Adil Derviş
Mısırlı siyasi yorumcu, Westminter Parlamentosu ve Downing Caddesi muhabiri ve Ortadoğu Siyaseti uzman tarihçisi
TT

​Londra... Trafik akışı yasak

Başkent Londra’nın merkezinde trafik akışı tamamen durmuş durumda.
Oxford Circus’ta, Regent ve Oxford caddesinin kesiştiği kavşak, Marble Arch,  Waterloo köprüsü gibi ziyaretçiler tarafından bilinen alanlar trafiğe tamamen kapalı. Trafik sıkışıklığı Pazartesi başladı ve bu satırların yazıldığı ana kadar da hala devam ediyordu. Göstericiler buralara çadır kurdular. İnsanların çıkarları ise yok sayılıyor. Çarşamba günü, trafiğin en yoğun olduğu bir zamanda birkaç treninin işleyişini durdurarak protestolarının dozunu artırdılar.
Protesto... Müreffeh tabakanın şımarık çocukları tarafından "Yok oluş İsyanı" sloganıyla başlatıldı. Liberallerin çağdaş dini olan "iklim değişikliği" nedeniyle insan ırkının yok olacağı varsayılıyor. Önceden ise “küresel ısınma” ve “ozon deliği” üzerinde dururlardı. Talepleri nedir? "Hükümet daha fazlasını yapmalı" ve "çevre ile ilgili müzakereler konulu büyük bir konferans" gibi sloganları var.
Müzakere etmekten neyi kastettiklerini ve neyi hedeflediklerini söylemiyorlar, dillendirdikleri tek hedef ‘gezegeni kurtarmak’… BBC ve diğer yan kuruluşları ‘iklim değişikliği’ balonuna kilitlenmiş durumdalar. Sabah-akşam bunu dillendirip duruyorlar, kimse onlara şunu sormuyor: tam olarak talebiniz nedir? TV ağları onlara ekranlarını açıyor, zira bedavadan propaganda yapmış oluyorlar. Protesto eylemleri devam ediyor, halkın çıkarları ve işleri engellenmiş durumda.
Protesto temsilcilerinin kameraların önünde kullandıkları dil ve konuşma şekilleri,  çoğunun toplumda imtiyazlı ve müreffeh bir sınıftan olduklarını ortaya koyuyor. Sloganları, ‘altı yıl sonra yani 2025 yılına kadar sera gazı emisyonunu sıfıra indirmek’ şeklinde özetlenebilir.
Peki, plan nedir? Talep gerçekçi mi? televizyonda görünen "Yok oluş İsyanı" temsilcilerinden hiçbiri 6 yıl, 60 veya 600 yıl sonra bu asil hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda bir fikir ya da bir teklif sunmadı. BBC ve yan kuruluşu kanallar dahi izleyicilerine "Yok oluş İsyanı" temsilcilerinin sorunun çözümü adına ne gibi kriterler belirlediklerini hala haber vermedi.
Ancak bu protestocular muhtemelen protestodan sonra Doğu Asya, Karayip adaları, Atlantik adaları, Toskana ve Güney Fransa'da tatillerini geçirmek için -sera gazı yayan- uçaklara binecekler. İskoçyalı aktris Emma Thompson, Perşembe akşamı, Waterloo köprüsünü kapatanlarla beraber kameraların karşısına çıktı ve çevre ile ilgili bir konuşma yaptı. Tuhaf olan Hollywood'dan bir uçakla geldi.
Gazetecilerden hiç kimse ona, 5,400 mil boyunca etrafa egzoz dumanı salan bir jetle gelip gelmediğini veya buraya gelişinin üç ay sonra piyasada gösterime girecek yeni filmi ile bir ilgisinin olup olmadığını sormadı. BBC muhabirleri şöyle bir soru da sormadı: 200 bin yolcu taşıyan trenleri engellediğinizde bunların sadece  % 10'u özel taksisini veya ticari taksiyi kullansa, 20 bin araba şehir havasına egzoz gazı salmayacak mı?
Sky TV şımarık, binlerce sterlinlik kol saati takan, pahalı giysiler giymiş bir gençle röportaj yaptı. Genç çevre hakkında sloganlar attı araba kullanmaktan ve et yemekten kaçınmamız gerektiğini tekrarlayıp durdu. Spiker ona sordu:
Müreffeh bir aileden genç bir adam mı hayatımızı nasıl yaşayacağımıza karar verecek?
