Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Çöküş beklentileri ve tuhaf alternatifler

İki grup stratejik düşünür ve araştırmacı, ABD'nin üstünlük ve hegemonya sisteminin kendi içinde ve dünyada kırılacağı öngörüsünde bulunmuştu. İlk grup, ABD politikalarından nefret eden sömürgeci eleştirmenler ve Avrupalılar tarafından temsil ediliyor. Bazıları bu çatlağın Çin ve Hindistan'ın ilerlemesinden ve bu iki devin görünüşteki farklılıklarına rağmen ABD hegemonyasından kopma konusunda anlaşmalarından kaynaklanacağına inanıyor. Çatlağın diğer öngörücüleri ise spekülasyonlarını ABD içinde adalet ve hukukun üstünlüğü açısından yaşanan dengesizliklere, kurumlar arasındaki gergin ilişkilere, her zaman kaybedilen dış savaşlara girme eğiliminin artmasına ve büyük şirketlerin zorbalığına dayandırıyor.

Diğer düşünür grubu ise çoğunlukla Amerikalılardan oluşuyor. Bu grup içinde son yıllarda ABD'nin geleceği ve Amerikan gücü hakkında karanlık bir kötümserlik hâkim. Bazen Çin rekabeti nedeniyle, bazen de siyasetçiler arasında yetişkinlerin bulunmamasından ötürü herhangi bir reform girişimi olmaksızın artan büyük iç dengesizlikler nedeniyle… Bu görüşe göre Amerikan sistemi reform ve yenilenme kapasitesini kaybetmiştir. ABD'nin daha iyi bir kadere sahip olması için, partizanların ve onların benzer politikalarının esaretinden kurtulmak ve ABD'nin dünya ile ilişkilerini, dünya polisi algısını ya da ülkelerin velinimeti algısını içermeyen yeni temeller üzerinde; bir kez Hıristiyan ahlakı adına, bir kez de ABD'nin stratejik çıkarları adına yenilemek gerekmektedir.

Elbette bu içeridekilerin ya da dışarıdakilerin hiçbiri ABD Başkanı Donald Trump'ın intihardan kurtulma ve ABD'yi birinciliğe döndürme mucizesini beklemiyordu.

Biri dini, diğeri sivil olmakla birlikte, ABD'nin birbiriyle yakından ilişkili iki eski vizyonu vardır. Dini vizyon, Amerika'nın Mesih'in kutsallığının mevcut olduğu ve dünya için bir aydınlanma ve rehberlik mesajına sahip olduğu bir dağın üzerindeki ‘saf’ bir şehir olarak vizyonudur. Sivil vizyon ise Kurucu Babalar döneminden İkinci Dünya Savaşı'nda ‘Batı’ dünyasıyla paylaşılan bir sistem olarak tamamen gerçekleşene kadar yavaş yavaş kristalize olmuştur: Birleşmiş Milletler (BM) sistemi, uzmanlaşmış ajanslar ve komisyonlar, BM Güvenlik Konseyi, uluslararası hukuk, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve kadın ve çocuk haklarına ilişkin sözleşmeler. Sömürgeleştirilmiş ülkelerde ya da sömürge mirası olan ülkelerde, ABD'nin haklarıyla ilgilenmediğinden ve ordularını sömürgeci işgaller gerçekleştirmek için kullandığından şikâyet edenler vardı. İki dünya savaşından sonra pek çok kişi ABD'nin dünyaya yönelik politikalarını düzelteceği konusunda umutlu olmaya devam etti. Joseph Nye 1990'larda halen ABD'nin ‘yumuşak gücünden’, yani karizmasından bahsediyordu. Ancak bu aşırılık yanlısı grupların ABD'ye yönelik saldırıları, onu sadece kayıpla sonuçlanabilecek yeni bir savaş dalgasının içine sürükledi. Karamsarlık yaygındı, çünkü orduda bile hiç kimse bu savaşları barış, istikrar ve adaleti sağlamanın bir yolu olarak görmüyordu. Hegemonik uygulamalar ve çökmüş bir Rusya ile nasıl başa çıkılacağı üzerine gürültülü bir şekilde çalışılırken, 1990'lar yüzyılın en hararetli yıllarıydı.

Sistemi yeniden inşa etmek için 1940'larda olduğu gibi geniş bir istişarenin gerekli olduğu ve muzaffer Amerikalıların artan özgüvenlerinin ortasında bunu yapmaya hazır olmadıkları ortaya çıktı. Barack Obama döneminde bunu ciddi olarak düşündüklerinde artık çok geçti ve herkes kısmi ya da tamamen alternatifler aramaya başladı.

Trump döneminde yaşananlar ve yaşanmakta olanlar Amerikan sisteminin zayıf ya da çatlak olduğunu göstermiyor. Ancak mevcut dünya düzeni karşılıklı taahhütlere dayanıyor. Amerikalılar bunların tamamından ya da çoğundan çekilirse, ABD'nin yarattığı dünya düzeni, savaşın dehşetinden sonra hakikat, barış ve adalet etiğine bağlılığının bir tanığı olarak kalacak mı? Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra uzun süre tereddüt ettiler; imparatorluk kurmaya devam edecekler miydi? İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra asla tereddüt etmediler ve kendi liderlikleri altında ahlaki üstünlüğü demokrasiyle birleştiren bir dünya düzeni kurduklarını ve bunu savunmak için nükleer silah kullandıklarını ilan ettiler!

Şimdi kimse Trump'ın maskaralıklarını istemiyor, her zaman itaatkâr olan İngiltere bile. Peki ama ABD'ye karşı çıkan ve onu aşmaya ya da yeni bir dünya düzeni yaratmaya çalışanlar için mevcut dünya düzeninin alternatifleri nerede?

ABD çatlamayacak… Peki dünya düzeni ABD sistemin içindeyken mi yoksa dışındayken mi çatlayacak?