Hz. Peygamber'in (s.a.v.) risaletinden önce, yaklaşık 610 yılından 628 yılına kadar, Fırat'ın doğusu (İran) ve batısı (Bizans) ya da Arapların deyimiyle Diyar-ı Rum arasındaki nüfuz alanları üzerinde İran ve Bizans arasında savaşlar devam ediyordu. Bu savaş ya da savaşlar o kadar korkunç ve meşhurdu ki Kur'an-ı Kerim, Romalıların zaferini anlattığı Rûm Suresi'nin başında, Perslerin onları Levant'tan çekilmeye zorladıktan sonra 614 yılında Kudüs'e ulaşıp, Kutsal Kabir (Kıyamet) Kilisesi'nden haçı almalarından bahseder. İki buçuk asır sonra tarihçi Taberî, M.S. yedinci yüzyılın sonlarındaki ravilerinden, istilacı Perslerin Levant'taki geniş zeytinliklerin ağaçlarını bir tür yakıp yıkma politikasıyla kestiklerini aktarır.
İki imparatorluk, büyük ordularla doğrudan birbirlerine karşı savaşarak ve ‘müttefiklerini’ kullanarak ikili politikalar izledi: Araplar (Roma ve Pers arasında bölünmüş), Ermeniler ve Bulgarlar (Bizans'ın müttefiki). 628 yılında Bizanslılar Sasanilerin başkenti Medain'e ulaşarak haçı ele geçirip Kudüs'e geri getirerek zaferi kutlarken, Persler de Romalıların bir süredir işgal ettikleri başkentlerinden kovulmalarını kutladılar. Uzun süren savaşta (602-628) her iki tarafın da zayıf ve bitkin düşmesi nedeniyle bir ateşkes hâkim oldu ve yoğun düşmanlığa rağmen savaş yeniden başlamadı. Çünkü Araplar 623'ten itibaren müdahale ederek Romalıları Levant'tan çıkardılar ve 20 yıl içinde Pers İmparatorluğu’nu ortadan kaldırdılar!
Tarih tekerrür etmez, ancak Karl Marx'a göre benzerlikler ortaya çıkarsa, trajedi komediyle karışır.
Dünyadaki bazı gözlemcilere göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arenanın efendisi. Ancak gerçek şu ki, ABD tarafından temsil edilen ve yönetilen çağın Romalıları savaşın gerçek efendileridir ve ABD Başkanı Donald Trump onların barışın da efendisi olmalarını istiyor! 1979'daki İran İslam Devrimi'nden bu yana İran ne Batılı ne de Doğulu (!) olduğunu söyleyerek, ABD'ye bağımlılığa isyan etti. ABD 40 yılı aşkın bir süredir Saddam Hüseyin'in Irak'ı ve daha çok da müttefiki İsrail aracılığıyla İran'la çatışırken, İran da Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de kurduğu silahlı milisler aracılığıyla ABD ile çatışıyor... Çevreleme, asimilasyon ve çatışma politikalarından bıkan Trump yönetimindeki ABD, ‘nükleer’ bahanesiyle İran'a saldırma fırsatını yakaladı ve İran'ı bir gecede yıldırım gibi vurdu, ardından her iki taraftan da eşit ateşkes talep etti. Elbette her iki taraf da olumlu karşılık verdi ve Trump savaşın bittiğini ilan etti. Trump sadece ateşkes değil, bunun da ötesine geçerek İran'a parlak bir gelecek ve tüm Ortadoğu'ya İsrail'in güvende olacağı, savaşların olmayacağı ve kimsenin üzülmeyeceği yeni bir dönem vaat etti! Buna inanmayanlar yeni ‘medeni’ savaşın tezahürlerine dikkat etmeli: Trump saldırı gerçekleşmeden önce İran'a haber verdiğini, İran da ABD'ye karşılık vereceğini söylediğini açıkladı. Her iki taraf da Trump'a ve Katar’a barış yolunda arabuluculuk yaptığı için teşekkür ediyor (!). İranlılar ve İsrailliler, ateşkes, zafer ya da yenilgi konusunda herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde zaferi kutluyor!
Her üç savaşta da medeniyet en çarpıcı tezahürleriyle belirgindi. Her iki taraf da diğerini saldırılarından haberdar etti ve sivillerin savaş alanını terk etmesini istedi. Eğer “Ama ölüm ve yıkım yaygın olarak devam etti” denilirse verilecek cevap şu: “Bunların yaşandığı doğru ama hepsi haber verilerek oldu!”
Trump'ın bahsettiği gibi savaş ya da savaşlar bitti mi? İran askeri, nükleer, güvenlik ve bilimsel yapılarında çok yorgun ve tükenmiş durumda; on yıllar boyunca sabırla inşa ettiği silahları da elinden alındı. ‘Zafer savaşlarından’ çok yorulmuş olan İsrail'in de Lübnan sınırından güvence altına alınması halinde sakinleşmesi muhtemel. Ancak Trump'ın yaralı bir İran'ı kucaklamada çok ileri gittiğini görürse yine de sorunlar yaşayacak.
İran küçüldü ama yıkılmadı. Romalılara gelince, hiçbir şey kaybetmediler ve çok gururlular… Suriye'yi kazandıkları gibi İran'ı da kazanabilirler! Barışçıl ve müreffeh bir Ortadoğu halen çok uzakta.