Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Riyad Anlaşması ve Yemenli tarafların barıştırılması

“Riyad Anlaşması: Suudi Arabistan diplomasisi için tarihi bir an” başlıklı son yazımızda Suudi Arabistan’ın, 2 ay devam eden müzakareler boyunca Yemen meşru hükümeti ile Güney Geçiş Konseyi’ni uzlaştırmak için harcadığı çabayı ele almıştık. Bu çabanın, tarafların temsilcilerinin 5 Kasım 2019’da Riyad Anlaşması’nın imzalaması ile sonuçlandığını ifade etmiştik.
Yemen meşru hükümeti ile Güney Geçiş Konseyi arasındaki en büyük anlaşmazlık noktalarından biri, meşru hükümetin 3 referans kaynağına (1967 Arap-İsrail savaşından sonra Hartum’da düzenlenen Arap Zirvesi’nde kabul edilen “3 Hayır” hatırlatan) bağlılık meselesidir. Meşru hükümetin bağlı kaldığı bu 3 referans kaynağı: Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) girişimi ve uygulama mekanizmaları, Kapsamlı Ulusal Diyalog kararları, 2216 sayılı BM kararı ve ilgili kararlardır.
Cumhurbaşkanı Hadi liderliğindeki meşru hükümetin, KİK girişimi ve uygulama mekanizmalarına bağlı kalmak istemesi doğal ve meşru. Çünkü eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’i, başkanlık görevinden vazgeçip Yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ile sonuçlanan yeni seçimler düzenlemeye (zorlamış demeyelim de) iten bu girişimdi.
Güney tarafının itiraz ettiği nokta ise Ulusal Diyalog Kararları. Her ne kadar bu kararlar, eski devlet başkanının dönemiyle karşılaştırıldığında Güney’in bazı meşru taleplerini onaylasa da Yemen tarafı, sınırlı olmasına karşın kendisini tam bir kanaatle kabul etmemişti. Nitekim Husiler, Ulusal Diyalog kararlarını imzalamadılar ve eski devlet başkanı ile ittifaklarından faydalanarak Aden ve diğer güney bölgelerine saldırdılar ve zorla işgal ettiler. Böylelikle Salih’in 1994’te yapmış olduğunu tekrarlamış oldu. Eski Devlet Başkanı Salih, yardımcısı Ali Salim el-Beidh ile birlikte Ürdün’de Kral Hüseyin bin Talal’ın arabuluculuğunda mutabakat zaptı imzalamış ancak  2 ay sonra 1994 yılının mayıs ayında Güney’e savaş açmıştı.
Bu anlaşmada Suudi Arabistan diplomasisinin tecrübesi, Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman ve Yemen Büyükelçisi Al-Cabir’in 2 taraf arasında gerçekleştirdikleri görüşmeler maratonu ile somutlaştı. Bu görüşmelerden önce de Prens Halid bin Selman ile Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed arasında yoğun istişareler yapıldı. Bütün bunlar, Riyad anlaşmasının maddeleri üzerinde uzlaşmaya varılması ile sonuçlandı. Buna ek olarak, Yemen’de Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu’nun, meşruiyeti yukarıda zikredilen 3 referans kaynağı konusunda destekleyeceği ifadesinin anlaşma metninde yer almasını sağladı. Her 2 tarafın söz konusu 3 referans kaynağına bağlı kalacaklarını bildirdiklerini ve bunun çok önemli olduğunun belirtilmesiyle yetinilmeyip bu ifadenin anlaşma metninde yer alması oldukça önemli. Çünkü Ürdün’de “Anlaşma ve sözleşme belgesi”  imzalandığında bu yapılmamıştı.
Bu 3 referans kaynağına yapılan yeni ekleme ise anlaşma metninde Yemen’de Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu’nun 2216 sayılı BM kararına bağlı kalacağına işaret edilmesi. Bunun hemen akabinde de Riyad Konferansı kararlarına bağı kalacağı ifadesine yer verildi.
2216 sayılı BM kararı ile Riyad Konferansı kararlarının birbirine bağlanması sebepsiz değil. Zira 14 Nisan 2015’te Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu 2216 sayılı BM kararında Güvenlik Konseyi’nin, “KİK’in Yemen Cumhurbaşkanı’nın talebi üzerine, Yemen’de siyasi geçiş sürecine verilen desteği sürdürmek, BM’nin arabuluculuğunda yürütülen müzakareleri desteklemek ve tamamlamak amacıyla Riyad Konferansı’nı düzenlemeyi planlamasını” memnuniyetle karşıladığı ifade edildi.
Riyad Konferansı gerçekten de 17-19 Mayıs 2015’de düzenlendi. Bütün siyasi, sosyal ve ulusal güçler bu konferansa katıldı. Konferansın başında, Yemen’i 30 yıl yöneten rejimin yolsuzluğunun, 1994 yılından itibaren ülkeyi çatışma ve savaşlara sürüklediği ve bunların gerek Kuzey gerekse Güney’i etkilediği belirtildi. Bu durumun, siyasi krizin büyümesine, 2007 yılında barışçıl Güney Hareketi’ne ve 2011’deki barışçıl genç-halk devrimine yol açtığı dile getirildi.
