Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

​Churchill ve ‘karanlık saat’

‘En Karanlık Saat’ (Darkest Hour) 2017'de gösterime giren harika bir biyografik savaş filmidir. Gürültünün, kalabalığın, işe gidiş gelişlerin olmadığı, zorunlu olarak evlerimizde kaldığımız bu dönemde filmi Netflix platformundan izleme fırsatı buldum.
Joe Wright’ın yönettiği ve Anthony McCarten’ın senaryosunu yazdığı 2017 çıkışlı bu İngiliz biyografik savaş filminde Gary Oldman, Winston Churchill’i başarıyla canlandırmış. Filmde Winston Churchill'in başbakan olduktan kısa bir süre sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında karşılaştığı sorunlarla mücadelesi anlatılıyor. Churchill, Nazi ordusunun ilerlediği bu dönemde belki de hayatının en büyük sınavından geçmişti.
Filmin anlatım biçimi oldukça özgün ve İngiltere’nin efsanevi liderlerinden olan Churchill’in psikolojik, yönetimsel, politik ve medya mücadelesine odaklanılmış. Churchill, kral, partiler ve milletvekilleri ile tüm siyasi sınıfı, ‘Alman Nazi diktatör Adolf Hitler ile ateşkes antlaşması yapılmasının yıkıcı olacağına’ ikna etmek için bir savaş veriyor. Bazı İngiliz siyasetçilerin ‘ateşkes antlaşmasının’ Büyük Britanya’yı Nazi şerrinden koruyacağı yönündeki evhamına karşı direniyor. Bu siyasetçiler meselenin Avrupa’nın iç sorunu olduğunu ve Büyük Britanya’nın konuyla ilgisi olmadığını savunuyordu. 
Yaşlı, aksi, tehlikeli aydın, kurnaz politikacı Churchill, bu bakış açısının sınırlı ve yanlış olduğu konusunda ısrar ediyor. Nazilerle herhangi bir antlaşmaya imza atmanın, İngiltere’nin geleceğini onlara armağan etmek olduğunu ve sonsuza dek bağımsızlığın kaybedilmesi anlamına geleceğini söylüyor. Ateşkes ya da barış anlaşmasının ölümcül bir hediye olacağını vurguluyor.
Burada, lider politikacı ile sıradan politikacı arasındaki farkı görüyoruz. Anlık veriler, atıl bürokratik güdüyle hareket edenlerle, adımların ötesini, ufukta olabilecekleri görenler arasındaki ayrıma şahit oluyoruz. Churchill, başbakanlık, savunma ya da dışişleri bakanlığı yetkililerinin raporlarına değil, sağduyulu siyasi içgüdülerine itimat ediyordu. Söz konusu dönemde Muhafazakâr Parti ile İşçi Parti arasındaki çekişmeler zirvedeydi.
Hikâyenin en can alıcı noktası ise Churchill’in zorlu bir yol ayrımına gelmesiydi: Hitler’le barış anlaşması yapmak ya da Dunkirk’de sıkışıp kalan İngiliz ordusunun yıkıma uğraması. Belçika-Fransa sınırındaki sahil kentinde 300 bin asker, deniz kuvvetlerinin tahliyede başarısız olması üzerine kapana kısılmıştı. 
Zorlu bir an ve filmin adında olduğu gibi ‘karanlık bir saatti’ancak politik dahi Churchill kendisini hapsetmek istedikleri bu ‘sandığa’ girmeyi reddetti. Aklına, orduyu kurtarmak için İngiltere’deki tüm gemi, tekne ve yatların seferber edilmesi fikri geldi. Böylelikle tarihi ‘Dunkirk Tahliyesi’ gerçekleştirilebildi. Bu olay daha sonra İngiliz halkı için övünç kaynağı olacaktı.
Bu hikâyeden çıkarılabilecek bir diğer ders, zor zamanların olağanüstü çözümleri de beraberinde getirdiğidir. İster politikada, isterse politika dışında olsun bu böyledir.