Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Rahat ol Tom Amca

Velid Canbolat, Lübnan krizinde ABD adına konuşanların sayısının fazlalığının kafa karıştırıcı ve çelişkili olduğunu söyledi. Bunun zaman zaman arabuluculuk çabalarına zarar verdiğini ise açıkça dile getirmedi. Nitekim bu durum, çok sayıda görevi, hevesi ve misyonu olan, aynı zamanda azarlamalarıyla da öne çıkan Bay Barrack konuştuğunda daha da belirginleşiyor. Görevine başladığı ilk andan itibaren Barrack, Lübnan’ı Büyük Suriye’nin bir parçası olarak yeniden Biladüşşam’a döndürmekle tehdit etti. İki gün önce ise söylem değişerek, henüz hayati parçalarını dahi toparlayamamış ve İsrail’i Şam’ın banliyölerinden uzaklaştıramamış mevcut Suriye’ye Lübnan’ın doğrudan katılması çağrısına dönüştü. Barrack’ın bu açıklamaları, başta Meclis Başkanı Nebih Berri olmak üzere birçok ismin tepkisini çekti. Zira arabulucular, girişimler ve son dakika umutları eninde sonunda Berri’nin ofisine ulaşır.

Kuşkusuz ABD, bölgedeki geniş stratejisinin bir parçası olarak Lübnan konusunda birincil bir rol oynuyor. Ancak gerçekten Washington’ın resmî tutumunu kim temsil ediyor? Yeni ABD Büyükelçisi mi? Morgan Ortagus mu? Bu açıklamalar ormanının ortasında ABD Dışişleri Bakanı’ndan Lübnan’a dair tek bir söz dahi duymayışımız neden? Lübnanlılar kime kulak vermeli: Senato’nun uyarılarına mı, Temsilciler Meclisi üyelerinin tehditlerine mi?

Lübnan’ın kendi içinde dağınık ve çok sesli olması anlaşılabilir; ancak Amerikan açıklamaları artık Ortadoğu’nun Babil Kulesi’ni andırıyor. Bay Barrack sahneden çekildiğinde ortalık bir nebze sakinleşiyor, fakat kısa süre sonra elinde yanan bir kibritle yeniden ortaya çıkıyor. Ya Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Lübnanlıları ‘ilkel davranışlarla’ suçluyor ya da Said Akl’ın ‘Sor bana ey Şam’ şiirindeki ifadeyle ‘dünyayı Hişam’ın bahçesine katıyor’.

Oysa ABD geçmişte bölgeye tek bir özel temsilci gönderirdi; yetkili arabulucu ve mekik diplomasisinin tek adresi olurdu. Başkentleri dolaşır, yetkililerle müzakere eder ve aşamaların sonuçlarını dünyaya duyururdu: Henry Kissinger, William Rogers, James Baker, Condoleezza Rice ve diğerleri. Bu kez Başkan Trump adeta bir golf arkadaşı grubunu bölgeye gönderdi. Lübnanlıları rahatlatmak istercesine de kökleri Lübnan’a uzanan iki ismi görevlendirdi: Barrack ve Beyrut’a atanan yeni büyükelçi Michel Issa.

Zavallı Lübnan… Yemenli bilge Ahmed Muhammed en-Numan’ın dediği gibi, kendi evlatları yüzünden felaketler yaşayan bir ülke. Oysa Lübnanlıları asıl yoran ve bölen, Bayan Ortagus’un açıklamaları değil; şimdi iyi niyetli, doğal ve pratik bir çerçevede yeni bir sınamaya giren Suriye ile ilişkiler meselesidir. Bu ilişkide hâkim olacak üslup ve nezaket düzeyi her şeyden daha önemlidir. Bay Barrack’ın da biraz sakinleşmesi ve bunu öğrenmesi kendi yararınadır. En çaresiz halklar bile kibirli tavırlara tahammül edemez. Bırakın, Emiru'ş-Şuarâ Ahmed Şevki’nin başyapıtı Vadinin Komşusu’nda ölümsüzleştirdiği Zahle'deki atalarına sorsun. Yavaş Bay Tom... Rahat ol...