Lübnan, kararları meşru kurumları tarafından alınan ve uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine saygı duyan normal bir devlet olmaya geri dönebilir mi? Hizbullah, “direniş ekseni”nin bittiğini ve Lübnan haritasına geri dönüp “bölgesel bir aktör” sayfasını kapatmaktan başka bir seçeneği olmadığını kabul edebilir mi? İran, yeni güç dengesinin yansıması olarak bölgede daha az rol üstlenmeyi kabul ederse, Hizbullah da Lübnan'da daha az rol üstlenmeyi kabul edebilir mi?
Bir gözlemcinin, Lübnan'da zamanın henüz tam olarak şekillenmemiş olsa bile, değiştiği sonucuna varması için hiçbir çaba sarf etmesine gerek yok. Joseph Avn, devleti tam potansiyeline kavuşturma sloganı altında Lübnanlıların, Arapların ve uluslararası toplumun desteğiyle Cumhurbaşkanlığı Sarayına girdi. Nevvaf Selam, aynı destekle Hükümet Sarayına girdi. Güney Lübnan'daki karar alma merkezi yeniden yalnızca Lübnan devletine ait olmadığı sürece, Lübnan'ın, savaşta yıkılanların yeniden inşası için bölgesel ve uluslararası destek alamayacağı en başından beri açıktı.
Bir Arap politikacının bana söylediklerini hatırladım. Direniş ekseninin üç temele dayandığını söylemişti; birincisi, General Kasım Süleymani, İran Dini Lideri nezdindeki ve anayasada açıkça belirtilen devrimi ihraç etme projesindeki ayrıcalıklı konumu. İkincisi, Süleymani'nin Lübnan'ın yanı sıra Suriye, Irak ve Yemen'de eksenin mevzilerini inşa etmekte ortağı olan Hasan Nasrallah. Üçüncüsü ise, Tahran'dan Beyrut'a Irak ve Suriye üzerinden silah, “danışman” ve finansman akışını sağlayan Suriye köprüsü.
Süleymani'den sonra Kudüs Gücü'nün farklı olması gibi, Nasrallah'tan sonra da Hizbullah'ın farklı olması gerektiğine dikkat çekmişti. Ardından Suriye köprüsünün kaybedildiğini ve Hizbullah’ın artık bölgeye akamaz hale geldiğini, aynı durumun Haşdi Şabi Güçleri için de geçerli olduğunu belirtmişti.
Ardından şöyle eklemişti: “Hizbullah'ın, 1982'de İsrail'in Beyrut'u işgalinin yankıları arasında kuruluşundan bu yana en zor dönemiyle karşı karşıya olduğunu söylemek abartı olmaz. Ne Nasrallah Beyrut'ta ne de Süleymani Tahran'da. Suriye, Süleymani ve Nasrallah'ın Beşşar Esed rejimini ayakta tutmak için Suriye topraklarında yaptıklarını unutmayacaktır. Tahran’ın kendisi İsrail savaş uçaklarının hava sahası üzerindeki kontrolünden muzdaripti. Hizbullah'ın şiddetle savaştığına şüphe yok, ancak kesin olan şu ki İsrail’in üstünlüğü, eksenin temellerini yerle bir etti.”
Bu gerçekler, Joseph Avn'ı, Lübnan'ın daha fazla İsrail saldırısı tehdidi altında olduğuna ve özellikle Hizbullah'ın rolü ve cephaneliği gibi bir bedel ödemediği sürece enkazdan çıkamayacağına kanaat getirdikten sonra, bunu açıkça dillendirme cesaretini göstermeye yöneltti. Bu nedenle, seleflerinin bahsetmekten bile kaçındığı bir şeyi yapmaya cesaret etti; silahın sadece Lübnan Ordusu'nun kontrolünde olmasını ve Hizbullah'ın silahlarını teslim etmesini talep etti.
Hizbullah'ın kendisine teklif edileni kabul etmekte zorlanması şaşırtıcı değil. Hizbullah’tan bölgesel yolculuğundan, savaş ve barış kararlarını belirleme yetkisinden ve askeri cephaneliğinden, cumhurbaşkanını seçme ve bölgesel vizyonuyla uyuşmayan herhangi bir Lübnan kararını veto etme hakkından yoksun yerel bir parti ve örgüt olmaya geri dönmesi isteniyor.
