçekleştirecek senaryodur. Böylece Lübnan artık aktif ve etkili dış taraflar arasında mesaj alışverişinin gerçekleştiği bir posta kutusu veya arena olmaktan çıkacaktır. Bu, tüm kurumları ile otoritenin rolünü yeniden düzenleyerek, Lübnan'daki çeşitli siyasi bileşenlerin de alınma sürecine katılacağı, savaş ve barış kararının sahibi olarak devletin ulusal sorumluluklarını üstlenmeye geri dönüşünün başlangıcını temsil eden bir senaryodur.