Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Tunus'taki değişim rüzgarları hangi yöne esiyor

Muhammed Buazizi’nin 2010’un Ocak ayında fitilini ateşlediği ve gözlemcilerin Arap Baharı’nın başlangıcı saydıkları Yasemin Devrimi ile -kendisini yeni bir başlangıç olarak tanımlayanlara göre- İkinci Tunus Cumhuriyeti kuruldu.
Devrimin başarılı olmasının ardından Tunus halkının beklentileri, eski anayasanın kusurlu yanlarını ortadan kaldıran yeni bir anayasa hazırlamak ve Bin Ali’nin eski rejiminin yeniden üretilmesini önleyecek bir siyasi rejim kurmak. Zira bunlar gerçekleşmeden devrim ateşini yakmanın bir anlamı olmayacaktı.
Gerçekten de 2014 yılının Aralık ayında, cumhurbaşkanının temsil ettiği yürütme organının otoriteyi ele geçirmesini, yasama organının rolünü ikinci plana atmasını engellemeyi amaçlayan kurallar ve kısıtlamalar içeren yeni bir anayasa hazırlandı. Bu anayasada bazı demokratik değerler ve insan hakları da vurgulandı.
Yeni anayasa çerçevesinde 2014 yılında cumhurbaşkanlığı seçimleri ile genel seçimler yapıldı. Bu seçimlerin siyasi sonuçları, el-Baci Kaid es-Sibsi liderliğindeki Nida Tunus Partisi’nin mecliste dikkat çekici bir mevcudiyet sağladı. Nida Tunus Partisi toplamda 217 sandalyeden oluşan mecliste 86 sandalye elde ederken Raşid Gannuşi liderliğindeki Nahda Hareketi ise 69 sandalye elde etti.
2014’ün Ocak ayında ise el-Baci Kaid es-Sibsi cumhurbaşkanı seçildi. Sibsi’nin bu yıl hayatını kaybetmesinin ardından 15 Eylül’de düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunun sonuçları ise herkes için büyük bir şok ve süprizdi.
Yüksek Seçim Komisyonu’na adaylıklarını bildiren 26 adayın arasından bağımsız aday Anayasa Hukuku Profesörü Kays Said yüzde 18,4 oy oranı ile birinci olurken ikinci sırada yüzde 15,5 ile Tunus'un Kalbi Partisi lideri el-Karvi yer aldı. Bu 2 aday seçimlerin ikinci turunda birbileri ile yarışacaklar.
Bu seçim sonuçları; eski Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki, Nida Tunus Partisi’nin liderlerinden olan ama daha sonra partiden ayrılıp Yaşasın Tunus Partisi’ni kuran Başbakan Yusuf eş-Şahid, eski başbakanlar Mehdi Cuma (Tunus Alternatifi Partisi) ile bağımsız Hammadi Cibali, Tunus Meclis Başkan Yardımcısı Abdulfettah Moro,  Abir Musa (Özgür Anayasa Partisi) ve birçok eski bakan gibi büyük politikacıları ve partili isimleri için tam bir hayal kırıklığıydı.
Belki de en ağır ve şok edici yenilgiyi alan isim, 2014 seçimlerinde merhum cumhurbaşkanı es-Sibsi ile birlikte ikinci tura kalan ve 2011-2014 yılları arasında geçici cumhurbaşkanı olan Munsif Merzuki.
2014 seçimlerinde yürüttüğü seçim kampanyası sırasında Merzuki, Sibsi’nin seçilmesi halinde –kendi görüşüne göre- ülkeyi sıfır noktasına geri götüreceğini, onunla birlikte eski rejimin geri döneceğini ve Tunus’un devrimden sonraki 3 yıl boyunca elde ettiği kazanımları kaybedeceği konusunda uyarmıştı.
Merzuki ayrıca aday olmasının nedeninin cumhurbaşkanlığı makamına oturmak olmadığını da eklemişti. Buna rağmen 2019 seçimlerinde de aday oldu ve oyların yalnızca yüzde 2,97’sini alabildi.
Merzuki’nin başına gelenler, Tunus seçmeninin eski politikacıklara ve partili isimlere güvenini kaybetmesinin ardından ne kadar büyük bir değişim geçirmiş olduğunu gösterdi. Bu yüzden Tunuslu seçmenler seçimlerde -bir Fransız gazetesinin ifadesi ile- Tunus siyasi sahnesinde ilk sıralarda yer almayan adayları seçtiler. Nitekim hiç kimse bu 2 ismin birinci turu geçip ikinci tura kalacaklarını tahmin etmiyordu.
Seçimlerin birincisi olan Kays Said, bağımsız  bir aday ve anayasa hukuku profesörü. Siyasi bir partisi ya da seçim kampanyasında kendisini destekleyecek medya araçları yoktu. O'nun sadeliğini, eşsiz eğitim metodunu, insanlar ile iletişiminde halk dili yerine fasih Arapçayı kullanmaya özen göstermesini seven öğrencilerinin dışında seçmenler tarafından çok tanınmıyordu.
Kays Said, Zeynelabidin bin Ali rejimine karşı ayaklanan marjinalleştirilmiş gençliğin çerçevesiydi.
