Halid Kıştini
Iraklı gazeteci - yazar
TT

Sandalyeler için rekabet etmek

Sandalye; sıradan bir evin, eski bir kulübenin, yönetim sarayının ve karar merkezlerindeki kurumlarda yer alan mobilyanın en önemli bir parçasıdır.
Bu yüzden farklı farklı şekillerde yapımına, süslenmesine ve boyanmasına ayrı bir özen gösterilir. Ancak yine de boş olduğunda bir değeri yoktur ve hiç kimsenin ilgisini çekmez. Kadın ya da erkek olsun bir insan tarafından doldurulmalıdır ki ilgi çeksin. İlle de bir insan oturmalıdır ki basit bir sandalye olmaktan çıkıp bir makama dönüşsün. Üzerine başka bir şey oturursa bir makama dönüşmeyip sıradan bir sandalye olmayı sürdürür. Her ne kadar bazı makam sahiplerinin insanlıktan çok uzakta oldukları görülse de bu böyledir.
Her halükarda makam; ileri gelenlerin, para ve şöhret tutkunlarının kendisi için rekabet ettikleri bir şeydir. Herkes bir makamın peşinde koşar. Bir devlet başkanı ya da imparatora ait olduğunda ise sandalye, tahta dönüşür. Aslında kendisi 4 ayağı olan aynı basit bir tahta sandalye olmasına rağmen ona ulaşmak, başkasının elinden almak, ele geçirip oturmak için kim bilir ne kadar kanlı ve şiddetli savaşlar yaşanmıştır.
İnsanın üzerinde oturmak için icat edilen birçok araç vardır. Örneğin; hasır, halı, şilte, kilim, yastık ve yaygı gibi. Ama bunlardan hiçbirine sandalyeye nasip olan heybet, vakar ve rekabet nasip olmamıştır.
Daha önce de belirttiğim gibi bir sandalye makam koltuğuna dönüştüğünde nice kadın ve erkek ona ulaşmak için birbirleri ile rekabet etmişlerdir. Batıda ve doğuda tarih, makamların peşinde koşanların ve onları elde etmek için rekabet edenlerin öyküleri ile doludur. Bu çılgınlığın doğu ülkelerimiz ile sınırlı olduğunu zannedenler yanılır. Batılıların da bu konuda birçok epik hikâyeleri vardır.
Elbette günümüzde, Batı’da yönetime ya da başkanlık makamına ulaşmanın seçimleri kazanmaya bağlı olduğu bilindiktir. Ama geçen yüzyılın başına kadar durum tam olarak böyle değildi. İngiltere Kralı V. George, hükümet başkanı seçimi başta olmak üzere devlet işleri ile ilgili birçok şeye karışırdı. İşte Lord Curzon’un başına da tam olarak bu gelmiştir. Lord Curzon kır evinde oturmuş, Kral’ın kendisini yeni hükümeti kurmak – ki bu hayatı boyunca hep gerçekleşmesini umduğu hayaliydi- ile görevlendirdiğine dair mektubunu getirecek olan Kral’ın sekreteri Lord Stamford’u bekliyormuş. Kahya odanın kapısını açarak biraz utanç ve mahcubiyet ile Kral’ın sekreterinin geldiğini bildirmiş.
Meğer Lord Stamford, Lord Curzon’a başbakanlık ile görevlendirildiğini bildirmek için değil Kral’ın fikrini değiştirdiğini ve başbakanlık görevini Stanley Baldwin’e vermeye karar verdiğini nazik ve mahçup bir dille açıklamak için gelmiş.
Peki, Lord Curzon’un çayını içtiği ve Kral’ın elçisinin gelmesini beklediği zaman dilimi içerisinde büyük heyecan yaşadığı olayda ne olmuştu da Kral, fikrini değiştirmişti? Lord Curzon ile yıldızları pek barışık olmayan Lord Arthur Balfour, onun başbakanlık makamına getirileceğini duymuş ve hemen bir arabaya binerek Buckingham Sarayı’na gitmişti. Kral ile görüşerek Lord Curzon’un bu görev için uygun olmadığını ve onun yerine bu makama Baldwin’in getirilmesi gerektiğine ikna etmişti. Nitekim istediği olmuş ve Lord Curzon’un, oturduğu yerde dudaklarını ısırarak kendisine herhangi bir yeni kabinede görev ve makam verecek birini beklemekten başka seçeneği kalmamıştı.