Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Aşırılıkçılık ve bölünme

Eylül 2017'de Irak Kürtlerinin çoğunluğu (%92), yaklaşık yirmi yıllık kapsamlı özerkliğin ardından Irak Kürdistan Bölgesi'nin bağımsızlığından yana oy kullandı. Bu durum, Ocak 2011'de Güney Sudan'da nüfusun yüzde 99'unun kuzeyden ayrılma yönünde oy kullandığı sahneye büyük ölçüde benziyordu.

1994 yılında Güney Yemen'de yaşanan iç savaşı, Doğu Pakistan'ın batıdaki kardeşinden ayrılmasına,1971'de Bangladeş devletinin ortaya çıkmasına yol açan isyanı yahut Yugoslavya'nın dağılmasına, 1992'de Bosna, Hırvatistan ve Karadağ cumhuriyetlerinin kurulmasına, ardından 2008'de Kosova'nın Sırbistan'dan ayrılmasına yol açan savaşları da bu bağlamda anabiliriz.

Bunlar sevgili okuyucularımızın çoğunun hatırlayacağını düşündüğüm örneklerdir. Birçok kişinin köklü ve dağılmaya dirençli olduğunu düşündüğü ülkelerin dağılmasına yol açan veya neredeyse yol açacak olan olaylardır.

Hepimizin eşler, aile bireyleri veya iş ortakları arasında ayrılığı içeren en az bir deneyimi olmuştur. Bunun çok büyük kayıplara yol açtığını her aklı başında insan bilir. Ancak insanlar ya bireysel olarak (son örneklerde olduğu gibi) ya da daha önceki örneklerde olduğu gibi, bir bütün olarak halklar halinde buna başvururlar.

Suriye'deki kardeşlerimizin yüzleşmesi gereken soru ise şu: Bahsettiğimiz deneyimlerde ve modern dünya tarihindeki onlarca benzer deneyimde, ülkeyi ayırma ve bölme iradesi ne zaman netleşti? Bugün Suriye'de benzer hangi faktörler mevcut olabilir?  Bu sorular üzerinde düşünmek bizi ikinci ve daha önemli kısma götürecektir: Milli birliğin bozulmasına yol açan etkenlerin daha da kötüleşmesini nasıl önleyebiliriz, bir arada yaşama ve toplumsal barışı sağlama iradesini nasıl güçlendirebiliriz?

Cevap vermeme izin verirseniz, toplumun geniş bir kesiminde aşırı eğilimlerin yaygınlaşması ve ılımlı eğilimlerin zayıflaması durumunda manevi birlik halinin, yani bir arada yaşama iradesinin bozulduğuna inanıyorum. Aşırılık, bireyin ayrılıktan doğacak kayıpların farkında olması, ancak yine de bu durumu, kendisinden kaynaklanacak herhangi bir zarardan daha az görmesi, daha doğrusu şu anki durumu, ayrılıktan sonra yaşanacak her türlü durumdan çok daha kötü görmesi demektir. Bu, intihar eden veya ölüm ihtimalinin sağ kalma ihtimalinden daha az olduğunu önceden bilerek maceraya atılan birine benzemektedir. Bu, şüphesiz aşırılıkçı bir eğilim ve eğer bir kişi bu eğilimi savunuyorsa aşırıcı olarak değerlendirilir.

Suriye devriminin son on yılında ülkenin bölünmesinden söz edildiğini duymadık. Şam hükümetinden fiilen ayrılmış Kürt bölgelerinin bile azami talebi, Irak Kürdistan Bölgesi’nde olduğu gibi bir özerklikti. Bugün ise ülke haritasının üç veya dört ülkeye bölündüğünü görüyoruz ve insanların kayıtsızca şunu söylediğini duyuyoruz; Ayrılmak istiyorlarsa ne halleri varsa görsünler. Biz de onlarla yaşamaya can atmıyoruz. Bu konuşmalar sosyal medya platformlarında paylaşıldığında binlerce kişi buna olumlu veya olumsuz tepkiler veriyor.

Bunu söyleyenin ya aşırıcı ya da bilgisiz olduğunu, onunla muhatap olanın da aynı şekilde aşırıcı ve bilgisiz olduğunu biliyorum. Peki, insanları milli birliktelikten umudu kesmeye sürükleyen, onun çöküşüne duyarsızlaştıran nedir? Ülkelerinin bölünmesinden sanki kimilerinin katılmak için yarıştığı, kimilerinin ise katılmak istemediği bir davetmiş gibi bahsediyorlar.

Siyasetçilerin, isyancıları öldürmek için tank ve top göndermeleri çağrısında bulunanlara kulak vermeyeceklerini içtenlikle umuyorum. Kararı çoğunluğun verdiğini, azınlığın da dinleyip itaat etmesi gerektiğini söyleyenlere kulak asmazlar umarım. Bu çağrılar aşırıcı bir zihniyeti yansıtıyor ve diğer tarafta da aşırılığı körüklüyor. Eğer bu verimli olsaydı Beşşar Esed, on yıl sürecek halk devrimini sona erdirmeyi başarırdı. Suriyelilerin ihtiyacı olan şey korkanları, öfkelileri ve şüphecileri bastırmak veya dışlamak değil, onları dahil etmektir. Eğer Suriye'yi güvenli bir limana ulaştırmak istiyorsak, güvenlik ve esenliğin yolu budur.