Bu da seçim kampanyasında onları görevlendirmesine ve güvenmesine yol açtı. Gençlerin yanısıra Said,  düşüncelerini tanıtmak için yerel medya araçlarına ve verdiği röportajlara güvendi.
Birçokları onu, Arap seçimlerinde ilk kez kullanılan ve televizyonlarda yayınlanan seçim münazaraları aracılığıyla tanıdı.
Bu sayede seçmenler, merhum Cumhurbaşkanı es-Sibsi döneminde Tunus’ta oldukça tartışılan miras meselesinde Kur’an’ın hüküm bildirmiş olduğu bir konuda içtihat yapılamayacağı gibi İslam hukuku ile ilgili görüşlerini ve muhafazakar eğilimlerini tanımış oldular.
Yine bu şekilde idam cezasını savunduğunu ve  Sibsi’nin cumhurbaşkanının yetkileri açısından 2014 anayasası ile ilgili şikayetlerini desteklediğini de öğrenmiş oldular.
Seçimlerin ikinci turunda Said’e karşı yarışacak olan ikinci isim ise Nebil el-Karvi. Kendisi Kays Said’in aksine Tunus’un en büyük işadamlarından biri olduğu için hem siyasi hayatın belkemiği olan paraya hem de bir televiyon kanalına ve siyasi partiye sahip bir isim.
Ancak bu seçimler, Tunus’un tarihinde ilk kez karşı karşıya kaldığı bir sorunu da ortaya çıkardı.
Bu sorun; hakkındaki kara para aklama ve vergi kaçırma suçlamaları nedeniyle tutuklu bulunsa da birinci turda yüzde 15,58’lik bir oy oranı elde ederek ikinci tura katılamaya hak kazanan el-Karvi’nin tutukluluk durumuna ilişkin hukuki ve anayasal sorunun nasıl çözülebileceğine ilişkindir.
Burada ilginç olan Tunus yargısının seçim kampanyasına başlamasından 10 gün önce el-Karvi hakkında tutuklama karar vermiş olmasına rağmen Tunus Yüksek Seçim Komisyonu’nun Karvi’nin eşine televizyonlarda yürütülen münazaralara katılma izni vermesi. Daha da ilginci ise Tunus seçmeninin kendisine oy  vererek ikinci olmasını sağlaması.
Dünyadaki birçok anayasa gibi Tunus anayasası da, “Hakimiyetin kaynağı millettir ve sanık suçu kanıtlanana kadar masumdur” ilkelerini içeriyor. Ortada Karvi’yi bu suçlardan mahkum eden bir mahkeme kararı da yok.
Buradan yola çıkarak, Yüksek Seçim Komisyonu’nun Karvi’nin aday olmasına, eşi aracılığıyla seçim kampanyasını yürütmesine, programını ve düşüncelerini seçmenlere sunmasına izin vererek çok iyi yaptığını söyleyebiliriz. Bu sayede Yüksek Seçim Komisyonu gerçekten de devletin diğer kurumlarından bağımsız olduğunu kanıtladı. Bu olay, Zeynelabidin bin Ali döneminde yaşansaydı şüphesiz Yüksek Seçim Komisyonu bağımsızlığını kanıtlamakta zorlanırdı.
Karvi’nin tutuklanması meselesi birçok hukuki ve anayasal sorun ortaya çıkardı. Bu sorunlar 2 varsayımdan ötürü çok önemli: Bunlardan biri rakibi Kays Said’in ikinci turda seçimleri kazanması durumunda el-Karvi ve destekçilerinin, adaylar arasındaki fırsat eşitsizliği nedeniyle Said’in kazandığını ve bunun anayasa ve hukuk devletine aykırı olduğunu ileri sürerek seçim sonuçlarına itiraz etmeleri.
Bu durumda seçim sonuçlarını iptal eden bir kararın alınması mümkün mü? Bu nedenle, Yüksek Seçim Komisyonu bu tehlikeyi ortada kaldırmak için başkanı Nebil Bifun aracılığıyla sulh ceza hakimine fırsat eşitliği ilkesi çerçevesinde el-Karvi’nin seçim kampanyasını yürütmesine izin verilmesi talebinde bulundu.
Şüphesiz bu hukuki ve anayasal tartışmanın, 2014 anayasasında kendisine yer verilen ama ilginçtir ki o günden bu yana daha üyeleri atanmayan Anayasa Mahkemesi tarafından çözülmesi gerekiyor.
Aynı şekilde gerek yürütme organları içerisinde gerekse de yürütme ve yasama organları arasında dengenin sağlanması için yeni anayasanın gözden geçirilmesine ihtiyaç olduğu da kesindir. Çünkü anayasanın yürütümede iki başlılığı benimsemesi (Cumhurbaşkanı-Başbakan) ve ikisinin de bazı alanlarda diğerinin yetki alanına müdahale etmesi merhum Cumhurbaşkanı es-Sibsi ile Başbakan’ı Yusuf eş-Şahid arasında anlaşmazlıkların başgöstermesine neden olmuştu. Aynı şey yürütme ve yasama organları arasındaki ilişki için de geçerlidir.
Nitekim bu ilişki, siyasi sistemi açık bir şekilde parlamenter olarak tanımlamasa da meclise daha fazla yetki vermektedir.
Devam edecek...