Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Ebu Lulu ve madenler

Gazze'deki ateşkesin sürmesini, dünyanın Binyamin Netanyahu hükümeti tarafından orada yürütülen “imha savaşını” inceleme fırsatı bulmasını umuyorduk. İsrail kamuoyunun bir kesiminin, ordunun Gazze Şeridi'nde yaptıklarının korkunçluğunu kavramasını ve dünyanın enkaz altından cesetlerin çıkarılmasını izlemesini umuyorduk. Dünyanın, bağımsız bir Filistin devleti kurulmadan bu uzun çatışmanın sonu gelmeyeceği sonucuna varmasını umuyorduk.

Son günlerin en tehlikeli gelişmesi, dünyanın yine Arap topraklarında, özellikle de Sudan'da yaşanan korkunç bir trajedinin işaretleriyle meşgul olması oldu. Gerçekliği doğrulanan bir videoda, perişan ve dehşete kapılmış bir adam, celladından canını bağışlamasını diliyor. Tek istediği, sadece iki metre ötede nefret dolu ve kibirli bir şekilde duran katilden kurtulmak. Adamın tek suçu Afrika kökenli olması. Ama kimseyi arayamıyor. Kimse de ona yardım edemeyecek. Orada hükümdar belli ve kararlarına itiraz edilemiyor. O hem hükümdar hem de yargıç. O hem kader hem de yazgı. Adı el-Fatih Abdullah İdris ama “Ebu Lulu” olarak biliniyor. Yeni lakabı “el Faşir Kasabı”nın yaygın olarak kullanılmasından da rahatsız değil.

Ebu Lulu çok ciddi bir adam. Sapmayacağı bir planı var. Öldürmeyi asil bir meslek ve kutsal bir görev olarak görüyor. Bir keresinde 900 kişiyi öldürdüğünü ve hedefinin kurban sayısını 1000'e çıkarmak olduğunu açıklamıştı. Bazıları başarılarının beklentilerini aştığını söylüyor. Faşir'in Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) eline geçmesi, ona altın bir fırsat sundu. O da öldürme bankasındaki birikimini ikiye katladı. Ebu Lulu, ayrımcılıktan nefret eden adil bir adamdır. Erkekleri öldürür, kadınları esirgemez ve daha sonra öldürmek zorunda kalmamak için çocukları da ortadan kaldırır.

Ebu Lulu, açık sözlü ve net bir adamdır. Kendisine kabile veya etnik köken bakımından benzemeyen herkesi yok edilmesi gereken bir düşman olarak görür. Saflığı sever ve her farklılığı, güvenlik duygusunun dayandığı benzerliğe bir tehdit olarak görür. Bir erkeğin eğilmesinden veya bir kadının gözyaşlarından etkilenmez. Bir çocuğun masumiyetinden bile etkilenmez. İnsanların farklı geçmişlerden gelme, farklı kökenlerden gelme ve farklı gelenek ve göreneklere sahip olma hakkına sahip olduğunu kabul edecek kadar saf değildir. Onun için öteki, apaçık bir tehdit, aceleyle yok edilmesi gereken bir ceset adayıdır. Üstelik Ebu Lulu, geçmişin karanlığında yaşayan geri kalmış bir savaşçı da değildir. Modern çağın bir ürünüdür, teknolojiye ve bilimsel ilerlemeye saygı duyar. Bunun en iyi kanıtı, suçlarını akıllı telefonuyla belgelemesi ve ibret almak isteyenlere ibret olsun diye kurbanlarının cesetlerine TikTok'ta görünme şansı sunmasıdır.

HDK’nin Ebu Lulu’nun tutuklandığını duyurması ve onu hapse atması yeterli değil. Ellerini bu işten çekmeye çalışması yeterli değil. Yaklaşık 500 etnik grubu barındıran bir ülkede Faşir Kasabı olgusu son derece tehlikelidir. Dahası, Ebu Lulu olgusu, kontrolsüz nefret akışının bir sonucudur. Devletin yokluğunun ve silahlı gruplar, alternatif medya kuruluşları ve zehirli anlatıların lehine azalan varlığının bir sonucudur. Bu ortamda, etnik çatışma salgını, Faşir Kasabı’ndan daha az acımasız görünebilecek koleradan daha hızlı yayılır.

