Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Zaten 'felaket' olan bir hükümet felaketlerle nasıl başa çıkacak?

Salı günü yeni hükümetin kuruluş kararnamesinin yayınlanmasından sonra Lübnan’ın yeni Başbakan’ı Dr. Hassan Diyab, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gazetecilerin karşısına geçti. Kendisine yöneltilen hükümetin tek renkli diğer bir deyişle 8 Mart Bloğu ve Hizbullah hükümeti olup olmadığı sorusuna tereddüt etmeden tek renkli ama aynı zamanda bir Lübnan hükümeti olduğu yanıtını verdi.
Hükümetin bütün Lübnanlıların hükümeti olduğunu telkin etmeye çalışan bu ifade, bir nevi akıllı ve kurnazcaydı. Çünkü gerçekte kendisi, Lübnanlılardan çok Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve Özgür Yurtsever Hareketi ile iki Şii güç Hizbullah ve Emel Hareketi arasındaki ittifakın hükümetidir. Nitekim Diyab’ın 18 Aralık’ta hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden bu yana söz konusu hükümet, halk hareketinin artan bir biçimde itirazları ile karşı karşıya bulunuyor. Hükümetin açıklanmasından sonra çok geçmeden bu itiraz, şiddetli bir şekilde patlak verdi.
Diyab, bütün Lübnanlı siyasi güçleri tek renkli hükümetin çatısı altında toplamak istiyor. Ancak böyle  yaparak onları ağır ve yavaş bir ölüme mahkum etmiş gibi görünüyor. Zira Lübnan’daki çökmüş ekonomik ve finansal koşullar nedeniyle tek renkli hükümet, bir hükümet değil iflası açıklayacak bir komisyondan ibaret olabilir. Bunun nedeni ilk olarak içeride sert ve şiddetli bir muhalafet ile yüzleşecek olmasıdır. Sokaklar, 17 Ekim devriminin ateşiyle kaynıyor. Nitekim Başbakan Saad Hariri’yi siyasi parti üyesi olmayan uzmanlardan oluşan bir hükümet talebiyle istifa etmeye iten de bu devrim oldu. İkincisi ve daha önemlisi Arap, küresel ve uluslararası boykot ile karşı karşıya kalacak olması ve BM’nin birçok kez çağrıda bulunmasının aksine sokağın taleplerine bir yanıt teşkil etmemesidir.
Biçimsel olarak Diyab, bunun uzmanlardan oluşan bir hükümet olduğunu söyleyebilir. Uzman ve yetenekli kişileri kapsadığını hiç kimse inkâr edemez. Sorun, söz konusu hükümetin bakanlarının adlarını bizzat kendisi belirleyen ve dayatan bir ittifakın rahminden doğmuş olmasıdır. Bu yüzden parti maskesi takmış bir uzmanlar hükümeti olarak tanımlanması, bakanlarının her zaman bu ittifakın içinde yer alan partilerin kendilerine dikte ettiklerine göre son sözü söyleyeceklerinden bahsedilmesi şaşırtıcı değil.
Diyab, bütün bu gerçekleri bir kenara iterek, hükümetin kuruluşunun ilan edilmesinden sonra yaptığı açıklamada çok yüksekten uçtu. Hükümetin, sokağın taleplerine karşılık verdiğini söylemekte tereddüt etmedi. Oysa sokaklarda, her geçen gün artan bir şekilde hükümet karşıtı protesto gösterileri düzenliyor. Keza yeni hükümeti, sorunlar ve zorluklarla yüzleşmekte öne çıkan özelliklere sahip, birlik,  güç ve istikrar için çalışacak istisnai bir hükümet olarak tanımlamaktan kaçınmaması da epey ilginçti. Bunları söylerken sanrılar ve hayallerle dolu başka bir dünyada dolaşıyormuş gibi görünüyordu. Çünkü hükümette görev alan bakanlara hızlı bir göz atıldığında çoğunun tek ve bilinen bir renkte oldukları ortaya çıkacaktır. Hükümetin kuruluşunun içeride ve dışarıda kapsamlı bir boykot ile karşılandığı, hükümette görev alan bazı isimlerin rakip ve muhalif 14 Mart Bloğu ile siyasi hesaplarını tasfiye etme yoluna gidebileceğine işaret ettiği görülecektir.
Öte yandan hükümetin zorluklarla yüzleşmek konusunda sahip olduğu öne çıkan özelliklerden bahsetmesi de çok enteresandı. Zira üyelerinden hiçbiri şu ana kadar Lübnan’ın dünyanın en borçlu ülkeleri arasında birinci sıraya yerleşmesine neden olan öldürücü ekonomik, finansal ve hayati krizlere yönelik bir öneri ya da plan hatta bir ön fikir sunmadı. Nitekim uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, bu krizler nedeniyle Lübnan’ın gelecek mart ayında değeri 1.5 milyar dolar olan borçlarını ödeyemeceği ve temerrüde düşebileceği tahmininde bulundu. Ki bu da Lübnan’ın başarısız ülkeler seviyesine düşmesi anlamına geliyor.
