Şu soru her zaman gündemdedir: Bir yazarın özel hayatının çok kötü olduğunu öğrendikten sonra onu okumaya devam eder misiniz? Çoğunluk, önemli olanın eser olduğu, yazarın kendisi olmadığı görüşündedir. Ben geleneksel bir gericiyim ve ikinci görüşü savunuyorum. Pislik içinde yüzen birini okuyamam.
Okumaya başladığımda Somerset Maugham ve Thomas Mann'ın eserlerine hayrandım. Daha sonra, ikisinin de mide bulandırıcı otobiyografileri yayınlandı. Eserler değişmedi ama yazarın gerçek yüzü eserlerinden ayrılamaz. İki gerçekten berbat kalemin yazdığı iki güzel eseri okumadan bir ömür geçirebilirsiniz.
Sosyal medyanın yaygınlaşmasından beri, bu dünyanın benimle ilgisi olmadığına karar verdim. Ne diliyle, ne ahlakıyla, ne kabalığıyla, ne kiniyle, ne de alçaklığıyla. Deneyimimden sonra, bu tür vatandaşların seviyesini bilmeden de yaşayabileceğimi anladım; tıpkı Jean Genet ve Thomas Mann'a dönmeden de yaşayabildiğim gibi. Bu dünyada yüzlerce yıl yetecek kadar okunacak şeyler var, bunların sahipleri de sıradan insanlar.
Son zamanlarda sosyal medya savaşlarından alıntılar okumak zorunda kaldım. Her seferinde kendime sordum: Bu adam (ve özellikle bu kadın) aynı ülkeden, aynı topraklardan ve aynı insanlardan mı? Aynı kitapları mı okuduk, aynı restorana mı gittik, çocuklarımızı aynı gelenek ve göreneklerle mi yetiştirdik? Yoksa bu, çağdan çağa, tüm dillerde ve tüm insani kusurlarıyla tekrarlanan ve zamanla başarısızlıklara dayalı bir hayata dönüşen, artık kimsenin sosyal medyayı bir araç, bir yöntem ve bir yaşam biçimi olarak ayırt etmediği bir Thomas Mann hikayesi mi?
Geçmişte insanlar kötü arkadaşlardan uzak durur, ‘ağzından laf kaçıran’ adamlardan kaçınırdı. Küfür kınanır, aptallık lanetlenirdi. Sosyal medya kullanıcılarının şu anda kullandığı dil kışkırtma, öldürme, içgüdülerdir ve omuzlarında mağaralarını taşırlar.
Buradaki sorun karşımızda bireyler değil, gruplar olmasıdır. Gruplar, karanlığı derinleştirme, karanlığın bayrağını yükseltme, şiddeti ve yıkımı kutsama yarışında birbirleriyle rekabet ediyorlar. Bu kirli eğitim, insan onuru kavramlarını ortadan kaldırıyor ve kahramanlık ile suç arasındaki mesafeyi düzleştiriyor. Thomas Mann'ı artık tanıyamıyorsunuz…!