Cemil Matar
Mısırlı düşünür ve yazar
TT

1989: İstisnai bir yıl

Meclisimize katılan bu kişi ile daha önce hiç karşılaşmamıştım. Konuşma şekli farklıydı. Konuşurken acele ediyordu. Aşıktı. Aşkını hep elinde taşıyor ve bir an bile ondan ayrılamıyordu. Düşüncelerini ifade etme konusunda ona güveniyordu.
Birçoğumuz az yada çok onun gibi telefonumuzun aklına bağımlıyız ve hepimiz onsuz ne yapacağımızı bilmiyoruz.
Doğum yılını sorduğumda 1989 dedi. Durum şimdi anlaşıldı.
Elbette bizden farklı olmalıydı. 30 yaşındaki bu adam, küresel siyasi gelişiminde çağdaş tarihin en uzun dönemi olabilecek bir geçiş döneminin ilk kıvılcımının görüldüğü yılda doğduğunun henüz farkına varamamıştı.
Ben ve benim kuşağımdan birçok kişi bu geçiş dönemi yaşıyor olsa da birçoğumuz halen ondan önceki döneme özlem duyuyor.
Kendimize kimlikler biçtiğimiz, bir gün gerçek yaşını ve zalim yüzünü bizden gizlemeyi bilen küreselleşme rüzgarlarının esip onları elimizden aldığı o günleri özlüyoruz. Küreselleşme, çocuk masallarındaki süpürgeli cadılar gibi karşımıza çıkıp bizleri ve hayallerimizi de uçan süpürgesine aldı. Ama ilk dönemeçte bizleri aşağı bıraktı.
***
Bu değişen dünyada iktidar adamları –bunlar devlet adamlarından farklıdır- liberal demokratik yöntemlere bağlı kalarak ülkelerini yönetmekten ve siyaset yapmaktan aciz kalacaklarını  keşfettiler. İddialarına göre bu acziyet çoğu zaman bütün türleri ve düzeyleri ile demokrasiye kadar uzanıyordu. Bu yüzden yönetim şekilleri de  yönetime ulaşma yolları da farklılaştı. Liberal demokratik uygulamalar ve onlara bağlı olmak artık geçiş dönemindeki yönetici sınıfının arzu ettiği bir yol olmaktan çıktı. Aynı zamanda bu sınıf, bütün renkleri ile sosyalizm düşüncesine, ilerleme deneyimimizin bir aşamasında Arap dünyamıza egemen olan milliyetçi düşünce gibi büyük düşünceleri yücelten geleneğe bağlı olmayı da bıraktı. Günümüzde hiçbir Arap yöneticisinin, seçimlerde daha fazla oy almak ya da halkın sempatisini kazanmak için bir umut, hedef ya da metot olarak Arap milliyetçiliği düşüncesini gündeme getirme riskini alacağını zannetmiyorum.
Sosyalizm ideolojisinin kullanımı ise Batılı ülkelerde bile çoğu siyasi söylemde uzun süredir yasaklanmış bulunuyor.
Ne ilginçtir ki bunun tek istisnası var o da ABD. İçeriği Mao’nun sosyalizm anlayışından tamamen farklı olsa da Çin de hala geçerli. Ancak yine de içinde bulunduğumuz geçiş döneminin, ABD başkanlık adaylarından senatör Sanders’in sosyalist akımının işine yarayacağından emin değilim. Özellikle de ABD siyasi hayatında taciz, kadınların güçlendirilmesi, eşcinsellerin hakları ve kürtaj hakkı gibi konuların tekrar ilk sıralarda yer almaya başladığı göz önüne alınırsa. Bu meselelerin hepsi, ABD siyasetinde finansman  ve destek toplama konusunda  en büyük paylara sahip olan ve ilk sıralarda yer alan meseleler.
Politika tarihinde 1989 gibi tek başına tarihin yüzünü değiştiren başka bir yıl olduğunu hatırlamıyorum. Nitekim bizlere katılan gencin kendisi bu yılda yaşanan olayların arkasında bırakmış olduğu kaderin iyi bir kanıtıydı. Karşımızda doğduğundan beri benimsemiş olduğu ve şu an içinde bulunduğu duruma gelmasini sağlayan kimliğin önceliklerinden tatmin olduğundan tam anlamıyla emin olamayan bir genç vardı.
