İslamcı ve militan milis grupların ve örgütlerin sonunun geleceğine inananlar ya hayal görüyor ya da sahnenin bir açısına odaklanmış durumdalar.
Bereketli Hilal ülkelerinde, özellikle Suriye ve Irak'ta bile DEAŞ ve Ensar el-Sünne gibi benzerleri canlanarak geri dönme çabasında. Ensar el-Sünne Mısır ve Sudan'daki eski halinden tamamen farklı, zira yenisi yakın zamanda ortaya çıkmış ve DEAŞ’a yakın bir versiyondur.
Arap ülkelerinden uzaklaşıp, yıllardır yaşananlara ve şu anda bu yazıyı okuduğunuz sırada giderek artan vahametine rağmen, Arap medyasının görmezden geldiği karanlık Afrika'ya gidelim.
ABD'deki George Washington Üniversitesi'nde Radikalleşme Çalışmaları Merkezi Direktörü Lorenzo Vidino, Alhurra'ya yaptığı açıklamada, Afrika'nın Ortadoğu'nun yerini alarak silahlı İslamcı veya “cihatçı” grupların başlıca merkezi haline geldiğini söyledi.
Lorenzo, Alhurra'ya şunları da söyledi: “Cihatçılık büyük ölçüde Afrika'da, gerek Sahel bölgesinde gerekse Sahra Altı Afrika'da yoğunlaşmış durumda. Mozambik'ten Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Somali'ye kadar uzanan birçok sıcak nokta var.”
Ekonomi ve Barış Enstitüsü'nün geçen mart ayında yayınladığı Küresel Terörizm Endeksi'nde, küresel olarak terörizmden en çok etkilenen 10 ülke arasında altı Afrika ülkesinin yer aldığı belirtilmişti.
Afrika haritasında DEAŞ, İslam ve Müslümanları Destekleme Grubu ile Somali'deki eş-Şebab Hareketi gibi köktendinci militan gruplar faaliyet gösteriyor. Burkina Faso, 2024 yılında dünyada terörden en çok etkilenen ülke oldu ve bin 500'den fazla can kaybı yaşandı.
Bu birincisi, Alhurra'nın özel haberinde katıldığım ikinci nokta ise İran ve bölgedeki milis grupları için bir “yenilgi” gibi görünen şeyin, siyasallaşmış Şii ve Sünni köktendinci örgütler arasında yeni-eski bir ittifakın ortaya çıkması için bir bahane olabileceğidir.
Her halükarda bu ittifak vardı ve hâlâ da var. Nitekim el-Kaide liderleri, Seyfül Adil gibi hayatta kalanlar, İran Devrim Muhafızları'nın koruması altındaydı ve hâlâ da öyle.
Müslüman Kardeşler ile el-Kaide arasındaki ittifak, Taliban ile Tahran arasındaki savaş dönemlerinden sonra oluşan ittifak da malum. Öyleyse Şii ve Sünni siyasi ve askeri İslam versiyonları arasında, Sünni veya Şii olmanıza göre “haçlı” ABD veya “Büyük Şeytan”a karşı koyma bahanesiyle yeni bir ittifak kurulmasını engelleyen nedir?!
Gerçeklik, arzuladığımız değil, gerçekte olan veya olması muhtemel olandır.
Yakın zamanın sıkıntıları bize, ABD'ye kafa tuttuklarını iddia eden bu örgütlerin silahlarını ilk önce Arapların ve Müslümanların güvenliğine, bugününe ve geleceğine yönelttiklerini öğretti. Kanıtlar sayılamayacak kadar çoktur.