Stüdyoda bulunan çevreciler öfkeli bir şekilde stüdyoyu terk ettiler ve kıdemli gazeteciyi çevreye duyarlı olmamakla suçladılar! TV muhabirleri çevrecilere neden hidrokarbon salarak çevreyi kirleten ve bu konuda Amerika ve Avrupa'yı geride bırakan Çin büyükelçiliğini protesto etmediklerini sormadılar. Zira kömürden yalnızca 933 Gigawatt’lık enerji üretmek için 2030 yılına kadar 500 tane daha istasyon inşa etmeyi planlıyorlar. Karşılaştırmak gerekirse, İngiltere'de sadece yedi istasyon var.
Onlara şunu da sormadılar: Neden bir ağaçlandırma projesini teşvik etmiyorsunuz? Ağaç kesmeye ağır cezalar öngören yasaların çıkmasını da talep edebilirler, zira daha uygulanabilir bir proje gibi gözüküyor.
İngiliz hukukunda yolların kesilmesi suçtur. Ancak, başkent polisi onlara sert davranmıyor, ama yine de tutuklananların sayısı 500 kişiyi aştı, bir kısmı da yargılanmayı bekliyor. Diğer bazılarını ise toplu taşıma güvenliği konusunda tehlike arz ettikleri için yargı kefaletle serbest bırakmayı reddetti. Ancak, basın ve televizyon ağları onları ‘fanatik’ olarak tanımlamadı; halkın AB'den kopma isteğini gerçekleştirmek isteyen milletvekillerini ‘fanatik’ ya da ‘ Aşırı sağcılar’ (basının yeni suçlaması) şeklinde tanımlamışlardı.
‘Aşırı sağ’ kavramı, aşırılık yanlıları tarafından ‘brexıt’ referandum sonucunun uygulanmasına yönelik yapılan çağrı sürecini tanımlamak için kullanılmıştır. Protestocuların çoğunluğu, dikkat çekmek ve ekranda görünmeyi seven kimseler. Dolayısıyla televizyonda göründükçe, halkın çıkarlarını ve işlerini bozmaya devam ediyorlar.
Margaret Thatcher 1980'lerde İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun terörist kampanyaları sırasında aşırılık yanlılarını "propaganda oksijen”inden mahrum etmek için bazı düzenlemeleri değiştirmişti.
Yayın ağları o dönem de olup bitenden sorumluydu, zira içerik ile görünen birbirinden farklıydı. Sadece aşırılık yanlısı grupların temsilcilerinin medyaya çıkamaması üzerinde durulmuş, meselenin içeriği görmezden gelinmişti. BBC ve diğerleri neden şımarık protestocuların mallarını pazarladıkları bir tiyatroya dönüştüler?
Bunun nedeni, ağ yöneticilerinin ve gazetecilerin büyük çoğunluğunun, müreffeh ve imtiyazlı orta sınıftan olmalarıdır. Protestocuların bir kısmı bunların oğulları ve kızlarından oluşuyor, yani protestocu kahramanların birçoğu bizzat kamuoyu oluşturan bu sektöre mensup kimseler.
Her zaman şiddet içeren suçlarla, hırsızlık ve bıçaklamalarla başa çıkacak yeterli memur ve asker bulunmadığından şikâyet eden Londra Polisi, göstericiler yasayı ihlal etmesine rağmen dans eden, şarkı söyleyen ve eğlendiren bu göstericilere katılan binlerce polis memuru buldu. İdari olarak başkent polisinin kendisine bağlı olduğu Londra Belediye Başkanı Sadık Han, sorunun bir parçası konumunda...
Belediye başkanı çifte standart uyguluyor; bazı gösterilere mani oluyor, bazı reklamları panolardan kaldırtıyor. Avrupa Birliği'nde kalmayı destekleyen gösterilere katıldığı gibi Başkan Trump'ın ziyaretine karşı yapılan gösterilere de katılıyor. Bu defa da söz konusun protestocuları destekliyor.
 Hükümetin bizzat kendisi yaklaşık otuz yıldır, iklim değişikliğinde insan faaliyetinin rolünü abartıyor. Yakıt fiyatlarının yükseltilmesi ve vergilerin arttırılmasında bir gerekçe olarak öne sürülüyor. Bu nedenle, protesto hareketiyle uyumlu gözükmeye çalışıyor ve basının desteklediği bir dalganın karşısındaymış görüntüsü vermek istemiyor.
Hükümet ayrıca kritik kararlar alma, trafiği tekrar yoluna koyma ve düzeni sağlama konularında her nedense yavaş kalıyor. Londra'da bir azınlık, kamuoyunun dikkati çekmek adına protesto hareketi yaptığı için trafik felç olmuş durumda. Geçim kaynakları kesildiği ve çıkarları alt üst olduğu için öfkeli bir çoğunluk var. Dikkatleri AB’den ayrılmaya (Brexıt) çekmeye çalışıyorlar, zira bugün hükümetin ve politik sınıfın karşı karşıya olduğu gerçek sorun budur.