Riyad Konferansı kararları içinde belki de en önemlisi, orjinal taslak metinde ifadelerini düzenleme onuruna sahip olduğum 2’inci maddenin 7’inci fıkrasıdır. Bu düzenleme kapsamlı tartışmaların ardından kabul edildi ve şu şekildeydi: “Yemen’in bütün meselelerinin özellikle de temel mesele olduğu için Güney meselesinin bir çizelgeye bağlı olarak ele alınmasının gerekliliğinin altını çiziyoruz. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye uygun olarak ve Güney meselesine ilişkin çözüm ve güvenceleri ile Kapsamlı Ulusal Diyalog kararlarına uyacak şekilde halkın siyasi statüsünü belirleme hakkına sahip olduğu vurguluyoruz”. Bunu ve anlamını açıklamaya gerek yok. Uluslararası anlaşmaların ulusal anlaşmalardan daha üst bir konumda yer aldığına işaret etmek yeterlidir.
2015 Riyad Konferansı kararlarının 3’üncü maddesi, 2019 Riyad Deklarasyonu’nun askeri ve güvenlik düzenlemeleri hakkındaki 1’inci ve 2’inci ekleri ile bir kez daha onaylandı. Bu madde, ordu ve güvenlik kurumlarının vatanseverlik ve profesyonellik temelinde tesis edilmesine başlanmasını şart koştu. Kuruluş aşamasında söz konusu kurumlarda üst komuta düzeyinde temsil oranın %50 Güney ve %50 Kuzey şeklinde olması koşulunu getirdi.
Bir diğer önemli madde 4’üncü fıkra yer alan ilkedir. Bu fıkrada, Riyad Deklarayonu’nun (Riyad Belgesi), 2216 sayılı BM kararına bağlı kalacağı belirtildi. Bu ikisi, gelecekte BM himayesinde gerçekleştirilecek müzakerelerde aşılması mümkün olmayan çıta sayıldı.
Ayrıntılara girdiğim ve lafı uzattığım için özür dilerim ama bu, 2019 Riyad anlaşmasını anlamak için önemli.
Anlaşmanın 2’inci ve 3’üncü ekleri, anlaşmanın tarafları olan meşru hükümet ve Güney Geçiş Konseyi’nin takip etmesi gereken adımları açıklamakla yetindi. Buna göre 2019 ağustos ayının başında hareket eden ordu ve güvenlik güçlerinin (meşru hükümetin bazı tarafları bunu “darbe” olarak adlandırmıştı) bütün unsurları ve silahları ile eski mevzilerine dönecek. Bu güçlerin yerini, anlaşmanın imzalanma tarihinden itibaren 15 gün içinde tüm şehirlerdeki yerel yönetimlere bağlı güvenlik güçleri alacak. Anlaşma ayrıca alınan kararların uygulanması için takvimler de belirledi ancak burada hepsine yer vermemiz zor. Bu nedenle siyasi olarak Cumhurbaşkanı Hadi’nin, Riyad anlaşması ve maddelerinin sahada uygulanması için bütün devlet organlarına ve farklı kurumlarına hemen çalışmaya başlama direktifi verdiğine işaret etmemiz yeterlidir.
Nitekim mevcut Başbakan Muin’in, lojistik nedenlerle Riyad anlaşmasında yer alan tarihten daha geç olsa da Aden’e yönelmesi bekleniyor. Meşru hükümet ve Geçiş Konseyi’nden eşit sayıda bakanlardan kurulacak gelecek hükümette yer alabilecek isimler şimdiden sosyal medyada dolaşmaya başladı. Hükümette görev alacak bakanların sayısının 24’ü geçmemesi ve Cumhurbaşkanı Hadi’nin hükümeti kurmakla görevlendireceği ismin kim olduğu gibi konular tartışılmaya başlandı.
Anlaşma hükümette görev alacak isimlerle ilgili de bazı şartlar belirledi. Örneğin; hükümet üyelerinin dürüstlüğü, yetkinliği ve uygun deneyime sahip olmakla tanınan, Aden, Abyan ve Şebva olayları sırasında çatışmalara ve provokasyonlara katılmayan kişilerden seçilmesi gibi. Bu da ağustos olaylarına katılan meşru hükümetin azımsanmayacak kadar bakanının ve yine Geçiş Konseyi’nde, Güney’deki olayların patlak vermesinde rol oynayan lider kişilerin uzaklaştırılacakları anlamna geliyor.
Anlaşmanın en güzel ve dikkat çekici yönü ise hükümette görev alacak kişiler için belirli kriterler belirlemesi. Bunların başında da dürüstlük ardından yetkinlik ve deneyim geliyor. Nitekim bu kriterler, Lübnan ve Irak’taki halk hareketlerinin de ortak talepleri. Her 2 ülkede de protestocular, ülkede durumun kötüleşmesine ve olayların patlak vermesine yol açan nedenlerden biri olan yolsuzluğa bulaşmamış yeni isimlerin göreve gelmesini talep ediyorlar.
Suudi Arabistan diplomasisi ile Cumhurbaşkanı Hadi’nin Yemenli tarafları yeniden barıştırmaya verdikleri önem, anlaşmanın bütün zorluk ve engeller karşısında başarılı olmasına yardımcı olacaktır.
Aynı şekilde Riyad anlaşmasının, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın açıkladığı gibi gelecekte daha geniş uzlaşıların ve Yemen krizinin diğer tarafları ile başka anlaşmalar imzalanmasının önünü açması da umut ediliyor. Bunu da bir başka yazıda ele elacak ve Riyad anlaşması ile muhtemel diğer anlaşmalar arasındaki organik ilişkiden bahsedeceğiz.