Bağlılarına Altın Çağ vaadeden mistik kurtuluş kültleri, kurtuluşa giden yolda tüm dünyada kast sisteminin egemen olmasını hedeflemekte bu da beraberinde küresel Faşizmi getirmekte.
Bu Hindistan'da "Hindutva" fundamentalizmi, İran'da "Velayet-i Fakih" Mehdiciliği, Rusya'da "Avrasyacılık", Japonya'da "Şinto Devleti", Sri Lanka ve Myanmar'da Budist "Theraveda" terörü, Kıta Avrupası ve Britanya sömürge hinterlandında ise "Neo-Nazizm" olarak açığa çıkmakta.
Yeni Zelanda Saldırganının kaleme aldığı Manifesto Kapağı
Yeni Zelanda'daki Kara Güneş katliamının ardından kaleme almaya başladığım makalemi yazarkern Paskalya (Mesih'in Dirilişi) Bayramı öncesi üç büyük gelişme yaşandı:
Katolik mabedi Notre Dame yanarken olay sonrası kundaklama iddiaları gündeme geldi.
Sri Lanka'da da Katolik mabedlere yönelik kanlı terör saldırılarında yüzlerce kişi can verdi.
Son olarak da ABD'nin San Diego şehrinde sinagoga saldırı düzenlendi. 1 kişinin ölümüne 3 kişinin de yaralanmasına neden olan saldırganın 19 yaşındaki John Earnest olduğu ortaya çıktı.
Her üç gelişmenin de Paskalya öncesine denk gelmesi olaylar arasında simgesel bir bağ olup olmadığı sorusunu gündeme taşıdı.
Sonuçta "Ekümenik Ezoterizm" semboller üzerinden konuşuyor. Örneğin "Güneş Kültü Kozmik Mesih'in dönüşü" ekseninde hazırlanan "I, Pet Goat II" (İlk gösterim tarihi: 24 Haziran 2012) adı animasyon'un sonuç sahnesi Mesih'in Uyanışı ve arka sahnede Notre Dame'ın yanarak yıkılışı sembolünü 2012 yılında duyurmuştu.
Konuya vakıf olmayanlar komplo teorisi dillendirdiğimi zannedebilir. Ben sadece küresel mistik geleneğin siyaset ve şiddet ile olan ilişkisine dikkati çekiyorum. Önemli bir nüans şu: Kehanetler gerçekleşmezler inananları tarafından gerçekleştirilirler.
Hindistan'dan yükselen Gamalı Haç
Ünlü tarihçi Nicholas Goodrick-Clarke'ın The Occult Roots of Nazism (Nazizm'in Okült Kökenleri) isimli eserinde (1992) Alman Faşistlerin Hinduizm ile olan ilişkisini irdeler. Clarke'ın diğer eseri Hitler's Priestess: Savitri Devi, the Hindu-Aryan Myth and Neo Nazism (Hitler'in Rahibesi: Savitri Devi, Hindu-Aryan Efsanesi ve Neo Nazizm)’de, Savitri Devi’nin Hitler'i desteklemek için Hindistan'da yaptığı çalışmalar anlatılmakta.
Devi, Modern dünyada Hinduizm’in yegane yaşayan Aryan mirası olduğunu düşünüyordu ve sadece Hinduizm’in Yahudi-Hıristiyan inancına karşı koyabileceğine inanıyordu.
(Kast sisteminin tepesinde yer alan) saf ırk olarak gördüğü Brahmanlara büyük hayranlığı vardı. Aryan-Nazi hareketine ve Hinduizm’e olan taraftarlığı, iki dünya savaşı arasındaki dönemde Hindistan'daki siyasi arenaya girmesine neden oldu. 30'lu yılların sonunda, Hindu Mahasabha ve The Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) gibi milliyetçi Hindu örgütleriyle işbirliği içindeydi ki bu örgütler Müslümanların yükselişini durdurmak için hızla büyüyorlardı.
Savitri Devi Kara Güneş simgesi ve "Avatar"lar olarak gördüğü Hitler Ramses ve Cengiz Han figürleriyle
Devi, 1937 yılında, Kalküta'daki Hindu misyonunun başkanı olan Srimat Swami Satyanand ile tanıştı ve ona hizmetlerini sundu. Satyanand'a Hindistan'ın Aryan tanrılarına saygı gösteren tek ülke olduğunu ve dolayısıyla Yahudilerin etkisini durdurabileceğini anlattı. Satyanand ise, bu fikirlerden etkilenmiş bir şekilde, Devi'ye, onun büyük bir hayranı olduğu Adolf Hitler'in aslında Vişnu adlı Hint tanrısının beden bulmuş hali olduğunu söyledi. (Shrabani Basu, "The Spy Who Loved Hitler", Rediff on the Net, http://www.rediff.com/news/1999/mar/27hitler.htm)
Kara Güneş Avrasya'ya doğuyor
Bir diğer figürümüz Dugin. Yani Avrasyacılığın prensi...
