Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Yok olan Arap aklı üzerine

Suudi Arabistanlı Dr. Abdulgani el-Kindi dün burada (Şarku’l Avsat’ta) ‘İsrail-İran çatışması Arapları neden şaşırttı?’ başlıklı bir makale kaleme aldı. Bu makale sadece önemli değil; aynı zamanda tanıtılması, açıklanması ve güçlendirilmesi gereken bir makale.

Bölgedeki krizlerin çoğunda eksik olan ya da hiç olmayan Arap aklı hakkında mükemmel bir makale. Bir vatandaş, gazeteci ya da eski bir genel yayın yönetmeni olarak yaşadıklarımdan ve tüm bu deneyimlerden sonra bugün gördüklerimden, söylenenlerden ve söylenemeyenlerden bahsediyorum.

Eğer şu anda yaygın olan, sanki dünya sosyal medyaya benzer bir sanal evrene dönüşmüş gibi yüzeysel yorumlamalardan korkmasaydım, makaleyi köşemde yeniden yayınlardım. Ancak köşe yazısının izin verdiği ölçüde alıntı ve yorum yapacağım.

Dr. el-Kindi şöyle diyor: “İsrail'in son saldırısı sadece İran'ın iç kırılganlığını göstermekle kalmadı, aynı zamanda Arap siyasi zihnindeki derin bir çıkmazı da açığa çıkardı. Yirmi yıldır bu bölgedeki siyasi analizler İsrail'in İran'a karşı herhangi bir askeri müdahalesini dışlıyor...” El-Kindi, Arap siyasi aklının ‘ya İran'ın gücünün propagandası ya da İran-İsrail çatışmasının Arap dünyasını yok etmeyi amaçlayan önceden düzenlenmiş bir oyundan başka bir şey olmadığını iddia eden komplo zihniyetli yaklaşımlar tarafından yönlendirildiğini’ ifade etti.

El-Kindi'nin söylediği şey, Kuveyt’in kurtuluşunda, ardından 11 Eylül 2001'de ABD'de yaşanan terör olaylarında ve elbette El Kaide'nin ortaya çıkışı ve yaptıklarıyla gördüğümüz şeydir. Bunu Saddam Hüseyin rejiminin çöküşü ve öncesindeki hazırlıklar sırasında gördük.

Refik Hariri'nin öldürülmesinde, DEAŞ'ın ortaya çıkışında, ardından Temmuz 2006'da Lübnan'daki savaşta ve sonrasında Arap Baharı yalanında gördük. Bunu aynı zamanda Arap ülkelerindeki huzursuzluğun Arap Baharı olarak açıklanmasında ve Suriye devrimi gerçeğinin suç ortaklığıyla inkâr edilmesinde de gördük.

Bunu Beşşar Esed'in suçlarının inkârında, şaşırtıcı ve utanç verici suç ortaklığında, Gazze Şeridi'nde 7 Ekim 2023'e kadar yaşanan her savaşta ve sonrasında Lübnan'da çağrı cihazı saldırısından Hizbullah liderlerinin tasfiyesine ve ardından Hamas liderlerinin tasfiyesine kadar yaşananlarda gördük.

Aynı durumu, Husilerle kurulan ilişkide ve yeni Suriye ile yürütülen ilişkilerde de açıkça gördük. Bu, dezenformasyon odaları aracılığıyla sosyal medyada her an tanık olduğumuz bir gerçek. Bazı akademisyenler ve entelektüeller ise başkalarını hainlikle suçlamayı ve güvenilir kişiliklere saldırmayı kolay bir yol olarak benimsediler. Bu tutum, Arap siyasi aklının yokluğunu pekiştiren, köhnemiş fikirlerin yayılmasına zemin hazırlıyor.

El-Kindi makalesinde şu ifadeleri kullandı: “Belki de bu darbe, siyasi olayları analiz ederken duygularla hareket etmek yerine rasyonel bir yaklaşım benimsemeye, hurafeler yerine bilimi, komplo teorileri yerine gerçekçi düşünmeyi tercih etmeye dayanan yeni ve daha dengeli bir siyasi bilincin başlangıcını temsil ediyor... İdeolojik söylemler ve kontrolsüz sloganlar yerine nesnel metodolojiye saygı gösterilmesi gerekiyor. Bilimsel disiplinleri ve metodolojik standartları retorik ve incelenmemiş genellemelerden uzaklaştırmak için böyle bir değişime acilen ihtiyaç var.”

Bu aynı zamanda, her krizin krizi olduğu kanıtlanmış olan Arap medyasının geniş bir alanı için umduğumuz şey. Sadece umut edebilir ve deneyebiliriz, ancak ne yazık ki her krizde bu umudu tekrarlamaya devam ediyoruz ve işler daha da kötüye gidiyor! Tek yapmamız gereken umut etmek ve denemeye devam etmek.