Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Suriye'deki çatışma devam edecek mi?

Dostum Michel Kilo, Fransa'da sürgündeyken, Esed rejiminin çökeceğinden ve bu kez halkıyla arasındaki karşılıklı güven kaybı nedeniyle değil, rejimin halkına karşı kendisini desteklemeleri için getirdiği bölgesel ve uluslararası güçler arasındaki rekabet ve çatışma nedeniyle çökeceğinden emindi. Patrick Seale'in 1950'ler ve 1960'larda yazdığı ‘The Struggle for Syria’ (Suriye için Mücadele) kitabını sık sık hatırlardım ama 1980'lerin sonunda Patrick Seale'in kendisinin Hafız Esed ve saltanatını onurlandırmak için şu kitabı yazdığını fark ettim: ‘Asad: The Struggle for the Middle East’ (Hafız Esed ve Ortadoğu için Mücadele). Rejimin düşüşüne tanıklık etme umuduna sarılan Michel üç yıl önce sürgünde öldü. Michel, 2011 ortalarında kendisini ve meslektaşlarını tezahüratlar ve ‘zafer yakın’ sloganlarıyla karşılayan Şam kırsalındaki Duma'yı bir daha asla göremeyeceğinden yakınıyordu!

Rejimin uzun süre dayanması ve ardından ani ve şok edici düşüşü, yüz binlerce ve hatta milyonlarca Suriyeliyi heyecan ve gelecek korkusu arasında bir uçurumun kenarında bıraktı. Suriye'deki çatışma sona erdi mi? Yoksa rejimin liderinin kaçışı, kaderleri henüz belirlenmemiş olan birçok Arap ülkesindeki kırılmalar dizisinde bir kilometre taşı mı?

Rusya'nın Birleşmiş Milletler (BM) Daimî Temsilcisi Suriye'ye güvenlik ve istikrar dolu bir gelecek diledi. Sanki 638'de Yermuk'tan sonra Suriye'den yenik ayrılırken şöyle diyen Bizans İmparatoru Herakleios gibiydi: “Elveda Suriye, elveda...” Bizanslılar Sasanilerle olan çatışmalarının ağırlığı altında birçok kez Suriye'ye girip çıkmışlardı. Öyleyse İmparator Herakleios, Perslerin kovulmasından on yıl sonra neden bu kez umutsuzluğa kapıldı? Sekizinci yüzyılda yaşamış bir Süryani tarihçi Herakleios'un umutsuzluğunu şöyle açıklıyordu: Yermuk ve Ecnadeyn'den sonra Suriye'yi ele geçirenler, Sarazenler olarak adlandırdıkları Arap sakinleriydi!

1950'lerin ortalarından itibaren Suriye uluslararası politikada Rusya'ya dönüştü. Bu konuda o kadar istekliydiler ki, Hafız Esed'in 1976'da Lübnan'a girmek için Amerikalı muhalifleriyle anlaşmasına ve ardından 1989-1990'da Kuveyt'i işgal ettiğinde Saddam Hüseyin'e karşı onlarla anlaşmasına rağmen Suriye'den ayrılmadılar.

Ebu Muhammed el-Culani'nin belirsiz bir süre vermesine rağmen Rusya şu anda Suriye'den çıkmış durumda!

İranlılara gelince, kendilerine bağlı binlerce milise rağmen Suriye'nin her yerinden dehşet içinde ayrıldılar. Hizbullah, kaleler inşa ettiği Kuseyr'i bile terk etti ve buradaki ‘tekfircilere’ karşı zafer savaşını eski Mısırlılara ve Hititlere karşı yapılan Megiddo Muharebesi’ne benzetti! Bazı İranlılar, korumak amacıyla Suriye'ye girdiklerini iddia ettikleri Ehl-i Beyt türbeleri için yas tuttular. Halep'in Seyfüddevle ve halefleri döneminde Şii olduğunu göz önünde bulundurarak Halep'te yüzlerce yeni türbe inşa ettiler; insanları öldürdüler ve yerlerinden ettiler! Diğerleri ise stratejik dengesizlikten ve yenilginin acı dersinden bahsetti. İlginçtir ki Iraklı Şiiler ve Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) Suriye'deki olaylardan gerçekten ürkmüş ve el-Culani'nin kuvvetlerinin Irak'ın Suriye ile olan uzun sınırının ötesine kadar onları takip edeceğinden korkmuşlardı. Hizbullah'ın Hasan Nasrallah'tan sonraki genel sekreteri Naim Kasım şunları söylemekle yetindi: “Suriye'den ikmal yolunu kaybettik. Ancak bu sadece bir ‘ayrıntı’. Başka yollar bulacağız!” Haşdi Şabi artık Yemen'de savaşmak ya da Amerikalıların Irak'tan çıkması için feryat etmiyor. İran, Suriye'nin kaybından dolayı kılını bile kıpırdatmıyor ve bazıları Türkiye'ye duydukları öfkeye rağmen Astana Süreci’ni yeniden başlatmayı hayal ediyor.

Televizyon kanalları Türkiye karşıtı Kürt uzmanlarla dolu. Bunlardan biri Türkiye'nin Halep'i ve Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusundaki Kürt bölgelerini (Ayn el-Arap, Kamışlı ve Rakka) ele geçirmek istediğini iddia etti. Olayın ilk günlerinde İranlıların ve rejim güçlerinin bulunduğu bölgelere (örneğin Deyrizor) girmişlerdi bile. Ancak Türkiye'nin müttefikleri Fırat'ın batısındaki bölgelerde, özellikle de Münbiç ve Tel Rıfat'taki YPG’lilerin peşine düştü. Çatışmalar halen devam ediyor. YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu SDG, DEAŞ milislerini ve ailelerini tuttukları kampları korumaktan vazgeçmekle tehdit ediyor. SDG, el-Culani ile Türkiye yanlısı Suriye Milli Ordusu'nu (SMO) birbirinden ayırmaya çalışıyor ve el-Culani'ye müzakere teklif ediyor. Amerikalılar tereddüt ediyor ve sonra terörizmle mücadele için kaldıklarını söylüyorlar! Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise PKK'yı Suriyeli Kürtler arasında silahsızlandırmak ve Türkiye’deki mültecileri Suriye'ye geri göndermek istiyor.

Rusya ve İran'ın Suriye'deki etkisi azaldı. Ancak yabancı silahlı ve siyasi varlık halen mevcut. DEAŞ el-Badiye'de yayılıyor. Görünen o ki Suriye’deki çatışma devam edecek. Barış ve güvenlik için ufuk dar!