Devrim Muhafızları’nın ABD tarafından terör listesine alınmasından ve ekonomik ve mali yaptırımların İran’ın petrol ihracatını sıfırlama sürecine girmesinden bu yana Tahran yönetimi tedirgin bir şekilde hareket ediyor. Bu tedirginlik, yerel, bölgesel ve uluslararası düzlemde devrim tarihindeki en kötü krizin sonuçlarının nasıl düzeltileceği konusunda içerdeki gerginliğin büyüklüğünü yansıtıyor. Rejim, yerel düzlemde krizi aşmasına yardım edecek imkânları tüketen İran halkının yaşam kaygılarıyla ilgilenmeye çalışıyor. Eğer kriz, gerçek bir çözüm olmadan uzamaya devam ederse halk asgari ihtiyaçlarını karşılayamaz bir hale gelecek. Diğer yandan rejim, dirençli ekonomiye geçişten bahsederek sloganvari popüler çözümlerin propagandasını yapıyor. Öyle ki Dini Lider Ali Hamaney, ekonomik baskılarla İran halkına diz çöktürmek isteyen düşmanlara karşılık vermek için dirençli ekonominin uygulanmasına çağrı yaptı.
Hamaney, İran kamuoyuna yaptığı açıklamada “Devlet, mümkün olduğu kadar sabredecek. Güçlü halk ve akil yetkililer, azimli olursa tüm sorunları çözecektir” ifadelerini kullandı. Dini Lider Hamaney, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümetinin İran’ın yeni yılı için bütçe teklifinde bulunduğu bir dönemde dirençli ekonomiden bahsetti. Söz konusu bütçe, günlük 1,5 milyon varil ham petrol ve gaz türevleri satış tahminine göre belirlendi. Finans uzmanlarına göre bu durum, yüzde 40 açık olan hükümet bütçesine olumsuz bir şekilde yansıyacak.
Öte yandan Dünya Bankası ile Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yeni raporuna göre İran ekonomisinde yüzde 6 oranında küçülme bekleniyor. Ayrıca İran İstatistik Merkezi, geçtiğimiz 21 Mart’ta başlayan İran yılından beri enflasyon oranının yüzde 51’e yükseldiğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin de tutumu tedirgindi. Ruhani, topu ABD sahasına atarak İran halkını yatıştırmaya çalıştı ve ABD’yi müzakereye hazır olmamakla suçladı. Ruhani, Washington’ın faaliyetinin İran halkını hezimete uğratmaya yönelik olduğunu söyledi. Ancak petrol ihracat yollarının kapatılması halinde ülkesinin “boğazlar” kozunu kullanacağını belirten Ruhani, uluslararası kamuoyuna şöyle seslendi:
“İran, savaşçı ve savunmacı bir millet olduğu gibi her zaman müzakereci ve diplomatik de bir millet olmuştur.”
Diğer yandan Ruhani, İran petrol ihracatının sıfırlanması nedeniyle Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) uluslararası piyasalardaki ham petrol eksikliğini gidermeye hazırlanmaları karşısında büyük bir rahatsızlık duyduğunu dile getirdi. Ruhani, iyi komşuluk politikası izleyen Tahran’ın Körfez Savaşı’nda önceki Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’e yardım etmeyi reddettiğini iddia etti. Diğer yandan tarihi belgeler ve videolar ise 1980’lerin sonunda Irak Baas rejimiyle saldırmazlık anlaşmasının imzalanması sırasında Suudi Arabistan Kralı Fehd bin Abdülaziz’in Saddam’ın Riyad-Bağdat arasında Körfez’de nüfuz paylaşımına yönelik imalarını reddettiğine işaret ediyor.
İran Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani’nin açıklamalarında da Tahran’ın komşularına karşı tedirgin olduğu ortaya çıktı. Laricani, iddiasına göre Suudi Arabistan ile BAE’nin petrol yaptırımlarında ABD’yle birlikte hareket ettiğine dikkat çekti. Bölgedeki bazı ülkelerin dikkatli olması gerektiğini söyleyen Laricani, İran halkının bölgesel gelişmelere yönelik sergilenen tutumları unutmayacağını belirtti.
İran rejimine karşı bölgesel tutumdan hayıflanan Cumhurbaşkanı Ruhani, ABD’nin mevcut baskıları azaltması halinde müzakere yapılabileceğini dile getirdi. Fakat İran dış politikasında karar sahibi olan Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani, Ruhani’nin müzakereyle ilgili konuşmasına “kırmızı kart” gösterdi. Süleymani, Washington’ın istediği nükleer ve bölgesel müzakerelere etkili bir yaklaşım getirmesinin ardından krizi başarılı bir şekilde tanımlayıp stratejik çerçeveye yerleştirdi. Söz konusu yaklaşıma göre Washington, İran’ı nükleer projesini tamamlamaktan alıkoyduğu gibi İran’ın dış nüfuzunu da engellemek istiyor.
Süleymani, bölgesel anlaşmanın amacının İran İslam Hareketi’ni ve ruhunu yok etmek olduğunu söyledi. Süleymani, ABD’nin Afganistan’a ve Irak’a girdiğinden ve İran’ın da Yemen, Suriye ve Lübnan’a hâkim olmaya çalıştığından bu yana Washington’la yürüttüğü sert müzakereleri iyi yönetiyor. “Bir elinle tokalaşırken diğer elinde de taş bulundurmayı unutma!” denklemine dayanan müzakere yönetimi, Süleymani’ye Sovyetler Birliği’nden miras kaldı. Bunun için Süleymani, Washington’la müzakerenin özünü şu cümlelerle özetledi:
“İkinci bir anlaşma yaptığımız zaman diğer anlaşmaları da uygulamak zorunda kalacağız. Aslında onlar, ülkenin kimliğini kaybetmesini istiyor.”
İran rejimi, ekonomik yaptırımların ikinci aşamasının yürürlüğe girmesine 48 saatten az bir zaman kala artık tedirginliğini zapt edemiyor. İran rejimi, Washington’la imkânsız hale gelen bir çözüme kapı aralayacak anlaşmaya varma noktasında umutsuzluk sürecine giriyor. Bu süreç, uygulanması halinde rejimin davranışını ve gelecekteki nüfuzunu sorgulayabilir.
TT
İran… Müzakereler umutsuzluk sürecine mi girdi?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة