Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Ülkenizde karar alıcı kişi olsaydınız ne yapardınız?

Arap dünyasında siyasi teoriler okumak, genel okuyucu kitlesi bir yana, ülkenin elitleri arasında bile pek popüler bir hobi değil. O yüzden bu faydalı hobiyi teşvik etmek için mevcut fırsatı değerlendireceğim. Bahsettiğim fırsat, Suriye'de devam eden dönüşümdür; burada siyasi alanın çeşitli yönlerinde teori ile olası uygulamaları arasındaki mesafe ortaya çıkıyor. Bunlar devlet ve siyasi iktidar, siyasi aktörlerin davranışları ve kamuoyunun konumunun yanı sıra siyasi olayların oluşumuna veya yönlendirilmesine katkıda bulunan maddi etkenler ve özellikle de ekonomik ve askeri etkenlerdir.

Örneğin, Araplar arasında “sosyal adalet” kavramının kamuoyunda tartışılmadığını görüyorum. Bu iddia ne boş bir laftır ne de kendimizi eleştirme çabasıdır. Bunun geçerliliğini doğrulamak istiyorsanız, sosyal adalet ifadesini bugünün veya dünün gazetelerinde arayın; o zaman hepimizin şimdi, yarın ve her zaman ihtiyaç duyduğu bu ilkenin günlük hayatta ne kadar yaygın olarak var olduğunu görebilirsiniz.

Özellikle sosyal adalete olan ilgim, bunun devletin işinin özü olması ve yokluğunun Suriye’deki eski rejimin çöküşünün en önemli nedeni olmasından kaynaklanıyor. Bu noktada, sosyal adalet gerçeğini anlamanın, onun anlamı üzerine düşünmek isteyen herkes için basit bir görev olduğunu düşünen çağdaş düşünür David Miller'ın görüşünü hatırlıyorum. Miller bu konuda şöyle diyor: “Ülkeniz için bir yasa taslağı hazırlamakla görevlendirildiğinizi ve önünüzde zayıf grupların (siyasi anlamda azınlıkların) haklarıyla ilgili bir sorunun durduğunu varsayalım, bu kişilerin bir kısmı sizden din, kültür, cinsiyet, ırk, siyasi görüş vb. açılardan farklı olabilir, onlara nasıl davranacaksınız? Kendinize verdiğiniz haklara eşit haklar mı vereceksiniz, yoksa çoğunluğun daha çok, azınlığın daha az hak alması gerektiğine mi karar vereceksiniz?”

Aslında bu, özellikle iktidar kaynaklarını elinde bulunduranlar veya daha güçlü tarafa (siyasi anlamda çoğunluğa) mensup olanlar başta olmak üzere insanların genelinde yaygın bir düşüncedir. Hepsi çoğunluğun tek başına karar alma hakkına sahip olduğuna, azınlığın ise dinleyip itaat etmesi gerektiğine inanır. David Miller bunun kendini kandırma olduğunu ve tedavisinin basit olduğunu söyler: “Koşullarınızın tersine döndüğünü ve kendi ülkenizde veya yabancı bir ülkede azınlıkta olduğunuzu hayal edin. Daha önce eğilimli olduğunuz muameleyi kabul eder miydiniz yoksa bunu haksızlık olarak mı görürdünüz?” Ben Suriye'deki eski rejimin pek çok taraftarının bugün bu noktayı keşfedeceğini düşünüyorum. Bugün daha güvenli tarafta olmak için ülkenin politikalarını eşitlik ve adalet ilkeleri, yani zayıf kesimlerle güçlü kesimler arasında bir eşitlik üzerine oturtsalardı daha iyi olmaz mıydı?

Aynı soru, bugün Suriye, Sudan, Libya, Yemen, Somali ve hükümetleri çökmüş diğer ülkelerde iktidarı ve güç kaynaklarını elinde tutanlara da yöneltilmeli: Onlar için hangisi daha iyidir, ülkenin politikalarını eşitlik ve adalet temelinde oluşturmak ve siyasi, ideolojik, etnik veya başka türde ne kadar farklı olursa olsun hiçbir ulusal ortağı dışlamamak mı? Yoksa kendilerinden önce gelip iktidar kaynaklarını tekeline almış, devleti kendileri ve aileleri için bir ganimet olarak görenlerin politikalarını sürdürmek mi?

Suriye sahnesinde ilgimi çeken ikinci nokta, siyasi eyleme öncelik verilmesi gerekliliğidir. Bugün İslam şeriatının uygulanmasını isteyenler var ve bunların şeriat anlayışları yüzeysel ve ritüel yönün ötesine geçmiyor. Merkezi olmayan bir yönetimin derhal benimsenmesini talep edenler gibi Lübnan'ın egemenliğini inkâr edecek kadar ileri giderek, Lübnan'ın Suriye'ye ilhakını ulusal bir görev olarak görenler de var. Bu ve benzeri çağrılar, siyasi aktörlerin ve karar alıcıların içine çekilmemesi gereken bir duygusal durumu yansıtıyor. Yeni Suriye rejiminin en önemli önceliği -benim kanaatime göre- herkesin, halkın genelinin ve hatta suçluların, haydutların güvenliğini sağlamaktır. Bu, tek devleti herkes için bir referans ve sığınak haline getirecek, ülkeyi fitne, parçalanma ve otoriterlik çağrılarından koruyacak, fitne sularında avlanmaya çalışan fırsatçıların ve popülistlerin önünü kesecektir.