Arap dünyasının farklı bölgelerinde iç ve dış savaşlar halen devam ediyor. Ancak Lübnan'da bu savaşlara katılanlar o günleri hatırlıyor, yani 1975'teki savaşımızı. Verdikleri şehitlerin sayısı nedeniyle gururla hatırlıyorlar. Elbette her iki taraf da toprak ve onur savunması için savaşa katıldıklarını söylüyor. Bunu zorunluluktan yaptıklarını, zira Lübnan devletinin ordusuyla birlikte halkı terk ettiğini açıklıyorlar! Her Lübnanlının kendi anıları ve şehitleri vardır, ancak çoğunlukla partizan olmayan siviller cinayet, yerinden edilme ya da her ikisinin de yaşandığı o yılları hatırlamaktan hoşlanmazlar. Ailemin çoğunu kaybettim. Çünkü karma bir bölgede yaşıyorduk ve hiçbirimiz komşularımızın bize saldırmasını beklemiyorduk. Bu, Lübnan'ın her yerinde oldu ve ben bunu bir erdem ya da gurur olarak görmüyorum.
Lübnan'daki iç savaşın ellinci yıldönümünde, partizan grupların neden bu olayları ayrıntılı bir şekilde yeniden yaşamaya bu kadar hevesli olduklarını, saldırganlıktan şikâyet ettiklerini ve anıyı, elli yıl önce Hıristiyan olan ve 2 binden sonra tamamen Şii olan ‘direnişin’ elde ettiği gururla karıştırdıklarını tam olarak bilmiyorum. Acaba partiler bunu yaklaşan yerel seçimlerde insanları kendi etraflarında toplamak için mi yapıyorlar? Yoksa azınlıkların sürekli adaletsizlik duygusu içinde olmalarından mı kaynaklanıyor? Yahut şimdi yeni dönemle birlikte devlet geri döndüğü için adalet mi bekliyorlar?
1975 ve 1990 yılları arasında en az 150 bin kişi öldü ve geçiş dönemi adaleti için sesler yükseldi. Taif Anlaşması’nın imzalanmasından sonra hâkim olan felsefe, her iç çatışmanın sonunda yeni bir hayata başlamak için genel af çıkarılacağı yönündeydi. Şimdi bu çağrıyı yapanlar bunun beyhude olduğunu biliyorlar. Taif Anlaşması'ndan sonra savaş tarafları siyasi sistemde kaldılar ve onlar ya da onların soyundan gelenler halen kontrolü ellerinde tutuyorlar. Siyasi sistemde kalma gerekçeleri ise grubu ya da mezhebi savunmaları ve ödüllendirilmeyi hak etmeleri. Yirmi yıldan fazla bir süre önce kurulan bir dernek, Esed döneminde Suriye rejimi tarafından kaçırılan farklı mezheplerden 750 Lübnanlı olduğunu söylüyor ve şimdi Ahmed eş-Şera'dan bu kişilerin akıbetini açıklamasını istiyorlar!
Daha önce de söylediğim gibi, hafıza hesapları ve intikam maceraları için ahlaki ve ulusal bir zorunluluk görmüyorum. Patrik Sfeir, Hıristiyanların Taif Anlaşması'na karşı olduklarını, zira bu anlaşmanın Hıristiyanları cumhurbaşkanının mutlak yetkilerinden mahrum bıraktığını söylüyordu. Suriyeliler bu meseleyi manipüle ettiler ve yetkileri geri almak için başbakanla savaşan cumhurbaşkanlarının ortaya çıkmasını desteklediler! Şimdi Suriyeliler gittikten, Esed rejimi düştükten, silahlı parti yenildikten ve güçlü bir cumhurbaşkanı geldikten sonra, cumhurbaşkanı Taif Anlaşması’nı uygulamak istediğini söylese de Hıristiyanlar memnun! Bence artık savaş ve cumhurbaşkanının yetkileriyle ilgili anıları canlandırmanın ya da her kabine toplantısında gerçek yöneticinin kim olduğu konusunda kavgaya dönmenin bir anlamı yok. Artık en önemli meselelerimiz Hizbullah'ın silahları, büyük mali kriz, Suriye ve İsrail ile olan sınır meseleleri ve eğer herkes geçmişe dönmemeye ve geleceği düşünmeye karar verirse yıllar sürecek olan yerinden edilmiş kişiler meselesidir.
Arap ülkeleri arasında işlevsiz olanlar da var, çatışmaların patlak verdiği ülkeler de. Suriye'de en az yarım milyon kişi öldürüldü ve on milyondan fazla kişi yerinden edildi. Modern kültüre sahip pek çok insan, geçiş dönemi adaleti olmadan kıyı kesiminde olduğu gibi kan davalarının ve misillemelerin devam edeceğine inanıyor. Ancak geçiş dönemi adaleti gerçekten mümkün mü? Yargı nerede, polis nerede, ordu nerede?
Vatandaşlığı ve eşit hakları hayata geçiren devletlerdir. Devletlerin kendileri kimlikler üzerine kuruludur. Dünyanın pek çok yerinde çeşitli nedenlerle isyan halindeler. Lübnan'daki başarısızlığın ana nedenleri savaşa katılan savaş ağalarının kendileridir. Acaba bu yüzden bunu kalıcı hale getirmek mi istiyorlar? Şehit sayısında bir tartışma yok. Aslında çoğunlukla çatışmalarda düştüler ve birçoğu da maalesef bugün diğer tüm Arap iç savaşlarında olduğu gibi, yanlış yerden geçtikleri ya da yanlış yerde kaldıkları için düştüler. Bunlar en kötü türden savaşlar! Kahramanlık artık devletin başarısında ve Lübnanlıların şimdiki ve gelecekteki başarısında yatıyor, geçmişte değil!