Bu makale 2024 ABD seçimlerinin kesin sonuçları belli olmadan önce yazıldı. Veriler kazananın Donald Trump olduğunu gösteriyor ve bu, birçok açıdan Amerikan demokratik gelenek ve normlarında bir farklılık oluşturuyor. Birinci açı, birinci dönemi ile ikinci dönemi arasında rakiplerinin bir dönem yönetimde olduğu eski bir başkanın geri dönüşü. İkincisi, hakkında bir kısmı aleyhine sonuçlanan davalar olan bir başkan olması.
Aradaki fark, bu kez siyasi davranışlarının farklı olma ihtimali çünkü artık seçmenleri memnun etmeye ihtiyacı yok; kanunlara göre bu son dönemi
Arap kamuoyunda kimin Ortadoğu meseleleri için daha iyi olduğu konusunda bir ihtilaf var. Konuşmacılardan ve yazarlardan bununla ilgili pek çok analiz duyduk ve her ne kadar bu ihtilafın nedeni iki partinin İsrail ve politikasına dair tutumu olsa da her iki parti de iç nedenler, lobiler ve tarihsel ilişkiler nedeniyle bu konuya yönelik mutabık olmasa da benzer politikalara sahiptir. Bu kısmen, çetrefilli Filistin davasının en azından Ortadoğu'daki siyasi ve ekonomik atmosferi zehirlemeye devam edeceği anlamına geliyor.
Amerikan seçimleri, özellikle de başkanlık seçimleri, yalnızca biçim olarak değil, içerik olarak da tüm Batı demokrasilerinden farklıdır. Yani başkanı üreten bir “makine” vardır. Başkan, devletin en yüksek çıkarlarını gerçekleştiren değil, “seçilebilecek” kişidir. Görünüşe göre Cumhuriyetçi Parti liderlerinin onun etrafında toplanmasının nedeni de Trump'ın kişiliği, çünkü o oy alan bir isim.
Araştırmacı yazar Bob Woodward'ın, günümüz dünyasındaki iki savaşın, birincisi Rusya-Ukrayna savaşı, ikincisi ise İsrail-Hamas-Hizbullah savaşının arka planını açıklamayı amaçlayan “Savaş” başlıklı kitabının yayınlanması da bu zamana denk geldi. Bu kitapta büyük bir hassasiyetle doğrulanmış olduğu için bazıları şok edici olabilecek birtakım açıklamalar bulunuyor.
Kitap, yazar ile Trump arasındaki 1989'daki ilk görüşmeyi hatırlatarak başlıyor; Trump o zamanlar 45 yaşındaydı, emlakçıydı ve kısa bir süre önce “Anlaşma” başlıklı bir kitap yayınlamıştı. O görüşmede Trump, kendisini herhangi bir karar almaya iten şeyin “içgüdüleri” olduğunu vurgulamış ve “çok az insanın uygun içgüdülere sahip olduğunu” eklemiş. İçgüdülerinin ona söylediğine inanmak Trump’ın karakterinde var ve bu nedenle içgüdülerine karşı olan her türlü gerçeğe direniyor. Yazar, Trump'tan alıntı yaparak, “İnsanlar sizin geri adım atan biri olduğunuzu bilirlerse, peşinizi bırakmazlar” diyor. Şubat 2021'de ilk başkanlık döneminin sonunda yasal bir delil olmadan “seçimlerin kendisinden çalındığı” ilkesinde diretti, buna inandı ve son seçim kampanyasında da bunu tekrarladı. Yazar şunu ekliyor: “Onun için her kayıp, hatta seçim kaybı bile aşılabilecek bir kayıptır!” Ona göre “6 Ocak 2021'de Kongre Binası'na yapılan saldırı ABD'yi kurtarmak içindir!” Sonrasında yapılan soruşturmada komite, “Trump, on milyonlarca Amerikalıyı seçimin kendisinden çalındığına ikna etti” demişti. Yazar, ABD Cumhuriyetçi Senatörü Lindsey Graham'ın,Trump'la Florida'daki tatil köyünde bir araya geldiğinde söylediklerini aktarıyor: “Mar-a-Lago'ya (Trump'ın tatil köyü) gittiğinizde, kendinizi Kuzey Kore'de gibi hissedersiniz. (Trump’ın içeri girdiği her seferde herkes ayağa kalkıp onu alkışlıyor)!” Graham Gazze'ye nükleer saldırı düzenlemeye kışkırtan kişidir!
Bunlar sadece Trump'ın karakterini değil, Joe Biden'ın karakterinin de tanımlandığı kitaptan bir nebzedir. Bu da okuyucuya, Amerikan siyasi eyleminde ve onun dünyayla ilişkilerinde önceki tüm geleneklerle çelişen derin değişiklikler olduğunu düşündürüyor.
Yazar, Vladimir Putin'in Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgal etme kararını (kişisel hırsının yanı sıra) iki varsayıma dayandırdığına inanıyor ve bunlardan ilki, küresel ilişkiler üzerinde olumsuz etkisi olan ABD'deki iç siyasi bölünmedir. Geçmişte Amerikalılar, iç anlaşmazlıklarının deniz kıyısında bittiğini söyleyerek övünürlerdi (bu, dünya sorunlarına karşı birliklerine dair kullandıkları bir metafor). İkincisi, ABD'nin Afganistan'dan “küçük düşürücü” bir şekilde çekilmesinin ardından savaşları hazmedecek bir “midesi”nin kalmamasıdır. Kitap, Amerikan istihbarat servislerinin (Kremlin içindeki özel kaynaklar dahil) topladığı bilgi miktarından, Ukrayna'yı işgal etme niyetinin gerçek olduğunu teyit etmesine rağmen; Trump'ın ekibinin Ukrayna savaşını "sınır anlaşmazlığından" ibaret olarak gördüğünü vurguluyor.
Öte yandan yazar İsrail'in, Hamas’ın planı hakkında, uygulanmasından en az bir yıl önce bilgi sahibi olduğunu vurguluyor. Ancak Netanyahu'nun stratejisi, Hamas'ın varlığının kendisi üzerindeki “iki devletli çözümü” kabul etme baskısını azalttığı düşüncesine dayandığından, “sükuneti satın almak” sloganıyla Hamas’ın paraya, Gazzelilerin de İsrail'de çalışma iznine erişimini kolaylaştırdı. Yazar ayrıca İsrail'in kaygılarının daha çok Hizbullah'ın silahına odaklanmış olduğunu da belirtiyor. Nitekim 7 Ekim'de çatışma patlak verir vermez Netanyahu Biden'ı aradı ve ona şunu söyledi: “ABD artık Hizbullah'a bize yapılacak herhangi bir saldırının ABD'ye yapılmış bir saldırı olduğunu göstermeli.” Bunun için risk ve tehlikeyi azaltan savaş gemileri gönderildi.
Yeni yönetimin görevi üstlenmesi ile aramızda neredeyse “her şeyin mübah” olacağı üç tehlikeli ay var ve bu, üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken bir siyasi penceredir.
Son söz; dünya artık eskisi gibi değil, tehlikeli bir dönüşüm aşamasında!