Demokrat halefi Biden, ABD'nin Paris İklim Anlaşması üyeliğini iptal kararını iptal ettiği için, ABD'nin yeni Başkanı’nın, ilk döneminde yaptığı gibi, üyeliği ikinci kez iptal etmesi, iklim ve küresel ısınma konusundaki hararetli tartışmalar nedeniyle uzun süre aklımızda kalacak önemli bir başlık.
Hakim olan akım, burada geçmişten bahsettiğimize dikkat edin, aşırı çevreci versiyonuyla liberal, hatta sol akımdı. Ona göre kendisinin çevre ve iklim konusundaki söylemleri tek ve salt doğrudur. Aksini söyleyen herkes kesinlikle yalancıdır.
İklim meselesinde işlerin fikirsel bir radikalizme dönüştüğünü, dedikleri gibi iklimin bozulması günahını, çağın ve ekonominin üzerine yıktıklarını söylediğimizde, bu abartısız bir tanımlamadır. Aşağıda Faslı araştırmacı Muhammed Bouchikhi'nin kaleme aldığı ve El-Mustakbel İleri Araştırmalar ve Çalışmalar Merkezi tarafından yayımlanan sağlam bir makaleden kısa görüşler paylaşacağım. Makalede çevre aktivistlerinin davranışlarını “ekolojik yani çevresel terörizm” olarak nitelendiren benzetmeyi beğendim. Yazar ayrıca 1970'lerde Kamboçya nüfusunun yaklaşık beşte birinin hayatını kaybetmesine yol açan Kızıl Kmerler'in suçlarına atıfta bulunarak, bunları “Yeşil Kmerler” olarak da tanımlıyor.
Bu akımın çevre ve iklime dair açıklamalarındaki ideolojik doluluk, 2022'de Wynn Alan Bruce, ondan önce de 2018'de David Buckel gibi içlerinden bazılarının kendini yakmasına yol açtı.
Araştırmacı Bouchikhi, 1960'lardan bu yana radikal çevreci hareketlerin azimle sürdürdükleri protesto biçimlerini tanımlamak için kullanılan “ekolojik terörizm” kavramını 1983 yılında ortaya atan ilk kişinin Amerikalı yazar Ron Arnold olduğunu söylüyor. Zira bu tür çevreci hareketler sadece kamu düzenini bozmakla kalmayıp, kişilerin fiziksel güvenliğini tehdit eden ve mallarına ciddi zararlar veren eylemlerde bulunma noktasına varmıştır.
Bu “terörist” çevreci grupların örnekleri arasında 1977'de ABD'de kurulan Çevresel Yaşam Gücü Derneği ile İngiliz yetkililere bomba paketleri gönderen Hayvan Hakları Milisleri sayılabilir. 1982 yılında Başbakan Margaret Thatcher da böyle bir paket gönderilmiş ve bunun sonucunda ofis müdüründe bazı yanıklar oluşmuştu.
Her ideolojik aktivistin alışkanlığı olduğu üzere, bunlar kendilerini kanunların üstünde görmektedirler. Onlara göre kanunlar da meşruiyetlerini onların inançlarından almaktadır. Dolayısıyla Faslı araştırmacının da belirttiği gibi şiddete başvuran çevre aktivistleri “yasal” eylem ile “ahlaki” eylem arasında ayrım yapmaktadır. Buna göre aktivistler, protesto eylemlerinin meşruiyetini, adalete dair felsefi okumalara dayanan asil değerler perspektifinden ele almaktadırlar.
Bazıları Trump'ın iklim konusundaki tutumunu insanların, dünyanın ve temiz çevrenin çıkarlarına yönelik bir sorumsuzluk olarak görebilir. Ancak bu, meselenin özünü, yani “doğa” ile ilgili meselelerle siyasal sömürü arasındaki ayrımı ortadan kaldırmıyor. Sonuç olarak mantıksal tartışma ve müzakerenin ortadan kalktığı gerçeğini iptal etmiyor.
Çevre sorununda doğru olanın, iki uç noktası olan radikal sol ve neoliberalizm ile dar görüşlü sağ arasında ortada bir yerde durmak olduğunu düşünüyorum. Bu arada iklim meselesinde yine şiddeti benimseyen ama sağcı bir okumaya sahip çevre aktivistlerinin de olduğu konuşuluyor ama bu konunun başka bir yönü.
Çevre aktivistlerinin aşırılıkları ve küresel liberal kurumların onlara verdiği destek, onlara karşı sert tepkilerin ortaya çıkmasına ya da bunun en azından konuya yönelik yaklaşımlardan birine dönüşmesine yol açtı.