Meşal Sudeyri
TT

Bidat ve yenilik arasındaki fark

Üst düzey yetkililerden birinin meclisinde ‘bidat (yenilikçilik)’ hakkında bir sohbet gerçekleşti. İçlerinden biri, yeniliğin güzel bir şey olduğunu söyleyerek Hz. Ömer'in teravih namazına yönelik düzenlemesini örnek gösterdi.
Resulullah'ın (sav) her gece tekrar etmesinden ve böylece insanların onu farz sanmasından çekindiği için bu namazı yalnızca bir kez kıldığı ispatlanmıştır. Yetkili, şu düzeltme ile sohbete müdahil oldu: "Öncelikle, dinde güzel bidat diye bir şey yok, her bidat sapkınlıktır, her sapkınlık da ateşe götürür. Ama din dışında gerek iyi gerek kötü olsun, yenilik-yaratıcılık adında bir şey söz konusu. Hz. Ömer'in, insanları orada burada birer, ikişer ve beşer namaz kılarken görüp de onları tek bir imamın arkasında toplarken yaptığı şey yalnızca bir düzenleme işinden, içtihaddan öteye geçmez.
Bir başkası onun bu sözünü şöyle destekledi: Önceden dünyanın dört bir yanından Mekke-i Mükerreme’ye halklar geliyordu. Kabe'de farz ibadetlerden biri için ezan sesi yükseldiğinde namaz kılanların arkalarında saf tuttuğu başlıca dört imam olurdu. Şafiiler kendi imamları arkasında namaz kılıyordu. Aynı şekilde Hanefiler, Malikiler ve Hanbeliler de. Herkes kendi imamı arkasında namaza durup başkasını kabul etmiyordu. Kral Abdulaziz zamanına kadar bu şekilde devam ettiler.
Bu noktada yetkili bir kez daha söz alarak merhum Kral’ın bu ayrılığa razı olmadığını ve herkesi bir namazda tek bir imamın arkasında toplamayı istediğini belirtti. Bazılarının onun razı olduğu bir imamla gelmek istediğini zannetmesinden korkarak da farklı milletlerden Müslüman alimleri topladı ve onlardan ortaklaşa birini seçmelerini talep etti.
Aynı imam üzerine tercihte bulundular ve bu kişi Suudi değildi. Burada Kral’ın hoşgörüsü ve ileri görüşlülüğü ortaya çıkıyor. O gün bugündür namaz, tek bir imamın arkasında kılınır.
Bu meclisten başka bir yerde öğrendiğim bir olay ise şöyle: Adamın biri Mekke’de oturuyor, Cidde’de çalışıyormuş. Her gün iki şehir arasında git-gel yapıyor ve namazlarında cem ve kasr (iki namazı birleştirip rekât sayılarını azaltma) uyguluyormuş. Ona şaşırdığımı gördüğünde bana, “Mecmau’l-Fetava’de (12-267) merhum Şeyh İbn Baz’ın şu görüşünü okudum: "Yolcu, 16 fersahlık (80 km) yolda ister deve isterse de araba, gemi veya uçakla yolculuk yapsın cem ve kasr uygulama hakkına sahiptir." Sürekli yolculuk halinde olduğum için Ramazan ayında iş günleri oruç tutmayıp haftanın perşembe ve cuma günlerini oruçlu geçiriyorum. Çünkü o günler çalışmıyorum ve Mekke’deki evimde oluyorum” dedi.
Benimle olan konuşmasını şu hadis-i şerif ile sonlandırdı: Allah, farzların yerine getirilmesini istediği gibi ruhsatların da kullanılmasını ister.