Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

İran’ın sembolik yanıtından sonra savaş uzaklaştı mı?

Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin tasfiyesi gibi büyük bir operasyonun akabinde dünyanın tamamı İran’dan bir karşılık geleceğini tahmin ediyordu. Herkes olası bir karşılık olup olmayacağını değil bu karşılıktan sonra ne olacağını soruyordu.
Bu sorunun yanıtını İran’ın karşılığının boyutunun ve kapsamının belirleyeceği aşikar. Diğer bir deyişle, eğer karşılık Washington’a göre “makul”  seviyede kalırsa, belirlemiş olduğu ve Başkan Donald Trump’ın bazılarını saydığı kırmızı çizgileri aşmazsa gerilim en azından şimdilik azalabilir. Kaosu önlemek ve sonuçları belirsiz bir savaşa sürüklenmeyi önlemek için hummalı uluslararası çabaların önü açılabilir.
Irak’taki iki ABD üssüne İran füzeleri ile düzenlenen saldırıya Washington’un verdiği tepkiler, ABD yönetiminin bunları görmezden gelme eğiliminde olduğunu doğruladı.
Bu saldırıyla ilgili ilk raporları aldıktan hemen sonra Başkan Trump’ın, “Her şey yolunda” tweetini atması ve bunu dünkü açıklamalarında vurgulaması da böyle bir eğilimde olduğuna işaret etti. Son saldırının, ABD saflarında can kayıplarına yol açmaması, ABD çıkarlarını veya müttefik ülkeleri hedef alan geniş çaplı bir saldırı olmaması Trump idaresine manevra yapma imkanı verdi. İran’a saygınlığını ve onurunu koruma fırsatı verirken, ABD’ye de gerilimi daha da yükseltmekten kaçınmak için karşılık vermeme olanağı tanıdı.
İran’ın sert ve sarsıcı bir karşılık tehdidinde bulunduğu doğru ama füze saldırısı “sembolik” ve ABD ile açık bir savaşa götürmeyecek şekilde hesaplanmış görünüyordu.
Bu saldırıda yaklaşık 22 füze kullanılması, bunların 17’sinin Irak’taki en büyük ABD üssü olan Anbar’daki Ayn el-Esed askeri üssünü, geri kalanının Erbil’deki bir üssü hedef almasına karşın verdiği zarar sınırlıydı. Bağdat ve Washington’a göre bu saldırılar, can kaybı yol açmadı ve yalnızca maddi zarar vermekle yetindi. Zira ABD ve Irak’taki diğer uluslararası güçler, bu saldırıdan önce askerlerini yeniden konuşlandırmış ve savunmalarını güçlendirmişlerdi. Bu da, can kayıplarının yaşanmamasına katkıda bulundu.
İran’ın operasyondan sonra ilki beklenen ve içeri dönük gerilimi yükselten diğeri diplomatik ve dışarıya özellikle de Trump’a yöneltilmiş iki dil kullanması epey dikkat çekiciydi. "Rehber" Ali Hamaney füze saldırılarını, “ABD’ye atılmış bir tokat” şeklinde niteledi. Bunun bir “ilk karşılık” olduğunu ve ABD kuvvetleri bölgeden ayrılana kadar başka karşılıkların olacağını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de onunla aynı çizgiyi takip etti. ABD’nin Süleymani’nin elini kestiğini –medyada yayınlanan fotoğrafa atıfta bulunarak- İran’ın da buna ABD’nin bölgeden ayağını keserek karşılık vereceğini belirtti.
Öte yandan, Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ise, Trump’ın favori platformu Twitter’dan yaptığı paylaşımda daha ılımlı bir dil kullandı. İran’ın BM Antlaşması’nın 51. maddesi uyarınca kendini savunma çerçevesinde eşit önlemlerle karşılık verdiğini ifade etti. Ayrıca ülkesinin gerilimi tırmandırmaya veya savaş çıkarmaya çalışmadığını ancak herhangi bir saldırganlığa karşı kendini savunacağını yineledi. Zarif’in kullandığı en dikkat çekici ifade, “saldırılar tamamlandı” ifadesi oldu.
Bu ifade, İran’ın gerilimi yatıştırmak istediğinin açık bir işareti gibi göründü. Kuşkusuz Washington ve ilgili diğer başkentler de bu işareti yakaladı.
Bir İranlı yetkilinin Reuters haber ajansına yaptığı açıklamalara göre, Tahran Süleymani’nin öldürülmesinden sonra hazırlamış olduğu 13 muhtemel senaryo arasından en hafif ve en kolay olanı seçti.
