Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

El-Sett filmi

Ümmü Gülsüm’ün hayatını konu alan “El-Sett” filmi, giderek daha da yoğunlaşacak, uzayacak ve sanatsal değerinin ötesine geçecek boyutlar kazanacak gibi görünüyor. Ümmü Gülsüm sadece sanatsal bir ikon değil, aynı zamanda ulusal bir sembol. Bu yüzden, ılımlılığıyla tanınan meslektaşımız Süleyman Cevdet bile, filmin tamamen yasaklanmasını istiyor.

Ama sanatta özgürlük temel bir gereklilik değil mi? Evet, değil.

İnsanlar Doğu'nun Yıldızı'na saygısızlık etmeye cüret ettiklerinde, hayatının bazı yönlerini sıradan bir insanın hayatı gibi, saflığı ölümden sonra da devam eden birine yakışmayan tüm zayıflıkları ve sıradan adetleriyle tasvir ettiklerinde, bu durum geçerli değil. Çünkü Ümmü Gülsüm iki tür dokunulmazlığa sahipti; yaşamın dokunulmazlığı ve ölümün dokunulmazlığı. Bu nedenle, meslektaşımız Süleyman Cevdet gibi seçkin bir yazar, her zamanki soğukkanlılığını bir kenara bırakarak bu kez kalemini değil, kılıcını kuşandı.

Burada mesele, Mısır tarihinin en önemli şarkıcısıyla ilgili ve soru şu: O insan mıdır? Ve hayranları insan mıdır? Filmin yönetmeni, Ümmü Gülsüm hakkında, itibarını zedeleyecek olsa bile, gerçekleri ortaya koymaya hakkı olan bir sanatçı mıdır, yoksa kimseyi gücendirmemek için daha az ikonik bir yıldız mı aramalıydı? Filmin yapımının ardındaki fikir neydi: Efsaneyi “kutsallaştırmak” mıydı? Asıl amaç, “Tamay el-Zahayra” köyünün kızını omuzlarında taşıyarak Mısır'da şarkı tahtına oturtan sıradan, ezilmiş insanlara efsanevi statüsünü geri kazandırmak mıydı? Bir kez olsun, kimsenin karşı çıkmadığı bir meslektaşımla aynı fikirde değilim. Ben de hayatımı “Enta Omri” (Sen Benim Hayatımsın) şarkısını söyleyerek geçirdim. Ve ben de Tarab'ın (klasik Arap müziği) harikasının Doğu'nun gökyüzüne ve hayalperestlerin kalplerine yaydığı özgür neşeyle mutlu bir şekilde yaşayan milyonlardan biriyim.

Ancak yasaklama, sansür ve ön sansür, yasadan ziyade sansürle ilgili nedenlerden dolayı bir şekilde haksızlıktır. Dahası Ümmü Gülsüm’ün biri yoksulluk zamanında ve düğünlerde şarkı söylerken, diğeri ise başka hiçbir sanatçının yaşayamadığı, hayal edemeyeceği hatta dileyemeyeceği ihtişam zamanında iki kişiliğe sahip olmasında ne sakınca var? Hiç kimse Ümmü Gülsüm’ün sanatsal saflığına meydan okumaya cesaret edemedi. İnsani doğasına gelince, o bir insandı.