Halid Kıştini
Iraklı gazeteci - yazar
TT

​Sayid Derviş’ten Ebu Aziz’e

Şansın bana güldüğü ender anlardan birinde sesi müziğiyle uyumlu (ki bu ender bir durumdur) Filistinli şarkıcı İbrahim Azzam’ın şarkılarını içeren, udundan çıkan o mükemmel melodilerin bulunduğu bir albüm dinledim. Şarkıcının o ince ve altın gırtlağı açılıp da bu güzel şiiri okumadan önce birkaç çok değerli saniye geçti:
Gök renginde gözler bana anlatıyor
Bal renginde gözler bana dert yanıyor
Bahar renginde gözler bana şarkı söylüyor
Bütün bu gözler senin kara gözlerine feda olsun, ey gözümün nuru
Kara gözlerin beni büyüledi, dönüp de şöyle bir baksan
Bu Filistinli şarkıcı, sahip olduğu milliyetçi Arap ruhunu bu kelimeler ile ifade ediyor. Siyah gözleri, yani Arap kadınların gözlerini diğer bütün gözlere üstün tutuyor. Keşke bundan çok daha uzak ve açık olan şeyleri de başkalarından üstün olabilseydik. Bu küçük parça ve ondan sonra gelen eserlerde bu profesyonel müzisyen Arap harflerinin çıkışlarını ve seslerini telaffuz etmedeki becerisini bizlere gösteriyor. Bütün bunları da klasik Arap müziğinin makamlarının duygusunu ve hissettirdiklerini dışarıda bırakmadan, sesi sabırlı bir şekilde yumuşaklıkla yükseltip alçaltarak yapıyor. Kuşkusuz bunda şaşılacak bir şey yok. Zira kendisi ses telleri ile gırtlağını kullanmayı öğrendiği müzik eğitimin ilk aşamasında ve gelişiminde ut çalmayı büyük müzisyen ve besteci Ferid El-Atraş ve öğrencilerinin okulunda öğrendi.
Buna rağmen İbrahim Azzam Muhammed Abdulvahab’ı modern Arap müziğinin tartışmasız üstadı sayar. Bu nedenle kayıtlarında ve konserlerinde her zaman Abdulvahab’ın klasiklerinden birini söylemesi şaşırtıcı değildir.
Dinlediğim bu albümde de Abdulvahab’ın “Gece olup yıldızlar göründüğünde” adlı şarkısını söylemektedir. Elbette örneğin: “Ey kıskananlar çatlayın, ne o bana söyledi ne de ben ona söyledim” ve benzeri Ferid El-Atraş şarkılarını söylediğini hiç duymadık. Ancak bu şarkıcının şarkı repertuarı oldukça çeşitli ve renklidir. Doğuda Hudayri Ebu Aziz gibi Irak müziklerinden batıda Sayid Derviş’e, “Allah’a iman ettim” gibi manevi şarkılardan “Ey esmer, aşkın beni tuzağa düşürdü” gibi aşk şarkılarına kadar istediğiniz her şeyi bulabilirsiniz.
Bütün bu çeşitlilik sanatçının eskileri ve ataların nağmelerini özümseyebilen ruh halinin çeşitliliğini yansıtıyor. Müzik kulağının, ilk müzik yolculuğundan bu yana halen onların nağmeleri ve seçmeleri ile dolu olduğunu gösteriyor. Bu nedenle kendisine özel yazılmış şiirlerden ve onlara uygun bestelerden oluşan bir repertuara sahip olacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum. Böylece sadece eskilerin bırakmış olduğu mirastan söylemek zorunda kalmaz.
Bu şarkıcının eskilerin de dediği gibi gönüllere ve akıllara giren ahenkli ve kadife gibi bir sesi var. CD’yi müzik çalara yerleştirmemle birlikte duygularımı ve hislerimi ele geçiren bu şarkı beni kalemi alıp bu sesin sahibi hakkında bir şeyler yazmaya teşvik etti. Beni çağıran bu sesin büyüsüne kapıldım. Bütün bunları kendisi ile tanışmadan ve konuşmadan hissetim. Bu sanatçının hakkının yenilmiş olduğu ve yeterince tanıtılmadığı ile ilgili tuhaf bir şaşkınlık duygusu beni ele geçirdi. Zira sanat dünyası, ölüleri ve kurbanları çok olan bir mayın tarlası gibidir. İbrahim Azzam da Allah’ın kendisine bağışladığı o yeteneğe ve ender sese rağmen onlardan biridir. Bu nedenle, gazeteden dostum Usame Numan’ı arayarak:”Ey Ebu Raşa, Arap müzik dünyasında uzun süredir bir benzerini dinlemediğim bir sesin büyüsüne kapıldım ve onun hakkında yazmak istiyorum” dedim. O da bana: “Elbette, bu gazetede istediğini yazabilirsin” diye karşılık verdi. İşte İbrahim Azzam’ın sesi kulaklarımda yankılanıp duygularımı sarsarken ben de tam olarak bunu yapıyorum.