Mustafa Fahs
TT

Bağdat - Şam - Beyrut: İstikrar ve Yatırım

Irak hükümeti, Bağdat'ta yapılacak Arap Zirvesi'nin başarısını garantilemek için yoğun bir şekilde hazırlık yapıyor. Başkent içinde ve ona giden yollar ve duraklar kalabalık ziyaretçilerle dolu. Karar alıcılar yatırımı canlandırmak için şehri istikrara kavuşturmaya kendilerini adamışlar. Bu yatırım, siyaset ile ekonomi, coğrafya ile zenginlik, ihracatçı ile ithalatçı, yani kaynaklar ile koridorlar arasındaki ürün ikiliklerinin bir bileşimi. Dolayısıyla, yer altı zenginliklerle, coğrafyası krizlerle dolu bir bölgede, siyasi ve güvenlik istikrarının sağlanması hem kamu hem de özel sermayeden önce gelecek her türlü istikrarın ön koşulu olarak kendisini dayatıyor.

Bağdat koridorları, üreticilerle tüketiciler arasındaki hayati bir arabulucu olarak dünya ile ekonomik bağlantısını güçlendiren jeostratejik bir boyut olarak görüyor. Bu nedenle zenginliklerini Akdeniz Havzası'na ve dünyaya taşımak için zorunlu geçiş noktası olarak Şam ve Beyrut'a yöneldi. Burada hükümet geçmişin etkilerini aşarak, kendisine yetişmemesi halinde onu kuşatacak, reddetmesi halinde ise izole edecek değişen jeopolitik gerçeklikle uyumlu siyasi pragmatizme güvenerek, pozisyonlardan ziyade çıkarları öne geçirdi.

Şam'daki yeni siyasi yönetim, Bağdat ile Beyrut arasındaki coğrafi konumunun öneminin farkında. Siyaseti çıkarlara bağlamanın ona jeopolitik nüfuz kazandıracağını ve komşu ülkeler arasında yeniden rol oynayabilecek hale getireceğini biliyor. Kaçınılmaz olan koridorlar ülkesi konumu, yeni Suriye'yi istikrara doğru taşımak için coğrafyaya yatırım yapmak anlamına geliyor. Ancak Suriye'nin istikrarı, onun istikrarsızlığından, yakın Arap komşuları ile uzak Avrupa ülkeleri ile çıkarlarını baltalamaktan çıkar sağlayan rakip ülkeler tarafından bozuluyor. Bu nedenle, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın ilk Arap durağı Riyad, ilk Avrupa durağı ise Paris oldu. Bu iki ülke, Şam'ın uluslararası toplumla siyasi ve ekonomik entegrasyonunu hızlandırmak amacıyla Şam'a uygulanan yaptırımların kaldırılmasına önem veriyor.

Tel Aviv ise Suriye’nin bu aktivizmine şüpheyle yaklaşıyor ve ona savaş ilanını andıran bir şiddetle, Suriye'nin toplumsal ve coğrafi yapısını parçalamak için kullandığı dini grup temelli bahanelerle karşılık veriyor. Suriye’nin sahil bölgesindeki olaylar, kaos çıkarma girişimleri, güney ve Suveyda’daki gergin durum, merkez-çevre, çoğunluk-azınlık ilişkilerinde bir kriz gibi görünebilir. Burada çoğunluğun çoğulculuğu savunma görevi, azınlığın ise hiçbir tarafa özel bir ayrıcalık tanımadan tüm vatandaşlarının haklarını koruyan bir devlete entegre olma görevi öne çıkıyor. Zira Tel Aviv, kendi çıkarları dışında kimsenin koruyucusu ya da müttefiki değildir. İşin aslına gelince, Baniyas ve oradan da Trablus'a kadar uzanan Irak petrol boru hattının yeniden aktifleştirilmesi ya da Körfez ülkelerinin, Golan Tepeleri'nin işgali sonrası durdurulan ve Güney Suriye'den geçen enerji nakil hatlarını yeniden işletmeyi veya yeni nakil hatları inşa etmeyi düşünmesi, Tel Aviv için önemli bir jeoekonomik zarar anlamına geliyor. Bu durumda Suriye coğrafyasına karşı savaşının nedenleri de açık hale geliyor.

Beyrut'ta havaalanı yolu artık hem geliş hem de gidişler için açık, Beyrut’un hava ve deniz limanları ziyaretçileri ağırlamak için tamamen hazır. Başbakan Nevvaf Selam hükümeti, Arap kardeşlerimizin ve dostlarımızın Lübnan'a dönüşünü sağlamak için güvenlik ve hizmet alanında tüm gereklilikleri sağlamayı başardı. Şimdi Lübnan siyasi ve reform alanında ekonomik bir dönüşüm için hazırlanıyor. Bu dönüşümün başlıklarından biri de üç ülke arasındaki jeoekonomik ortaklıklar aracılığıyla Beyrut ve Trablus limanlarını Suriye, Ürdün ve Irak için bir deniz cephesine dönüştürmek. Selam'ın Şam ziyareti ile başlattığı bu ortaklık projesi, Bağdat ziyareti sırasında tamamlanacak.

Irak Başbakanı, dün Şarkul Avsat gazetesinde yayınlanan “Bağdat Zirvesi: Yeni bir Arap metodolojisine doğru” başlıklı yazısında şunları söyledi: “Ancak Bağdat, Arap liderlerini ağırlarken bunu yalnızca bir protokol toplantısı olarak değil, ortak Arap eylem projesini yenilemek, inisiyatifi yeniden ele geçirmek ve Arap dünyasını bir çatışma arenası değil, etkin bir güç olarak konumlandırmak için dönüm noktası ve tarihi bir fırsat olarak görüyor.” Dolayısıyla eğer siyaset ekonominin yoğunlaştırılmış ifadesi ise ya da ekonomi siyasetin yoğunlaştırılmış ifadesi ise her iki durumda da ekonomi sadece politik bir araç değil, ülkeler arasındaki politik öncelikleri hızlı ve güvenilir şekilde yeniden yapılandırabilen bir aktördür.