İsrail, “Demir Kılıçlar”, “Yedi Cephe Savaşı”, “Ortadoğu'yu Ehlileştirme Savaşı” veya “Filistin Davasını Tasfiye Etme Savaşı” gibi çeşitli isim ve Binyamin Netanyahu'nun ihtiyaca göre uydurduğu birçok başka isim ile yürüttüğü savaşın bilançosunu ince bir şekilde hesaplamadı.
Resmi İsrail, 7 Ekim 2023'te yaşanan olaylarla ilgili soruşturma komisyonu kurulmasını reddetti. Bu olaylarda, İsrail'in kuruluşundan bu yana hiç görülmemiş bir savaşın öncesinde ve sonrasında, ciddi ihmaller yaşandı. Savaşın uzun sürmesi ve ilan edilen hedeflerin gerçekleştirilememesi de bu durumun bir diğer boyutunu oluşturuyor.
22 aylık savaştan sonra bilançoyu hesaplamayı reddetmek ve resmi bir soruşturma komisyonu kurmaktan kaçınmak, İsrail kamuoyunun inanacağı bir bilgeliği değil, İsrail toplumunu yaşananların dehşetiyle yüzleştirecek gerçeklerden kaçmayı temsil ediyor. Zira gerçeklerin açıklanması, savaşın maliyetiyle orantısız ağır kayıpların ve zayıf siyasi başarıların sorumluluğunu üstlenen siyasi sınıfın devrilmesi gibi çeşitli seçeneklerin benimsenmesine yol açabilir.
22’inci ayda İsrail, kendisini savaşın ilk ayındaymış gibi buldu, ancak arada feci bir fark var; ilk ayda, hükümet ve ordunun arkasında bir halk mutabakatı vardı. Ancak 22’inci ayda bu halk mutabakatı yok oldu, yerini siyasi ve partizan yorumlar ve seçenekler üzerindeki anlaşmazlıklarla sınırlı kalmayan derin ve geniş bir ayrışmaya bıraktı. Bu durum İsrail’in kamusal yaşamında her zaman yaşanmıştır, ancak bu kez devletin, egemen kurumlarının ve tarihi simgesi olan ordunun temellerini sarsacak noktaya ulaştı.
İsrail yaşamında önemli bir yere sahip iki adam tarafından yapılan iki açıklama vardı; birincisi, eski başbakan ve önde gelen askeri komutan Ehud Barak’tı ve İsrail'de hayatı felç edecek kapsamlı bir sivil itaatsizlik çağrısında bulunacak kadar ileri gitti. Tahminlerin ve kamuoyu yoklamalarının oybirliğiyle sonuçların onun lehine olmayacağını gösterdiği erken seçime zorlamak için bunu iktidardaki koalisyon üzerinde belirleyici bir baskı aracı olarak tanımladı.
İkincisi, daha önce başbakanlık yapmış olan muhalefet lideri Yair Lapid’ti ve İsrail'in durumunu tam bir felaket olarak nitelendirdi. Zira İsrail birden fazla cephede savaşırken, halk ilk kez bu savaş konusunda bölünmüş durumda. Bu durum, sokakların iktidar koalisyonundan uzaklaşmasıyla birlikte İsrail'de nadiren görülen bir olguyu ortaya çıkardı; iktidar koalisyonu sokakta azınlık iken, muhalefetin çoğunluk olması. Kanun ve düzen gereği, en tehlikeli zamanlarda kilit kararları azınlık alır.
Devlet, toplum ve rejim olarak İsrail içinde bulunduğu bu durumdan çıkıp, asgari düzeyde bir siyasi istikrarı temin edemiyor.
İsrail'deki genel durum, seçenekler ve kararlar krizi ile ilgili doğru göstergeler verebilecek üç güne bakalım.
Son kabine toplantısından önceki gün, Gazze'nin tamamını işgal etme tehditleri ve vaatleri fırtınasına tanık oldu. İsrail tarihinde ilk kez, stratejik nitelikteki askeri kararlar canlı olarak tartışıldı; öyle ki dünya İsrail işgalinin, yerleşiminin ve Gazze'deki ebedi hakimiyetinin gerçeğe dönüştüğünü hissetti. Yerleşim yerleri inşası, ilhak ve Filistinlilerin ya içeride on milyarlarca dolara mal olacak insani yardım şehirlerine ya da yerinden edilmiş insan dalgalarını kabul edecek ülke arayışının sürdüğü dışarıya zorla göç ettirilmesi ile ilgili tartışmalar yeniden canlandı.
Daha önce tahmin edilen boyutta olmayan kararların açıklandığı gün ise İsrail'deki karar alma krizi, görüş ayrılıklarının ve bölünmelerin etkisi oldukça belirginleşti. Bunların en ciddisi siyasi ve askeri kademeler arasında yaşandı. Bu görüş ayrılığı, kararların ifade ve içeriğine de yansıdı. Kararlar dilsel olarak katiydi; ancak uygulamada ordunun tercih ettiği esneklik ve zamana oynama ön plandaydı.
Kararların alındığı günün ertesi günü- ve şu anda içinde bulunduğumuz gün- arabulucular tarafından bir anlaşmanın hazırlandığından yeniden bahsedilmeye başlandı. İçine düştüğü durumdan çıkış yolu olarak anlaşmayı kabul etme olasılığıyla birlikte, resmi İsrail'den, anlaşmayı değerlendirmeye hazır olduğuna dair işaretler geldi.
İsrail her zamanki gibi, siyasi kazanımlar elde etmek için askeri baskı politikası uyguluyor ve Hamas'ı savaşı sona erdirmeyen, aksine İsrail'e geçici bir rahatlama sağlayan bir takas anlaşmasını kabul etmeye zorluyor.
Şu anda İsrail içinde ve uluslararası alanda yaşananlar, İsrail'in rakiplerinden çok kendisine baskı yaptığını açıkça gösteriyor. Manevraları bile maliyetli ve gerçek bir savaşın maliyetinden daha az değil. Bu, İsrail'deki birçok birimin, hatta belki de çoğunluğun kabul ettiği ve uyardığı bir husus.