Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

ABD seçimlerine dair erken bir okuma

Yaklaşmakta olan 2020 ABD başkanlık seçimleri benzersiz ya da ABD başkanlık seçimi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir seçim olabilir. Çünkü bu kez seçimler, Beyaz Saray’da görev yapan bir başkanın döneminin sona ermesinin ardından ikinci dönem de seçilmesi için yapılan alışılmış seçimlerden olamayacak. 
Mevcut başkanın süresinin dolduğunda ABD politik sahası sıfır noktasına geri döner. İki ana parti olan Cumhuriyetçiler ile Demokratlar, sadece parti üyelerinin değil farklı eyaletlerde geçerli olan yasalar, gelenek ve göreneklere göre geniş bir halk kesiminin farklı oranlarda katıldığı uzun bir ön seçimler süreci ile başkan adaylarını belirler.
Ancak bu kez Beyaz Saray’da, ikinci bir dönem başkanlık için ABD halkından ve elbette Cumhuriyetçi Parti’den onay isteyen bir başkan bulunuyor. Ama bu da yeni değil. Yine başkanın yönetimde kalacağına dair bir garanti de yok. Zira örneğin Ford, Carter ve Baba Bush gibi ABD başkanları sadece bir dönem başkanlık yaptı.
Yeni hem de yepyeni olan şey; Beyaz Saray’da bulunan başkanın, yönetimde bulunduğu yıllar boyunca, sanki bu yıllar 2015 yılında başlattığı ve günümüze kadar devam eden seçim kampanyasının bir uzantısıymış gibi davranan Donald Trump olmasıdır.
Trump başkan olduğundan bu yana Beyaz Saray’da her zaman yaşanan ve mutat olandan farklı bir durum yaşandı. Buna göre yeni başkan genellikle ilk yılını, devlet başkanı olarak yeni durumuna alışmakla geçirir. Buna ek olarak politik nitelikte yaklaşık 5000 kamu görevlisini atamak zorundadır. Ayrıca seçim kampanyasında açıkladığı politikalarını tanıtır, usta ve becerikli ise kendisini bu pozisyona ulaştıran popülerliğine dayanarak bu politikalarının en önemlilerini Kongre’den geçirmeyi başarır.
İkinci yıl genellikle temelleri atılan başarıların yılıdır. Bu yılda başkan, programını mümkün olduğunca devlet yasalarına ve mevzuatlarına dönüştürmek için Kongre ile bir uzlaşıya varır. Üçüncü yılda ise başkanın görevi; dördüncü yıl onunla bir kez daha seçilmeye çalışacağı ikinci 4 yıllık başkanlık dönemi programını hazırlamaktır. Eğer ikinci başkanlık dönemini kazanırsa o zaman başkan, ne seçim programı ne de başarmaya çalıştıkları ile değil, tarihi meşruiyeti ve tarihçilerin onun hakkında ne söylecekleri ile ilgilenmeye başlar.
Ancak Donald Trump dönemi farklı ve sıradışıydı. Yukarıda zikrettiğimiz gibi alışılmış bir şekilde geçmedi. Trump hala seçim kampanyasındaymış gibi yaşamaya devam etti ve hiç durmadı. Daha da fazlası başkan, atama meseleleri ile de çok ilgilenmedi. Örneğin 2 yıldan fazla bir süredir yönetimde olmasına rağmen devlet içerisinde hala birçok pozisyon atama yapılmadığı için boş. Yakın bir zamana kadar 65 ABD büyükelçiliğinin başında bir büyükelçi yoktu, Dışişleri ile Savunma bakanlıklarında birçok önemli pozisyona hala bir isim atanmadı.
Başkan Trump ilk olarak kendisi tamamen; Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti, medya, Kongre, Savunma Bakanlığı, CIA, aralarında Dışişleri, Adalet gibi önemli bakanlıkların bulunduğu kurum ve bakanlıklar içerisindeki ABD “kurumsallığı” ile yüzleşen seçim kampanyasına odaklandı. Cumhuriyetçi Kongre üyelerinin muhalefetinin üstesinden gelmek için Yürütme Kararlarına dayanmak gibi kötü bir adeti başlatmış olan kişi bir önceki başkan Barack Obama olsa da, başkanlığının birinci ve ikinci yıllarında Cumhuriyetçiler hem mecliste hem de senatoda çoğunluğu ellerinden bulundursalar da Trump bunu daha da genişletti.
Sonuç olarak Başkan; yönetimde olduğu süre boyunca siyasi rakipleri ile kaçınılmaz olarak sürekli bir çatışma  ve medya ile gerçek bir savaş içerisinde oldu. ABD kamuoyunda bir kutuplaşma her zaman var olsa da kurumsallığın dışından gelmiş ve beyaz miliyetçi sağcı kesimlerin sözcüsü olan, iç ve dış politkilarını bu temele dayandıran Başkan da bunu kasten derinleştirmeye çalıştı.