Bu da, gerilimi tırmandırmaktan kaçınma arzusununda olduğunu gösteriyor. Çünkü İran, açık savaş riskini almak isteseydi verebileceği en sert karşılığı vermeyi seçerdi.
Nitekim ABD Savunma İstihbarat Örgütü DIA, Aralık ayında hazırladığı raporda İran’ın üç askeri yeteneği olduğunu belirtmişti: Büyük hasar verebilecek büyük füze kapasitesi. Hürmüz Boğazı’nda seyrüseferi ve petrol tankerlerini hedef almakta kullanabileceği deniz kuvvetleri. Geçmişte Tahran’ın müttefiklerinin düzenlemekle suçlandığı saldırılar gibi gizli terör saldırıları kapsayan ve uzak bölgelere uzanan yatay bir savaşta kullanabileceği müttefik Şii milis güçleri.
Tahran “en kolay senaryo” olan Irak’taki iki ABD askeri üssüne düzenlediği füze saldırısı ile yetinirse Süleymani’nin tasfiyesinden kaynaklanan tıkanıklığı giderilebilir.
Hatta nükleer anlaşmayı kurtarmaya ve Washington-Tahran rasında arabuluculuk yapmaya çalışan Fransa gibi diğer taraflara yardımcı olabilir. Fakat Tahran’ın, bazılarının korktuğu gibi sonrasında daha büyük ve daha zarar verici operasyonlar düzenlemeyi seçmesi, kaçınılmaz bir geniş çaplı savaş anlamına gelecek. Çünkü özellikle başkanlık seçimlerinin yaklaştığı bir dönemde Trump, ABD vatandaşlarının ölümüne neden olabilecek herhangi bir saldırının sorumluluğunu kaldıramaz.
İran tehdidi altında bölgeden çekilmek zorunda kalmış gibi görünmenin sonuçlarına katlanamaz. Trump her zaman İran ile gerilimi tırmandırmaya eğilimliydi. Süleymani’nin tasfiyesi de nükleer anlaşmadan çekilmek veya yaptırımları ağırlaştırmak olsun İran’a yönelik baskıyı sıkılaştırma stratejisine uygun olarak gerçekleşti.
İronik olan, Trump’ın Süleymani’yi tasfiye operasyonunu onaylayarak kasıtsız da olsa Tahran’daki radikallere yardım etmiş olmasıdır. Bu grup, geniş çaplı protesto gösterileri ile karşı karşıya bulunuyordu. Ancak rejimin en önemli figürlerinden birinin öldürülmesiyle  insanlar hüzün ve öfke duygularıyla onun etrafında toplandı.
Buna ek olarak; İran’ın gelecek ay yapılacak genel seçimlere hazırlandığı sırada gerilimi tırmandırmak, Reformculara karşı radikal kanada hizmet edecektir. Dini Lider Hamaney bundan yararlanarak ılımlılar yerine radikal yüzleri yükseltme yoluna gidebilir.
Bununla birlikte, Tahran rejimi kendisine yönelik en büyük tehlikenin içerideki proteto hareketleri ve ekonomik yaptırımların devam etmesi olduğunu biliyor. Dolayısıyla, uluslararası arabulucuk çabaları ile yatıştırma politikasını bir fırsat olarak görmesi halinde kendisini değerlendirebilir. Bu ikisini, tüm maddeleri ve tarafları ile nükleer anlaşmayı canlandırma ve kazanımlar elde etme karşılığında Washington ile kanallar açacak bir pencere olarak görürse onları değerlendirme yoluna gidebilir.
Öte yandan Trump da seçimlerin gerçekleşeceği yılda bir savaşa girmek istemiyor. Süleymani’nin öldürülmesinin geçici olarak dikkatleri Kongre’de yargılanması konusundan uzaklaştırmışken İran’ın uzlaşma konusunda acele etmemesini umuyor bile olabilir. Ayrıca bu operasyon sayesinde seçim tabanının gözünde Trump, kendisinden öncekilerin almaya cesaret edemedikleri zor kararları alma gücüne sahip güçlü bir başkan oldu.
Bunun yanında, dünkü açıklamalarında kullandığı sert dile ve başka yaptırımların olacağını deklare etmesine karşın “isteyen herkesle barış yapma” arzusunda olduğunun altını da çizdi.
Süleymani’yi hedef alarak Trump mevcut gerilimde ilk adımı attı.
İkinci adımı ise Tahran belirleyecek.
Uluslararası çabalar sayesinde arzu edilen atılım ve faydaların elde edilmesi durumunda sınırlı füze saldırısı ile yetinecek yahut hiçbir akıllının temenni etmeyeceği geniş çaplı savaş anlamına gelecek gerilimi tırmandırmayı seçecek.