Filistinliler, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Filistin Yönetimi tarafından temsil edilen meşru liderlikleri aracılığıyla, Lübnan'daki mülteci kampları merkezli silahlı varlıklarını sona erdirmeye karar verdiler. Bu karar, Lübnan'ın meşru yönetimiyle tam bir iş birliğine ve onun egemenliği ve yasaları altında yaşama amacıyla alındı.
Bu, silahların varoluş gerekçelerinden uzak bir şekilde kötüye kullanılması, mülteci kampları sakinleri için bir terör kaynağı haline gelmesi, iç nüfuz çatışmalarında sıkça kullanılması, uzantıları ve Lübnan ve bölgesel arenadaki daha geniş nüfuz oyunlarıyla bağlantıları nedeniyle çok geç kalınmış olsa da doğru bir karardı.
Mevcut gerçeklik ve değişimler, onunla başa çıkmanın ve kendini ondan en güvenli yerde konumlandırmanın yeni bir yolunu bulmayı gerektiren yeni bir gerçeklik ürettiği sürece, silahlarla ilgili geçmiş gerekçeleri yeniden gözden geçirmeye ne gerek vardır ne de bir anlamı.
Tüm akımlardan, gündemlerden ve arenalardan silah taşıyıcıları İsrail'in hava ve teknik üstünlüğünün rakiplerin yeteneklerini yok etmede etkili bir rol oynadığı eşit olmayan bir savaşa girdi. Oysa mesele sadece mutlak hava kontrolü ile sınırlı değildi. Bu aynı zamanda İsrail'in savaşlarını sadece finansman ve siyasi kapsamla değil, gerektiğinde fiili katılımla da destekleyen stratejik ittifaklarla da ilgiliydi.
Filistin'in tüm gruplar ve hatta bireyler için bağlayıcı olması gereken bu kararı, ahlaki ve dayanışma açısından değil, Filistin davası ile halkının devrimci ve ulusal mücadelesi için çok şey vermiş bir ülkeye ve halka iyilikle karşılık vermek açısından da doğru bir karardı.
Kendilerini işgalden kurtaracak ve arzu ettikleri bağımsız devletin kurulmasının önünü açacak siyasi bir çözüm isteyen Filistinlilerin çıkarları, varlıklarını, şu anda tartışılmakta olan çözüm denklemlerine dahil etme yeteneğine sahip bir yerde kullanmaya zorluyor.
Filistinliler, kendilerinden daha güçlü olan silahlarını, ilk ve merkezi kaleleri olan güneyde, bir anda “yanlarında” olan Suriye coğrafyasının “karşılarına” dönmesiyle terk ettiler. Hesaplara göre, Suriye coğrafyasının kaybının silah ve savaş alanında, politikada ve uzlaşmalarda asla küçümsenmemelidir. Burada aynı soru Gazze ve silahları ve bunlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda ortaya çıkıyor. İki silah arasında büyük fark var, ancak İsrail'in ve müttefiki ABD'nin hedefi aynı, yani Gazze'yi silahsızlandırmak ve aynı zamanda Lübnan'ı meşru hükümetin kontrolü dışındaki tüm silahlardan arındırmak.
Gazze'nin silahları, ‘ertesi gün’ olarak adlandırılan dönemde bölgenin geleceğinin ele alınması bağlamında tartışılıyor. Lübnan’daki mülteci kamplarındaki ve Hizbullah'ın silahlarının ele alınmasından çok farklı olan bu konu, İsrail'in Gazze'nin yönetimi, Hamas'ın silahları ve İsrail'in bağımsız bir Filistin devletini uzak bir ihtimal haline getiren bir gerçeklik yaratmak için yeniden işgal ettiği Batı Şeria ile ilişkilerinin geleceği de dahil olmak üzere, Gazze için siyasi çözüme giden tüm yolları kapatmasıdır.
Hamas'ın silah konusunda Hizbullah örneğini izlediğini, meşru otoriteye tabi kılınması çabalarının başarılı olduğunu ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın silahlarını otoriteye teslim etmesi yönündeki açık ve sert tavsiyesine kulak verdiğini varsayarsak, çözülemeyen sorun İsrail'in hem barışçıl Filistin Yönetimi’ni hem de askeri Hamas'ı istememesinde yatıyor. Bu da sadece çözümleri zorlaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda bu konuda anlaşmaya varılmasını da imkansızlaştırıyor.
ABD’liler Lübnan'a devletin ve sistemin yeniden işlemesi için yardım ettiler. Silah dosyasını kapatmak ve Lübnan'ı özellikle İsrail ile çatışmaların ve savaşların nesnesi olmaktan çıkarıp, tamamen farklı yeni bir konuma getirmek için özenle ve ısrarla çalışmaya devam ediyorlar.
Bu durumda ABD’liler ne Hamas'ın Gazze'deki silahları ne de Ramallah’taki meşru Filistin Yönetimi'nin Gazze ile ilgili herhangi bir konudaki rolü konusunda Filistinlilerle aynı yolu izlemiyor. Bu da pratikte tüm dosyayı İsrail'e ve sahadaki mevcut savaşın ürettiği sonuçlara teslim etmek anlamına geliyor.
Burada dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da Mahmud Abbas'ın Lübnan'daki Filistin varlığı ve silahları üzerindeki meşru etkisi, Gazze'deki nüfuzundan daha geniş ve daha etkili olduğudur. Zira tüm dünya Hamas'ı halen Filistin'in tek gücü olarak görmektedir.
Herkes, henüz kesinleşmemiş savaşın sonuçlarını bekliyor. Ancak, kampların silahları ile Gazze'nin silahları arasında ortak bir nokta var: Ortadoğu'nun dört bir yerinde milislerin sahip olduğu silahlar artık kabul edilebilir bir durum değil; aksine, devlet ordularının sahip olduğu silahların meşruiyeti için bu silahların akıbeti ciddi bir tartışma konusu haline geldi.