Aleksandr Dugin, Guenon liderliğindeki Ur grubu mensuplarının ve tabiki başta Guenon’nun eserlerini Rusçaya çevirmeye başlar. Dugin’e göre Batı Modernitesi’ne karşı Avrasya’nın yani hem Avrupa hem de Asya’nın ortak kadim geleneği diriltilmeliydi. Gelenekselciliğin Rus siyasal versiyonunda Japon Şintoizm’inden Britanya Kelt paganizmine kadar ortak Avrasya mirası modernizme karşı örgütlenmelidir. (Bkz. A.Dugin "Salt Anavatan", Moskova 1999, "Ahir zaman", Moskova, 1997, A.Dugin "Julius Evola et le consevatisme russe", Roma, 1997).
Avrasyacılık Japonya'dan Fransa'ya kadar yeni neo-faşizm demektir ki Putin döneminde Rusya'nın neden bu iki uç arasındaki Faşist partileri finanse ettiği anlaşılabilir.
-Satır arası bir soru sorayım: Dugin Türkiye'ye geldiğinde hangi tarikat şeyhinin türbesini ziyarete gitmiştir?-
1979'da yaşanan halk devrimi sonrası yaşanan 2-3 yıllık iktidar mücadelesini kazanan Ruhaniler sınıfının ruhani lideri Ayetullah Humeyni de Velayet-i Fakih teorisinde aslında aynı kadim gelenekselci ezoterizmi ifade etmektedir. Ruhanilerin egemen olduğu otoriter düzen...
Daha önce Şah'ın otoritesini Ruhanileri koruyan kutsanmış Aryan Kralı olduğundan savunan Seyyid Hüseyin Nasr gibi gelenekselcilerin bir adım ötesine geçen Velayet-i Fakihçi batıniler Şah'ın modernleşmeye kaymasıyla bu kutsanmışlığı kaybettiğini ileri sürerek doğrudan Ruhanilerin egemenliğini savunmuşlardır. İddiaya göre "Mutlak Nur" kendisinden 12 İmam Nurunu taşırmış/sudur etmiş tüm Kainat'ı da o Işıktan var etmiştir. Kainatın tüm atomlarını da bu 12 İmam Nuru yönetmektedir. (Sünni görünümlü Tasavvuf felsefesinde de 12 İmamın ışığı 3'ler, 7'ler 40'lar şeklinde Evliya'ya dönüşür: Avatar) Bu Kainat hiyerarşisi aynen siyaset ve toplumda da egemen olmalıdır. O yüzden 12. Kayıp İmam adına Ruhban sınıfı dünyayı yönetmelidir.
Örneğin Ayetullah Cevadi Amuli egemenlik felsefesini şöyle özetler:
Velayetullah'a Velayetu'r Resul'e Velayetu'l İmam'a Velayeti Fakih
Meşruiyet yukarıdan aşağıya doğrudur.
Makbuliyet aşağıdan yukarıya doğrudur.
Makbuliyet meşru olduğunu göstermez.
İnsanın yaptığı işler ya kendi işleri olup onları vazifesi olduğu için yerine getirir veya başkasının işleridir ki bu işi ya o kişiden taraf vekâleten yapar veya o kişi üzerinde sahip olduğu velayetten dolayı yapar.
Vekâlet: Bir insanın başkasının işini ondan izin alarak üstlenip yerine getirme yetkisine denir. Örneğin; avukatın müvekkilinin bir işini veya davasını üstlenip yapması gibi.
Velayet: Bir kimsenin birinin veya toplumun işlerini onlar üzerinde söz sahibi olduğundan dolayı yapma yetkisine denir. Babanın çocukları üzerindeki yetki ve velayeti gibi. Dolayısıyla halkın özgür iradesi ne olursa olsun Ruhaniler sınıfının mutlak egemenliği ebeveyn-çocuk örneği verilerek yok sayılır.
Frithjof Schuon'un tabiriyle "Ekümenik Ezoterizm" ve Dinlerin Aşkın Birliğinin sonucu olan "Tek Dünya Dini" siyasi eylemde de birlik içindedir. O yüzden 2. Dünya Savaşı'nda neden Roma-Germen-Japon birliğinin kurulabildiği anlaşılabilir. Hatırlatalım ki Japonya'da yükselen Faşizm de "Şinto Devleti"nin siyasete hakim olmasının sonucudur. Japonların yerel ama ithal dini Şintoizm en çok diğer dinleri dışlamak için yerel olarak yaygınlaştırılmaya çalışmıştır. Bunu en çok sanayileşme sonrası Japonya’nın batı karşıtı tavırları arasında dinleri yasaklaklama ve Şintoyu yaygınlaştırma çabası sırasında görebiliriz. Bir diğer unsur “kutsal ikonlar” Japonlar, aidiyetlerini ve meşruiyetlerini sağlamak amacıyla kendilerini kutsal bir ikona bağlamışlardır. Bunun en büyük örneği imparatorlarının ve kökenlerinin Güneş tanrıçası “Amaterasu”dan geldiğidir. “Politik birime ait olma” unsurunda bildiğimiz üzere tarihsel bir millet ve gelecek olma kurgusudur. Bunu en iyi Pan-Asyacılık politikasında görmekteyiz. (bkz. Japon (Nippon) Milliyetçiliği, Rıdvan Selçuk)
Guenon Türkiye'de İslami kesimi nasıl efsunladı?
