Herhangi bir sistem veya organizasyonda bütünün başarısı ve gücü, öncelikle onu oluşturan parçaların gücüne bağlıdır. İster maddi bir şeyden ister toplumsal bir sistemden, isterse bir işletmeden bahsediyor olalım, prensip aynıdır. Bireysel bileşenlerdeki zayıflıklar kaçınılmaz olarak genel istikrara ve etkinliğe zarar verir.
Küresel ve bölgesel düzeyde (Ortadoğu'da) olayların bu bilimsel gerçeğin tam tersi bir şekilde ilerlediğini görüyoruz.
Dünyada ve bölgede, karşı rüzgarlar esiyor, çünkü Washington'da “ABD'yi Yeniden Güçlü Yap” geniş başlığı altında alınan kararlar, uluslararası örgütlerden çekilmeye yöneltiyor. Tüm müttefiklere karşı çıkıyor, birçok ülkeyi kışkırtıyor, bazılarında ise paniğe yol açıyor. Bu şekilde, teyit edilmiş bir kurala göre davranıyor; parçaları zayıflatmak bütünü zayıflatmak demektir. Bu denklemin paralel bir teorisi olduğu da keşfedilebilir, o da Maşrık (Levant) bölgemizde parçaları güçlendirmenin bütünü zayıflattığıdır.
Uyum, örgütler, toplumlar ve sistemler bağlamında bir araya gelme veya tek bir varlık olarak birlikte çalışma durumunu ifade eder. Tüm bileşenlerin uyumu, bireysel unsurları işlevsel bir bütün halinde bir arada tutan yapıştırıcıdır. Bu uyumun gücü, sistemin baskı ve zorluklara dayanma, değişime uyum sağlayarak temel hedeflerine ulaşma gücünü belirler. Toplumda bir taraf diğer tarafa karşı güç kazanmayı düşündüğünde baskı artar, böylece bütünlük zayıflar, bir bütün olarak toplum bozulur.
Bütünü güçlendirmenin ilk adımı, zayıflıkları tespit etmeye yönelik kapsamlı bir analizdir. Bu süreç, toplumdaki her bileşenin rolünün eleştirel bir şekilde değerlendirilmesini, işlevlerinin ve bozucu ya da uyarıcı rolünün anlaşılmasını gerektirir. Bundan sonra bazıları onları güçlü noktalar sansa bile aslında zayıf olan çeşitli şekillerdeki zayıf noktalar ortaya çıkar.
Eğer bütünleşmenin maddi faktörlerinin ötesine geçip insan faktörlerine bakarsak, bireysel veya kolektif beceri boşlukları, toplumun bir bileşenindeki düşük moral, bileşenlerin kendi aralarındaki zayıf iletişim veya liderlerin fırsatçılığı ve bencilliği, bütün bunlar kolektif performansı engelliyor, hatta devleti başarısızlığa sürüklüyor, onun kırılganlığını ortaya koyuyor.
Bölgesel düzeyde Hizbullah'ın Lübnan'da yaptığı, Irak'ta İran’a sadık grupların, Yemen'de Husilerin, Filistin'de Hamas'ın yaptığı, parçayı bütünün üstünde tutma ve kutsallık atfetme çabasıdır. Yani nihayetinde herkesi yanıltmak ve zayıflatmaktır, zira 7 Ekim savaşının sonuçları tüm bölgede görüldü. Savaş bir tarafı zayıflatmadı, bilakis bütünü zayıflattı, her türlü girişimden alıkoydu ve bölgeyi bilinmezliğe sürükledi.
Zayıflıklar tespit edildikten sonra sıra bir sonraki adıma gelir. Bir sonraki adım, yapısal bütünlüğünü yeniden sağlamak için binadaki çatlakları güçlendirmektir. Bazı etkili stratejiler, bilinci yeniden yapılandırmak ve yanlış bilinci ortaya çıkarmak için çalışmayı içerir. Bu küçük grupların takipçilerinin kolektif bilinci, sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmelerin doğru bilimsel anlayışının bağlamının dışında kalan, gerçeği çarpıtan ve kutsala bağlayan bir bilinçtir. Bu yetersiz bilinç, mitler yaymak, geçmiş olayları gündeme getirmek, onları bağlamlarından ayırıp zorla bambaşka bir gerçekliğe yansıtmak gibi bilimsel olmayan yollarla pekiştirilir.
Arap kültür çevremizdeki rasyonel güçler, yeni bir bilinç oluşturmaya yönelik her başarılı planın omurgasını oluşturan halkla etkili bir iletişim kuramıyor. Bunun nedeni ya statükoya uymak ya da dalkavukluk, korku, bilgisizlik, dahası belki de cesaret eksikliğidir. Rasyonel düşünmeyi teşvik eden açık iletişim kanalları inşa etmek yanlış anlamaları azaltır ve kolektif bilincin yaygın şekilde çarpıtılmasına karşı koyar.
Fırsatçı siyasal veya kültürel liderlik, parçaların desteklenmesi ve güçlendirilmesi, dolayısıyla bütünün zayıflatılması sürecinde merkezi bir rol oynar. Dolayısıyla toplumda parça ile bütün arasındaki etkileşim ağında oluşan zayıflıkları tespit edip, kaynakları ve insanları ortak hedefler doğrultusunda harekete geçirebilen, büyük resmi görebilen, etkili, cesur ve vizyon sahibi liderlere ihtiyaç duyulmaktadır. Böyle bir liderlik güven verir, harekete geçme motivasyonu sunar ve değişen olaylarla ciddiyetle ve açıkça başa çıkmanın ve sürekli iyileştirmenin değer gördüğü bir ortamı teşvik eder.
Bu tehlikeli tarihi dönüm noktasında, kendilerini “direniş ekseni” içinde gören ve bir parçayı bütüne üstün kılmaya çalışan Hamas, Hizbullah, Irak’taki yandaş gruplar, Yemen’deki Husiler ve ülkemizdeki toplumsal güçlerin durumunu incelemek, bütünü aydınlatmak adına öncelikli bir husustur. Bu grupların yapmaya çalıştığı şey herkesi zayıflatmaktır ve benimsedikleri sloganlar da sahtedir.
Herhangi bir sistemin, örgütün veya devletin gücünün ve başarısının, onu oluşturan parçaların uyumunda yattığı söylemeye bile gerek yok. Zayıf noktalarının belirlenip olumlu bir şekilde ele alınması, bütünün dayanıklılığını ve uyumunu sağlar. Bu süreç kamu hukukuna bağlılık, etkili liderlik, iş birlikçi bir zihniyet ve açıklık gerektirir. Bütünü zayıflatan parçaları güçlendirmek, açıkça bir yenilgiye yol açar, hem de bu yenilgi geçici olarak inkâr edilip, zafer iddia edilse bile.
Son söz; liderlikteki yetersizliğin en önemli belirtilerinden biri zorlamaya, özellikle de ideolojik zorlamaya bel bağlamaktır!