Gazze ve Lübnan'daki ateşkesin ardından yaşananlar, savaşan taraflar İsrail, Hamas ve Hizbullah açısından pek çok ders içeriyor. Hamas'ın İsrailli rehinelerin serbest bırakılması sırasında ve sonrasında Gazze'de yaptığı güç gösterisi, Güney Lübnan'daki sınır köylerine gönderilen İHA’lar, Hizbullah ve Emel Hareketi'nin örgütlü unsurlarının Beyrut sokaklarında yaptığı provokatif motosiklet gösterileri, eğer bir şeye işaret ediyorsa, o da askeri güçle, siyasetin eşlik etmediği ve yönlendirmediği sürece bir çözüm bulunamayacağı, eksik kalacağı, dahası gelecekte yeni çatışmalar doğuracağıdır.
İsrail, bir savaş gücü olarak Hamas'ı bitirdi ve Gazze'deki askeri altyapısının büyük bölümünü söküp attı. İsrail'in askeri ve istihbari başarıları Hamas'ı tahrip etmenin ötesine geçerek, Hizbullah'ın askeri gücünü ve lider kadrosunu zayıflattı. Sistemini dağıttı, kendisine göre füzelerinin ve cephaneliğinin yüzde 80'ini imha etti. İran’da ise 26 Ekim 2024 gecesi stratejik hava ve füze savunma sistemlerinin tamamını, balistik füze üretim kapasitesinin yüzde 90'ını imha etti. İsrail'in bu askeri başarıları, şaşırtıcı bir hızla Suriye'deki Esed rejiminin çökmesine, İran'ın Suriye'den çıkmasına ve Maşrık’taki (Levant) projesinin çökmesine yol açtı. Bölgedeki güç dengelerini kökten değiştirdi, kuzeyden ve güneyden kendisini kuşatan çemberi kırdı.
Lübnan Hizbullah'ı, Gazze'ye destek savaşını 8 Ekim 2023'te başlattı ve yaklaşık 15 ay sonra elde ettiği sonuç; Güney Lübnan, Beka ve Beyrut'un güney banliyölerinde yıkım, binlerce ölü ve yaralı oldu. Sonunda da birçoklarının kendisi, çevresi ve genel olarak Lübnan için bir boyun eğme ve teslimiyet anlaşması olarak gördüğü bir anlaşmayı kabul etti. Liderliğini, askeri ve mali gücünü, itibarını kaybeden, teslimiyet anlaşmasıyla eli kolu bağlı olan Hizbullah’ın, “sakinleri” kullanarak güç gösterisine başvurmak, kayıplarını telafi etmek ve sanki hiçbir şey olmamış gibi siyasi ve güvenlik rolünü sürdürmek için onları feda etmekten başka çaresi kalmadı.
Buna karşılık Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısı İsrail’i, liderliğini ve ordusunu şoke etti. İsrailliler kendilerini, çoğu politikacının Hamas ordusunu yok etmek ve Gazze'nin kontrolünü kaybetmesini sağlamak amacıyla dahil olduğu bir hayatta kalma savaşı içinde buldular. Sonuç, yüz binden fazla ölü ve yaralı, Gazze’nin neredeyse tamamen harap olması, hatta aşama aşama yaşanmaz hale gelmesi, Hamas'ın Arap ve uluslararası toplumun neredeyse oybirliği ile Gazze'de yönetime ortak olmaya geri dönmesinin imkânsız hale gelmesidir.
Hamas'ın Gazze'deki silahlı gösterilerini, Hizbullah'ın İHA’ları ile Lübnan'daki provokasyonlarını ve zafer ilanını izleyen Binyamin Netanyahu'nun aklından ve kalbinden neler geçiyor?
Gazze'ye gelince, İsrail kendisini orada kalmaya mecbur görüyor; çünkü inatçılığı ve dar görüşlülüğü Hamas'a alternatifler ve gerçekçi, uzun vadeli siyasi çözümler için açık pencere bırakmadı.
İsrail'in yalnızca güce başvurması, Filistin varlığını tanımaması ve- Batı Şeria gibi- Gazze'ye de dini İbrani oluşumun bir parçası olarak davranması, Filistinlilerin sadece bu topraklarda ikamet eden kişiler olduklarını ve zorla ya da kendi istekleriyle her an gideceklerini düşünmesi, Gazze'yi onun için bir zafer değil, kalıcı bir yük ve kaygı kaynağı haline getirdi. Buna ek olarak, aşırı güç kullanımına ve şiddete başvurması sonucu itibarını yitirmesinin yanı sıra, dünyadaki pek çok dostunun desteğini de kaybetti.
Lübnan'da ise aynı tablo ve uygulamalar devam ederse, İsrail, kuzey bölgelerini korumak için Güney Lübnan’da bazı mevzileri elinde tutmakta ısrar edecektir ki Lübnan açısından bu, Hizbullah'a ihtiyaç duyduğu oksijeni sağlamaktır. İran'a hizmet etmek için siyasi ve güvenlik kararları üzerindeki hakimiyetini genişletmesine imkân tanımaktır. Özetle Lübnan’da yıkılanların yeniden inşası yok, yardım yok, etkili bir Arap ve uluslararası ilişkiler yok demektir.
Peki, bu iki savaşın sonuçlarından sonra, bu insanların ve Lübnan, Gazze ve Suriye'deki diğer liderlerin aklından başka neler geçiyor? Aslında, Aksa Tufanı’nı planlayanların ve Hizbullah’ın destek savaşının amacının İsrail’i kökünden söküp atmak olduğuna inanmak zor. İran ve vekilleri, siyasi bir ufuk olmaksızın askeri güç kullanmakla yetindiler.
Bütün bunlar bir kez daha teyit ediyor ki, siyasi strateji olmadan güç yeterli değildir, bilakis zararlıdır ve bu üç taraf için geçerli olan, ABD için de geçerlidir. Bölgenin tanık olduğu sonuçlar bizi -her zaman olduğu gibi- durumu düzeltme, kontrol etme ve çözüme kavuşturma konusunda aktif Amerikan rolüne geri götürüyor. Bunun şartları da -ilk olarak- İsrail'e karşı geleneksel taraflılığından vazgeçmesi, ikincisi, asıl ve derin sorunlara bakmayan, hızlı ve kısmi bir çözüm değil, sürdürülebilir çözümlere dayanmasıdır. Üçüncüsü, ılımlı Arap ülkeleriyle ortak noktada buluşması, çözümün sürdürülebilirliğinin temeli olarak, halkların haklarına, özellikle de Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına saygılı bir adalet anlayışına dayanmasıdır. Bölgede istikrarın anahtarı budur.