Uzun sözün ve derin konunun hülasası Gelenekselciliğin Türkiye’de İslami kesime anti-modernizm bağlamında tanıtılması eksik ve yanıltıcıdır. Bugün özellikle İngilizcede hem Faşizmi savunan hem de eleştiren kesimlerde Gelenekselci ekolle Faşizm arasındaki teorik ve pratik ilişkiyi araştıran çok geniş bir literatür bulunmaktadır. Türkiye’de ise bu alan adeta yok denecek kadar azdır. Konuyla ilgili merhum Aytunç Altındal’ın çabaları gibi ender örnekler olsa da Gelenekselci ekol genellikle Tasavvuf karşıtlığı ya da Tasavvuf savunusu bağlamında tartışılmıştır. (Örneğin bkz. Zübeyir Yetik, İnsanın Yüceliği ve Guenoniyen Batınîlik Fikir Yay. ve Ramazan Yazçiçek, Anonim Din Arayışı, Ekin Yay., Cemre Demirel, Bir Başka Din: Tasavvuf, Düşün Yay.)
Oysa elbette konunun teolojik, itikadi boyutları önemli olsa da güncel siyasete yansıyan toplumsal-siyasal tasavvur boyutu da bir o kadar önemlidir. Tradisyon/Geleneksellik tüm Dünyada kast sisteminin egemen olmasını hedeflemekte bu da beraberinde küresel Faşizmi örgütlemektedir.
Yakarak Pişirmek: Toplumsal "Acı ve Çileciliğin" Siyaseti
Mistik Tekâmül öğretisi hem bireyin şahsi manevi yolculuğunu hem de insanlığın ortak manevi yolculuğunu arınma ve saflaşma süreci olarak betimler. Simyada bu sürecin adı Opus Magnum, tasavvuf felsefesinde ise Seyri Süluk'tur. İnsanın üstün insana/İnsan-ı Kâmil'e Kabbala'da Adam Kadmon'a dönüşmesi/ermesi ilerlemeci ruhsal bir evrimin sonucudur.
Kast sistemiyle sınıflara ayrılacak olan toplum işte bu arınma, saflaşma süreciyle açığa çıkacaktır. Tam saflaşarak “Üstün İnsan”a dönüşecek olan inisiye edilmişler "Ruhaniler" olarak bu Altın Çağ'ın zirvesinde yerlerini alacaklardır.
Ancak bu arınma için Kara Güneş dönemindeki karanlığın zifiri karanlığa kadar sosyolojik/siyasal, asketizmin/çileciliğin yaşanması şarttır. İnsanlık ancak bu acılarla pişebilir. Pişmek için yanmamız gerekiyordur bu felsefeye göre...
"Çile" Tüm dünyanın arındırılması için çekilmesi gereken acıların tümüdür. "Acılar" küresel şiddetin, savaşların ve yıkımın arttırılması anlamına geliyor.
Bireyin aydınlanması için nasıl onu karanlıklardan geçiriyorsa (nefis terbiyesi) aynısını dünya için yapar. Böylece "Kozmik Mesih" Nirvana'ya erecek Altın Çağ, Yeni Çağ (New Age) başlayacaktır.
İsterseniz bir de San Diego Sinangog saldırısının faili 19 yaşındaki pianist çocuk John Earnest'e bakalım.
Zeki, piyano çalan kibar bir delikanlının neden saldırgan olduğununu anlamak için yine Kara Güneş'e döneceğiz. Çünkü Earnest kaleme aldığı "Açık Mektup"ta Yeni Zelanda katili Brenton Tarrant ile ideolojik bağlantısı olduğunu ilan ediyordu.
O yüzden Mistik siyaset, 2. Dünya Savaşı'nda milyonlarca insanın katledilmesini bu çilenin bir parçası olarak görür, Yeni Zelanda'da bir cami ya da Sri Lanka'da bir kilisenin içerisinde ya da San Diego'da bir Sinagogda ibadet eden insanların öldürülmesi, İstanbul'da bir darbe girişiminde sivil göstericilerin yok edilmesi, Filistin'de işgal edilmiş topraklarını savunan çocukların nişan alınarak öldürülmesi ya da Arakan'daki savunmasız insanların yakılarak imha edilmesi bu açıdan arınmanın getirdiği "acı"lardır.
Örnekler çoğaltılabilir...
Kalın sağlıcakla...