Eski ABD başkanı Barack Obama'nın ekibi, 12 yıl önce İran ile iki yıl süren gizli görüşmeler yaparak, “kapsamlı nükleer anlaşma” olarak bilinen bir anlaşmaya varmıştı ve anlaşma üç yıl boyunca uygulanmıştı. Başkan Donald Trump ise ilk döneminin başında, BM'de onaylanmış olmasına rağmen, benzeri görülmemiş bir cesaretle bu anlaşmayı yırtıp atmıştı. Ardından yerine Joe Biden geldi, o da anlaşmaya geri dönmemeye karar verdi ve böylece anlaşma tarih oldu. Barış adını taşıyan anlaşmanın sonuçları, imzalanmadan önceki duruma göre daha fazla krize ve çatışmaya yol açtı.
Bugün Amerikalılar ve İranlılar kritik koşullar altında müzakerelere geri dönüyorlar. Yeni Maskat müzakereleri 2013 müzakerelerinden nasıl farklılaşacak?
Başkan Trump, ilk seçeneğinin müzakere ile çözüm olduğunu, bunun başarısız olması halinde ikinci seçeneğinin savaş olacağını belirtti. Kanaatimce, savaş diline rağmen her iki taraf da siyasi çözüme ulaşmak istiyor.
Peki hangi çözümden bahsediyorlar? Müzakereli çözüm geniş bir kavram. Obama aslında İran'ın zenginleştirilmiş uranyumunu Rusya'ya göndererek teslim etmesini gerektiren bir anlaşma imzalamayı başarmıştı. Ancak nükleer program, İran'ın elinde sadece bir pazarlık kozuydu ve İran bunu bölgesel ve uluslararası askeri faaliyetlerini sürdürmek için başarıyla kullandı. Obama, özellikle Körfez ülkeleri ve İsrail gibi ilgili tarafları kasıtlı olarak müzakerelerin dışında bıraktı, üstüne üstlük bölge ülkelerinin kaygılarını da görmezden geldi. İran, anlaşmayı Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Gazze'ye yayılması ve egemenlik kurması, geri kalan ülkeleri de tehdit etmesi için bir onay olarak gördü. Tahran, Washington'un kullanmasına izin verdiği dondurulmuş fonlarından 100 milyar dolardan fazla harcadı ve bu para, bölgenin büyük bölümünü istikrarsızlaştıran askeri faaliyetlerinin finansmanında kullanıldı.
Umman'ın başkentindeki müzakerelerde yeni yüzler yer alıyor ancak temel konular Mart 2013'te masada olanlarla aynı. İran'ın askeri düzeydeki nükleer programını durdurması, bölgedeki milislere verdiği desteği ve finansmanı sona erdirmesi ve diğer ülkelerin işlerine karışmaktan kaçınması gerekiyor. Obama tek bir konuda anlaşmakla yetinmişti; nükleer mesele.
Peki Trump'a güvenebilir miyiz?
Şu ana kadar yaklaşımı, İran Dini Lideri'nin karşısında esnek davranan, Suriye savaşında kimyasal silah kullanan Esed rejimine yönelik meşhur tehdidinden geri adım atan Obama'dan daha net ve daha iddialı.
Trump, Maskat müzakereleri öncesinde siyasi sahneyi hazırladı. Bölgeye daha fazla güç gönderdi ve Yemen'deki Husi gücünü tahrip etme sürecini başlattı. Temsilcisi Steve Witkoff'u Tahran ile iletişim kurmakla görevlendirdi ve Dini Lider'e doğrudan bir mektup gönderdi. İran'ın petrol ihracatına yeni yaptırımlar getirdi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Beyaz Saray'da ağırladı ve askeri seçenekten bahsetti.
Müzakerelerde konumunu güçlendirmek için bir dizi adım attı.
İranlılar iyi bir durumda değiller ama karşılık olarak onlar da bazı adımlar attılar. Dini Lider sert bir tutum benimsedi ama hükümete onay yetkisi verdi. Tahran, Trump'a yanıt olarak tavrını Dışişleri Bakanı’nın Washington Post'ta yayınlanan bir makalesiyle açıkladı. Sahada Hizbullah'ın artık İsrail ile vardığı anlaşmanın uygulanması konusunda iş birliği yapmadığı görülüyor. Husiler, yaklaşık bir aylık hava saldırılarına rağmen, Washington'un deniz trafiğine yönelik saldırılarını durdurma çağrısını reddetti; bunun nedeni belki de Tahran'ın müzakere pozisyonunu güçlendirmekti.
Trump'ın Hamaney'e yazdığı ve sızdırılan mektupta en önemli nokta, müzakere isteğini teyit etmesi ancak anlaşmaya varmak için süre olarak sadece iki ay şartı koymasıydı. Müzakerelerin olumlu başlaması halinde bu sürenin uzatılması muhtemel. Ardından, bir anlaşmaya varılmadığı takdirde İran'ın nükleer tesislerine saldırı düzenleneceğini söyledi. Netanyahu ile birlikte iken “İsrail bu misyonu yerine getirecek” dedi.
Bu sahne Obama'nın müzakere atmosferinden, Obama'nın uzlaşmacı imajından tamamen farklı. Trump, dünyanın yarısıyla yüzleşmekten korkmaması gibi korkunç bir üne sahip. Ekibi müzakerelere İsrail'in dışarıdaki kollarını imha etmesinin ardından İran’ın en kötü durumda olduğu bir dönemde geldi. Hizbullah, Hamas ve Esed rejimi çöktü.
Trump'ın taleplerinde ısrarcı olmaya devam etmesi ve ekibinin Tahran'ın kurnaz taktiklerini alt etmesi halinde İran ile benzeri görülmemiş “iyi” bir anlaşmaya varma şansı yüksek olacaktır. İsrail'in İran'ın dış kollarını yok etmesinin ardından güç dengesi İsrail'in lehine değişti. Bu durum, Tahran’ın Maskat müzakerelerinde dünyayı tehdit etmek ve pazarlık yapmak için kullandığı “vekiller” kartını elinden alıyor. Ayrıca Trump, Tahran'ın petrolünün büyük kısmını satmasını engelleme vaadini uygulamaya koymuş durumda ve İran, Trump ile bir anlaşmaya varamadığı takdirde mali açıdan zor bir durumda kalacaktır.
Dolayısıyla İran'ın seçeneklerinin artık sınırlı olduğunu görüyoruz. Bu, Maskat'ta başlayıp daha sonra bölgesel barış anlaşmalarıyla tamamlanacak şekilde bölgede barışın sağlanması için gerçek bir olasılık sunuyor.