Ötekini ve farklı olma hakkını tanımadan barış, güvenlik veya istikrar olamaz. Bu ise ancak hukukun üstünlüğü, güçlü kurumlar ve vatandaşlık ile başarılabilir. Hiçbir grup, etnik saflık bahanesiyle başka bir grubun özelliklerini yok etme hakkına sahip değildir. Farklı olanı, sırf farklı bir kaynaktan beslendiği için düşman olarak görmek, toplumları ve devletleri zayıflatan bitmek bilmeyen iç savaşların reçetesidir. Dünya Ruanda soykırımından, Sudan da Darfur savaşlarından ve Cancavid'in “başarılarından” ders çıkarmalıydı.

Sosyal medya, kötüye kullanıldığında şu anda son derece tehlikeli bir rol oynuyor. Bir katile dakikalar içinde yıldız olma fırsatı veriyor. Öldürmeyi, insanları yerlerde sürüklemeyi, yakmayı ve tecavüzü teşvik eden konuşmalar birçok izleyici çekiyor. Ve kim bilir, belki de küçük katiller video sahibi adamın şöhretini kıskanacak ve kurban sayılarını artırıp rekor sayılara ulaşmak için daha fazla çabalayacaklar.

Ebu Lulu’ya aşırı sert davranmak istemiyoruz. O tek büyük katil değil. Irak, Saddam Hüseyin döneminde ve devrilmesinden sonra birden fazla Ebu Lulu’nun ortaya çıkışına tanıklık etti. Suriye'deki Esed rejimi, suikast, işkence ve toplu mezar rekorları kıran, hatta Sednaya Cezaevi'ndeki pres makinesiyle modern çağa adım atan birden fazla Ebu Lulu’nun yükselişine tanıklık etti. Lübnan savaşları da kendi Ebu Lulu, Ebu Azrail, Ebul Mevt ve Ebu el-Cemacem versiyonlarını üretti.

Açıkçası, herhangi bir devrimden önce bir kültür devrimine ihtiyacımız var. Bireye, onuruna ve hukuk önündeki haklarına odaklanan ve farklı olma hakkını potansiyel bir patlama kaynağı değil, bir zenginlik kaynağı olarak gören bir devrim. Tek tiplik ve tek renk fikrinin tutsağı olarak kalırsak toplumlarımızda veya dünyada bir arada var olamayız.

Ebu Lulu hikâyesi, Muammer Kaddafi döneminde protokol görevlisi olan Nuri el-Mismari ile yaptığım röportajda duyduğum bir şeyi hatırlattı. Libya liderinin, Fildişi Sahili'nden bir şarlatanın propagandasını yaptığı ve lideri de inandırdığı “Afrika Krallarının Kralı” lakabına rağmen Afrikalıları hor gördüğünü söylemişti. Kaddafi'nin kendisini ziyaret eden Afrikalı liderlere yönelik muamelesinin korkunç ve ırkçı olduğunu anlatmış ve eklemişti “Bana 'köleyi getir', yani ziyaretçi 'Afrika başkanını görüşmeye getir' derdi. Ziyaretçi ayrıldıktan sonra da 'köle gitti, ona bir şey verin' derdi.”

Sudan'da ve diğer yerlerde gerçek bir devlet şarttır. Ebu Lulu gibi figürlerin burada, orada ve her yerde ortaya çıkmasını engellemenin tek yolu, vatandaşlık, haklar ve sorumluluklar temelinde bir devletin kurulmasıdır. Sorun altın madenleri için yarışmak değil. Sorun, köklü ırkçılık ve etnik nefret madenlerinin güçlenmesidir. Paralel ordular Sudan için ve her yerde son derece tehlikelidir.