Önceki yazımda Tahran'ın Beşşar Esed ile ilişkisinin derinliğini sorgulamıştım. Beşşar, Tahran’ı dayanabileceği bir duvar olarak görüyordu. Onu 2014 yılında kurtarmıştı ama on yıl sonra bunda başarısız oldu.
Hafız Esed, hayatının son haftalarında Mart 2000'de İsrail ile müzakere kararı aldı. Acelesi vardı ve iktidarı Beşşar'a devretmeden önce askıda kalan dosyaları kapatmak istiyordu. Hastalığına rağmen Cenevre'ye uçtu ve arabulucu ABD Başkanı Bill Clinton aracılığıyla dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak ile görüştü. Taslak anlaşma, bir Filistin devletinden bahsetmeden işgal altındaki Golan'ın geri alınmasını içeriyordu. İsrailliler Beşşar'ın yeteneklerinin farkındaydı ve gizli çekişmenin gölgesinde onun iktidara geleceğinden emin değillerdi. Hafız, Cenevre toplantısından on hafta sonra öldü.
Beşşar, 2011'de kendisine karşı protestolar patlak verene kadar müzakerelere geri dönmedi. Netanyahu, Beşşar'ın Tahran ve Hizbullah ile ilişkisinden kurtulma gücünden şüphe etmeye devam etti ve müzakereleri reddetti.
Hafız Esed rejiminin ömrünü uzatan en önemli nedenlerden biri de düşmanlarıyla dış ilişkilerini yönetebilmesiydi. 1973 yenilgisinden sonra İsrail ile karşı karşıya gelmekten kaçınmıştı. Buna karşılık Beşşar’ın Suriye'yi Devrim Muhafızları imparatorluğuna dahil etmesi, daha sonra buranın yıkıma hedef olmasını kaçınılmaz kıldı.
Hafız, İsrail ile gizli bir koordinasyon ilişkisi içindeyken neden barış anlaşması imzalamadı? En yakın adamı merhum Abdulhalim Haddam, Hafız'ın, düşman ile barış imzalayanın Alevi azınlığın olduğu söylenmesinden korktuğunu belirtti.
Peki, ya Lübnan üzerinden giriştiği savaşlar? Aslında Suriye, 30 yıl boyunca Lübnan'dan İsrail'e saldırı düzenlemedi; dahası, riskleri artıran Beşşar gelene kadar Filistinli fraksiyonların, ardından daha az ölçüde Hizbullah'ın İsrail’e karşı faaliyetlerini durdurmak için askeri bir rol oynadı. Baba Esed'in stratejisi, İsrail Golan'ı işgal ettiği sürece Lübnan'a el koymaktı. Bunu Arap ülkeleriyle kart olarak kullandı ve Batılı rehinelerin kaçırılmasında arabulucu rolü oynadı.
Aynı politikayla yani yanmadan ateşe yaklaşma politikasıyla, Türkiye Kürtlerine sığınak sundu, Ankara'nın kendisini tehdit etmesi üzerine faaliyetlerini durdurup, dolaylı olarak liderlerini teslim etti.
Hafız'ın İran ile ilişkisini anlamak gerekiyor, zira bu karmaşık bir ilişkiydi. Onu, Şam rejimini devirmesini engellemek için düşmanı Saddam rejimine karşı jeopolitik denge sağlamak amacıyla kullandı. Riyad için önemini artırmak amacıyla Tahran'ı kullandı ve defalarca Tahran ile Riyad arasında gerilimi azaltma rolü oynadı.
1996'daki Huber bombalı saldırısından sonra hücrenin Şam'da saklandığının ortaya çıkmasının ardından bazı Suudi Arabistanlı kaçakları teslim ederken, diğer yandan da liderinin Tahran'a kaçmasını kolaylaştırdı.
Tahran ile ilişkisini açıklamak için Haddam, Hafız Esed'in İran'a yönelik politikasından bahsederken, Rafsancani’nin 1985'te Şam’a gelip Irak'a karşı savaşta Esed'in desteğini istediğinde, mahir bir İranlı satıcı olarak, Saddam'ı mağlup ettiklerinde kendileri ile ittifakının ödülünün, Suriye'nin Türkiye, İsrail ve Irak'a karşı konumunun güçlenmesi olacağına onu ikna etmeye çalıştığını anlatır. Bölgenin hareketli kumlarında Esed'in İran ile ittifakta fazla ileri gitmemeye dikkat ettiğini söyler.
Hiç şüphe yok ki, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin nedenlerinden biri de dış politikasını, özellikle de İran ile ittifakını yönetememesiydi. Hafız, öneminin farkında olarak Humeyni rejimiyle yakın ilişki kurarken Irak’a karşı savaşa katılmayı reddetti, ancak İsrail ve Libya gibi gizlice İran'a Scud füzeleri sattı.
Beşşar ise başkanlığının başlangıcında herkese pusulayı Moskova ve Tahran'dan batıya doğru değiştirdiği izlenimi verdi. Başlangıçta bu konuda hevesli olan herkes (Suudi Arabistan, İspanya, Fransa ve ABD) çok geçmeden gerçeği anladı.
Beşşar, İran'la ittifakının başlangıcında Refik Hariri ve birçok lidere suikast düzenleyerek Lübnan’da karar merkezini ele geçirmeyi planladı, böylece Esed güçleri geri çekildikten sonra Hizbullah Lübnan'ın tek yöneticisi oldu.
Beşşar daha sonra Washington'un koruması altında bulunan Bağdat'taki yeni rejimi hedef alarak, güney sınırlarını silahlı gruplara açma cesaretini gösterdi. Bu da komşuları Ürdün ve Türkiye'nin 2012'de kendisine karşı sınırlarını Suriyeli devrimcilere açmasını meşrulaştırdı ve sonunda muhalifler onun yönetimine son verdiler.
Aslında, bölgesel çatışma bağlamındaki ittifaklara bakıldığında, Hafız'ın önemli bir oyuncu olan Tahran ile ilişkisi anlaşılabilir. Aynı şey Beşşar için de geçerli. Ancak Beşşar, Lübnan ve Irak'taki savaşlara dalma hatasını gösterdi. Haddam, Beşşar'ın 2011 yılında Tahran ile tam entegrasyon yönünde önemli bir karar verdiğini söylüyor ancak benim fikrim, daha önce de belirttiğim gibi, Tahran’ın savaşlarına bundan yıllar önce dahil olduğu yönünde. Beşşar'ı her zaman Hizbullah gibi bir vekil rolünü oynamaya iten şey, Tahran'ın olağanüstü desteğiyle iktidara gelmesi miydi? 2000 ile 2024 yılları arasında ne olduğunu çok az kişi biliyor.