Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

ABD'de anlaşılmayanı anlamak

Dünyada belki de hiçbir ülkenin tarihi, kurumları ve ilkeleri Amerika Birleşik Devletleri kadar açık bir şekilde bilinmemektedir. Edebiyat, sinema, uydular, burslar ve İngilizce, ülkeyi kapısı Özgürlük Heykeli olan açık bir kitap haline getirmiştir. Özgürlük Heykeli, gelen “yoksun” kişiyi başka bir ülkede elde edemeyeceği bir fırsatı yakalamaya gelen cesur adamı karşılamaktadır. “Amerikan Devrimi”, “Amerikan Anayasası”, “federal sistem”, “İç Savaş” ve “başkanlık seçimi” diğer büyük güçler hakkında çok bilinmeyen bilgi ikonlarıdır. Elli eyalete yönelik göç dalgaları, yanında güneyle kuzey, doğuyla batı ve merkez arasındaki Amerikan lehçelerini, geleneklerini, alışkanlıklarını, yemek tarzlarını ve zevklerini getirmiştir.

Şüpheli husus, Başkan Trump'ın, bir ara dönemden sonra ikinci kez başkanlık koltuğuna seçilmesinin, daha önce sadece bir kez yaşansa da kendisini örnek olarak gösterdiğimizde, bizi bunun kurumsal bir çerçevede gerçekleştiği gerçeğine götürmesidir. ABD, dünya tarihinin başlangıcını ve seyrini belirleyen ülkedir. Bu dönemin yazarı, Kudüs İbrani Üniversitesi'nde tarih felsefesi profesörü olan Yuval Noah Harari'dir ve kitapları, bir Amerikan başkanının -Barack Obama- ilk kitabı Sapiens'i okuduğunu söylemesinin ardından ünlü olmuştur. Geçtiğimiz yüzyılın doksanlı yıllarının başında Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından Francis Fukuyama'nın yazdığı gibi, “Tarihin Sonu”na karar veren ülke de odur. Hatta aynı on yılda gezegene hâkim olan kompleksin, gezegeni yönlendirenin medeniyetler çatışması olduğuna karar verdiğinde, bu, küresel terörle mücadelenin temel açıklaması haline geldi. Dünya, dijital devrimi ve ardından yapay zekaya dayanan diğer devrimi getiren “Silikon Vadileri”ni onunla tanıdı. Karşılaştırmalar ve yeni güçlerin keşfi onunla başlar ve onunla biter. 

Şu anda yaşanan ve fikirsel karmaşaya, anlayış eksikliğine neden olan husus, düşünceleri düşünce sistemi içine yerleştirme konusundaki zihinsel yeteneği etkileyen “bozulmalar” olarak çevirebileceğimiz “disruptions”un somut halidir. Mesele şu ki, Başkan Donald Trump haftalar önce Beyaz Saray'a yerleştiğinde, bir züccaciye pazarına giren ve ister anayasa, ister yargı, ister güvenlik kurumları, isterse dış ve uluslararası ilişkiler olsun, ABD’nin karşısına çıkan tüm kutsallarını hırsla parçalayan öfkeli bir boğa gibi. Federal hükümet, ulusal bütçedeki payının üçte birinden (2 trilyon dolar) kurtulmak için kesinti yapıyor. Kurumların kaldırılması tüm hızıyla sürüyor ve hiçbir kurum bundan muaf ya da dışlanmış değil. Bu eylemlerin bir kısmı Trump'ın ilk döneminde bu kurumların kendisine karşı tutumunun intikamı görünümünü taşıyor. Aslında Trump ne seçim kampanyası sırasında ne de seçimi kazandıktan sonra hiçbir şeyi gizlemedi.

Bir hafta önce ABD'yi ziyaret ettiğimde, çokça söylenen bir söz duydum. O da Trump'ın Ukrayna'dan kurtulmak için onu otobüsün altına attığı ve kıymetli ve nadir elementlerini elde etmek için şantajla tehdit ettiğiydi. İşler tersine döndü ve 300 milyar dolar sivil ve askeri yardım alan Ukrayna artık demokrasi ile despotluk arasında duran bir duvar değil. Devlet Başkanı Zelenskiy artık egemen bir ülkenin Rusya tarafından işgaline karşı duran çağımızın Churchill'i değil. Dr. Cemal Abdulcevat, saygın el-Ahram gazetesinde yayınlanan bir yazısında, olup biteni anlatan şu sözü kullandı: “Böyle dostlar varken düşmana ne gerek var?”

Bildiklerimiz ile mevcut gerçekliğin olumsuzladıkları arasındaki bu keskin çelişkinin açıklamasını Amerikalı bir dostumuz, Ortadoğu'da ya da Ukrayna savaşında veya Avrupa'nın, Pasifik'in ve Latinlerin Amerikan kapasitesine ve cömertliğine olan bağımlılığının devam etmesinde ve çözülemeyen ya da sahiplerinin çözmeye daha uygun olduğu meseleleri ve ikilemleri çözmek için Washington'a duyulan aşırı güvende olduğu gibi, imkansız hale geldikten sonra meyvelerin düşebilmesi için gerçeklik ağacını sallama girişimi olarak açıklamaya çalıştı.

Yukarıdaki açıklamada da söylendiği gibi, Trump Filistinlilerin yerlerinden edilmesi çağrısında bulunmasaydı, Araplar Gazze'yi yeniden inşa etmeyi teklif eder ve hatta bir barış planı sunarlar mıydı? Ya da Ukrayna, Trump Avrupa denkleminde haksızlığa uğrayan tarafın Putin olduğu kılıcını sallamasaydı, müzakereye ve taviz vermeye hazır olur muydu? Belki de en akıllıca ve bilgice açıklama, Amerika Birleşik Devletleri'ni pek iyi tanımamış olabileceğimizdir. Fildişi kulelerin, üniversitelerin, liberalizm ve solculuğun bulunduğu doğu ve batı Amerikan kıyılarının esiri olduk. Oysa ülkenin merkezi ve güneyi hâlâ geri kalmışlık, gelenekçilik ve yabancılara karşı kaygılarla dolu. Burada hâlâ tarım ve madencilikle geçinenler, küreselleşmenin yalnızca sanayilerini ellerinden alıp uzak ülkelere taşıdığı kişiler var. Bu bilgilerin hiçbiri yeterli değil ve belki de içeride ve dışarıda öfkeli bir boğaya dönüşen ABD ile başa çıkarken daha fazla düşünmeye ve daha fazla temkinli olmaya ihtiyacımız var.