Elbette daha başka detaylar da var. Ama ne Trump ve kişiliği ABD siyaset alanında yaşanan tek değişimdi ne de Mueller’in raporu yayınlanana kadar Rusya ile ilişkisi meselesi, kendisinin ilk başkanlık dönemine hakim olan tek meseleydi.
ABD politikasının değişen bir yüzü daha var. Bu değişim; Vermont Senatörü Bernie Sanders gibi bir kişiliğin ortaya çıkması ve ABD’de bir ilk olarak, büyük Amerikan şirketlerine, Wall Street temsilcilerine, New York’taki finans merkezine saldıran, bedava eğitim ve sağlık politikaları çağrısında bulunan “sosyalist” felsefesini ve kişiliğini açıklaması ile başlamıştır. Demokrat Parti içerisinde yaşanan yenilik ise adaylıklarını açıklayanlar ve aday olmayı düşündüklerini belirtenler ile birlite başkan aday adaylarının sayısının 22’ye ulaşmış olmasıdır.
Demokrat Parti içerisinde adaylığını ilk açıklayan isimlerden olan Sanders’in politikalarına oynamak isteyen çok sayıda ilerici de var. Demokrat Parti’den başkan adayı olduğunu açıklayan ilk isimler arasında; geçen seçimlerde Hillary Clinton’a karşı yarışında başarısız olan Sanders’in önde gelen destekçilerinden olan Elizabeth Warren de bulunuyor. Trump’ın kişiliği nasıl ki Cumhuriyetçi Parti’yi aşırılıkçı yönlerine dokunacak kadar sağa yakınlaştırmışsa Sanders’in kişiliği ve felsefesi de Demokrat Parti’yi sosyalizmden bahsetmeyi normal karşılayacak kadar sola yakınlaştırdı.
Kısacası seçim, ABD politik alanında var olan kutuplaşmanın bir yansıması haline geldi. 2016 yılında başlayan bu kutuplaşma hala devam ediyor ve eski ABD başkanı Barack Obama’nın 8 yıl boyunca yardımclığını yapan, Temsilciler Meclisi’nde uzun bir yasama ve siyasi deneyime sahip olan Joe Biden’in hem parti hem de ulusal düzeyde ılımlı kanadın temsilcisi olarak adaylığını açıklaması bile onu sınırlayamadı.
Bu erken aşamada 2020 başkanlık seçimlerini kimin kazanacağını tahmin etmek mümkün mü? Yanıt elbette hayır olacaktır. Bunun nedeni sadece siyasi durumu aydınlatmak için daha çok erken olması değil, aynı zamanda içeride kopan gürültü ve patırtının eşi benzeri görülmemiş derecede yüksek olmasıdır. Tek bildiğimiz terazinin tarihi kefesinin Beyaz Saray’daki mevcut başkan lehine ağır bastığıdır. Ekonomik durumun iyi olması da bu ağırlığı arttıran ve kesin olmaya yaklaştıran bir başka etkendir ki, şu anda ABD’de ekonomi çok iyi bir durumdadır. İşsizlik ve enflasyon en düşük seviyelerde iken gelirler ise yükselişini sürdürmektedir.
Tarihi dersler açısından durum böyle iken günümüzden çıkarılacak derslere baktığımızda ABD politik sahasındaki kutuplaşmanın da şu ana kadar Trump’ın lehine işlediğini söyleyebiliriz. Destekçileri; fanatik, aşırılık yanlısı ve  ABD’li liberal gruplardan usanmış bir durumda. Kendisi ile Rusya arasında yaşananlarla pek ilgilenmiyorlar. Demokrat Parti ise ilerici ve sosyalist adaylar arasında bölünmüş bulunuyor. Biden’e gelince başkan adaylığı konusunda pek de onurlu bir geçmişi bulunmadığını söylemeliyiz.
Bütün bunlar kaderin Trump’a ikinci bir dönem başkanlık şansı tanıyacağı anlamına mı geliyor? Bu sorunun yanıtı da olumsuzdur. Çünkü Rusya meselesi hala kapanmış değil. Demokratlar, hala bu konunun dillendirilmemiş yanlarını Temsilciler Meclisi’nde gündeme getirmeye çalışıyor. Öyle ki sonunda hem siyasi olarak suçlu bulunabilir hem de hakkında bir mahkumiyet kararı çıkabilir. Demokratların yeni hamlesi ise ABD Başkanı’nın vergi kayıtlarıdır. Oysa Demokratlar bu konuyu ne geçen seçimlerde ne de bugüne kadar hiç gündeme getirmemişlerdi. Trump ise eşi benzeri görülmemiş bir çaba ile vergi konusunun gelecek seçimlerde açılmaması için direniyor.