Batıda da benzerlerine rastlamıştım. Elbette en yeni teknolojilere ve hayranlık uyandıran icatlarına bağlı gençleri kastediyorum. Birçoğu politikacılardan nefret ediyor ve beyaz tenini ve sarı saçlarını yücelten hareketlere ilgi duyuyor. Yine dünyanın başka bölgelerinde olduğu gibi Batıda birçokları cinsel gerçekliğini ya da kendisine yeni bir tanım sunacak birini arıyor.
Dünyanın her yerinde bir cinsiyetten diğerine geçmekle meşgul ya da ikisi bir arada olmakla uğraşan birçok insan var. Bu konunun, birçok ülkede gelir dağılımı arasındaki uçurum gibi sorunların kaplaması gereken alanlar kadar alanı kaplamayı nasıl başardığını şu ana kadar hala bilmiyorum.
20. yüzyılın ikinci yarısının en ünlü yıllarından olan 1989 yılında, Dayanışma Hareketi Polonya seçimlerini kazandı ve Moskova da bunu siyasi bir zafere çevirmesine izin verdi. Romanya’da devlet başkanı Çavuşesku devrildi. Onun hemen arkasından da rejiminin dayanakları çöktü, oluk oluk kan aktı ve şiddet ülkeye egemen oldu. Berlin’de inşa edilmesi ile küresel sistemin 2 kutbu arasında 30 yıldan fazla sürecek Soğuk Savaş’ başlatan duvar yıkıldı. Balkanlarda, küresel sahadaki bağımsızlığı ile Batı ile Doğu arasındaki çatışmanın sınırını belirlemeye katkıda bulunan Yugoslavya dağıldı. Yine aynı yılda Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekilişini tamamladı. Hemen sonrasında ise günümüze kadar devam eden ve muaazam servetlerin harcandığı Afgan iç savaşı başladı. Buna ek olarak; bu yılın başında Budapeşte’de bir devrim yaşandı. Bu devrim, Gürcistan’da yaşanacak bir başka devrimi tetikledi. ABD Başkanı Reagan, dünyanın tam anlamıyla suskun kaldığı Panama’yı istila etme ve devlet başkanını ABD yasalarına göre yargılanması için ABD’ye getirme kararını açıkladı.
Yine bu yıl, Şili’de kendisini devirenler tarafından General Augusto Pinochet’in devrildiği açıklandı. 30 yıl sonra Başkan Trump’ın belirlediği niteliklere göre en güçlü adamlardan biri olan Pinochet’in devrilmesini, Latin Amerika’nın büyük bir bölümünde bir fırtına takip etti.
Bu fırtına, 30 yıl sonra yolsuzluk ve diktatörlük konusunda az da olsa bir şeyleri değişmesini sağlayan geçiş hareketinin başlamasına katkıda bulundu. Sudan’da General Ömer el-Beşir darbeyle yönetime geldi. Birkaç ay önce bir deneme devrim ile sona eren 30 yıl boyunca yönetimde kaldı.
Ülkelerine birkaç yıl gibi kısa bir sürede olağanüstü bir ekonomik atılım yaşatan binlerce vatandaş, Pekin’de özgürlük talebi ile sokaklara döküldü. Ancak yönetimden istediklerini alamadılar hatta Çin Komünist Partisi’nin kendilerine dayattığı anlaşmayı kabu etmek zorunda kaldılar. Bu anlaşma, Çin'i uluslararası zirveye taşıyan geniş atılımı gerçekleştirdi. Ama aynı zamanda Çin’de hatta dünyada liberalizm, insan hakları ve sivil toplum kuruluşlarının yaratıcı rolüne muhalif bir karşı konulamaz akımı destekledi.
Bu istisnai yıl insanlığa, hak ettiği güven ve huzuru tadamadığı 30 yıl bıraktı. Bu yıllar içerisinde büyük değişimler ve birçok küçük değişim yaşandı. Şurada ya da burada yaşanan değişimler yaşandı.
Özellikle teknoloji ve elektronik ağlarda yaşanan büyük bir devrim gerçekleşti.
Çin yükselirken ABD geriledi.
Arapların bu dönemin tarihinden çıkmaya yaklaştıklarına dair işaretler görüldü. Ancak bütün bunlara rağmen ne küresel sistem yeni bir küresel sisteme geçebildi ne de 1989 öncesinde var olan ideolojilerin yerini onların değerinde ve kapsayıcılığında ideolojiler alabildi.