2004 yazının başlarında, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'in ofisindeydim. Konuşmanın temel konusu, ABD'nin Irak işgali ve bunun bölge üzerindeki etkileriydi. Ancak Suriye güçleri topraklarında konuşlanmış ve karar alma süreçlerine de hakim olmuş olduğu için Lübnan'ı da sormak gerekiyordu. O dönemde Cumhurbaşkanı Emile Lahud'un görev süresi sona ermek üzereydi. Görev süresi ile ilgili sorumu “sonbaharda sona erecek” diye yanıtlamıştı. Lahud'un görev süresinin uzatılmasıyla ilgili dedikoduları sorduğumda “Cumhurbaşkanı Elias Haravi'nin görev süresinin uzatılmasının bedeli ağır olmadı mı?” diye cevaplamıştı. “Evet” demiştim. “Lahud'un görev süresinin uzatılmasının bedelinin daha da ağır olacağını düşünmüyor musunuz?” diye eklediğinde ise “kesinlikle” demiştim.
Esed, elinde cumhurbaşkanlığı için dolaşımda olan isimlerin bir listesi olduğunu söyledi ve isimler hakkında yorum yapmaya başladı. Bakan Jean Obeid hakkında “akıllı birisi, ancak Refik Hariri'nin onu yutabileceği söyleniyor” demesi dikkatimi çekmişti. Raporların savaşa güçlü bir şekilde dahil olduğunu anlamıştım. Ona, “Peki, sizin adayınız kim?” diye sorduğumda bana, nihai kararı Lübnanlıların vereceğini ima etmeye çalışmıştı. Ama ben de bölgeyi bilmeyen yabancı bir turist değildim, bu yüzden adayını söylemesi konusunda ısrar ettiğimde “Süleyman Frenciye” cevabını vermiş ve Frenciye’yi övmüştü. Ama Esed'in ihtimal dışı dediği görev süresinin uzatılması seçeneği kabul edildi ve Frenciye seçeneği, belki de Esed ve ailesinin bir dostu olduğu için dışlandı. Sonbaharda kendisi ile yeniden görüştüğümde Esed'e Lahud'un görev süresinin neden uzatıldığını sorduğumda, bir arkadaşın kendisine Frenciye'nin özellikle bölgede daha fazla dış ilişkiye ihtiyacı olduğunu söylediği yanıtını vermişti. Frenciye de daha sonra bana, Nasrallah'ın Beşşar'a Lahud'un görev süresinin uzatılmasını tavsiye eden “arkadaş” olduğunu doğrulamıştı. Bu tercih, özellikle Refik Hariri suikastının ardından Suriye için maliyetli olmuştu.
Hizbullah, cumhurbaşkanlarını seçen ve hükümetler kuran bir güçtü. Cumhurbaşkanlığı sarayını iki buçuk yıl boyunca boş tuttu ve ardından kendisini Nebih Berri'nin ilk günden itibaren dönemini baltaladığı General Mişel Avn'a ödül olarak sundu.
Esed'in kararını değiştirmesini sağlayan, danışmanlarını Yemen'e ve Irak'a gönderen bir Hizbullah, Lübnan haritasına hem de füzeleri olmadan geri dönebilir mi? Diğer yandan, Hizbullah, cephaneliğini korumakta ısrar ederse Lübnan'ı saracak izolasyonun sorumluluğunu veya İsrail'in Lübnan savaşında yeni bir sayfa açmasının sorumluluğunu üstlenebilir mi? Hizbullah güçlü liderini, Suriye'deki derinliğini ve İsrail ile savaşma gücünü kaybetti; bu durumda cephaneliğinin geriye ne gibi bir rolü kaldı? Tüm bunlara rağmen cephaneliğinden vazgeçme kararını verebilir mi? Lübnan devleti en zor sınavlardan ve günlerden geçiyor, keza Hizbullah da.