Fakat, kuruluş kararnamesinin yayınlanmasını takiben yaptığı açıklamada Diyab, hükümeti “Birlik, güç ve istikrarı sağlayacak istisnai bir hükümet” olarak nitelemekten kaçınmadı. Mutlu hükümetinin çarşamba günü düzenlediği ilk toplantıdan sonra ve ağır hatta imkânsız sorumluluğu üstlendikleri söylenen yetkililerden ardı ardına gelen açıklamalar nedeniyle bu iddialı sözlerinden geri adım atmak zorunda kalmış göründü. Çünkü bu tür bir hükümetin en nihayetinde elde edebileceği tek başarı, üyelerinin toplu bir hatıra fotoğrafı –hem de göğüslerini gere gere- çektirmeleri olabilir.
Cumhurbaşkanı Avn, hükümetin ilk toplantısını, hükümetin oldukça zorlu ekonomik, finansal ve sosyal sorunlar gölgesinde teşkil edildiği ve uluslararası toplumun güvenini yeniden kazanmak için çalışması gerektiği sözleri ile başlattı. Doğrusu, belirli bir ittifakla sınırlı tek renkli bir bir hükümet ile bunu başarmak çok zor. Diyab ise hükümetinin mali, ekonomik ve sosyal kriz ile yüzleşmek zorunda olduğunu belirtmekten kaçınmadı ve “Bir felaketle karşı karşıyayız. Bu felaketi ve etkilerini hafifletmek zorundayız” diye konuştu.
Birkaç saat önce hükümetin kurulmasını ilan ederken içinde bulunduğu coşku ile verdiği tüm pembe vaatleri tereddüt etmeden arkasında bırakarak, Lübnan’ın tarihindeki en tehlikeli ve zor aşama ile yüzleştiğimizi itiraf etti. Her bakanın kendi gündemini oluşturmaya başlaması gerektiğini ifade etti. Bunun anlamı, bu imkansız görev için seçilen bakanlar arasında şu ana kadar hiçbir bakanın, ne bir ön tasavvura ne de kendisini bekleyen sorunlara karşı bir gündeme sahip olmadığıdır. Lübnan devleti, 100 gün önce patlak veren devrimden sonra bir hükümet kurmayı başardığında dahi bu hükümet tek bir siyasi renge sahip olup Hizbullah ve müttefiklerinin hanesinde yer alacaksa Lübnanlıların güvenini nasıl geri kazanabilir? Lübnan’a kanamayı ve çöküşü durdurması için yardımcı olabilecek tüm destek ve yardım kapılarını kapatabilecek bir hükümet, Lübnanlılara nasıl güven verebilir?
Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin danışmanı ve yeni Maliye Bakanı Gazi Vezni, Lübnan’ın kuruluşundan bu yana şahit olmadığı kadar şiddetli bir bankacılık, finansal ve ekonomik kriz ile yüzleştiği açıklamasını yaptı. Krizin devam etmesi durumunda iflas edeceğini, kapsamlı bir kurtarma planı ya da programı hazırlanması gerektiğini belirtti. Fakat bir gerçek olan çöküş, bakanlık açıklaması vb. adımların hazırlanması ve atılması gibi daha fazla zaman gerektiren plan ve programları bekleyecek durumda değil.
Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri ise, anayasal açıdan ne kadar önemli olsa da hükümetin meclisin güven oyundan önce halkın güvenoyunu almasını gerektiğini belirtti. Keza, özellikle finansal ve ekonomik düzeydeki reform ve kurtarma programlarında desteğine ihtiyacı olacak Arap ve uluslararası toplumun güvenini kazanması gerektiğini de ekledi. Berri’nin bu açıklaması birçoklarını şunu sorgulamaya itebilir: Sokaklarda hükümet karşıtı gösteriler artarken halkın güvenoyu nasıl alınacak? Arap dünyasına düşman, uluslararası toplumun yolsuzluk ve yağmaya karşı ayaklanan sokağın taleplerini karşılayan bir hükümet kurulması çağrısına kulak asmayan bir hükümet , Arap dünyasının özellikle de Körfez ülkelerinin ve uluslararası toplumun güvenini nasıl kazanabilir?
Kurtarıcı hükümette görev alan hiç kimsenin eski Maliye Bakanı Ali Hasan Halil’in bahsettiği korkunç rakamların ve son üç ayda devlet gelirlerinin % 40 oranında gerilediğinin üstünde durmadığı kesin. Oysa bu, 2019-2020 yılları bütçelerinde yaşanacak büyük bir açık anlamına geliyor. Geçen yılın eylül ayının sonuna kadar devlet gelirlerinin 8.49 milyar dolara ulaştığını, buna karşılık devletin maaş ve ücretlere 5.2 milyar dolar ödediğini öğrendiğimizde, Diyab ve hükümetinin bu kurtuluşu nasıl sağlayacağını doğrusu bilemiyoruz. Bu oranlar devletin toplam gelirlerinin % 62.2’sini maaşlara harcadığı ve kamu hizmet borcunun 3.789 milyar dolara yani gelirlerin % 44. 6’sına ulaştığını gösteriyor. Bu da sadece bu iki kalemin gelirlerin % 106’sını tükettiği anlamına geliyor.
Peki, yurtdışından tek bir kuruş bile yardım alamaması muhtemel tek renkli hükümet, elektrik sorunun yol açtığı milyarlarca dolar açığı, kapanma tehdidi ile karşı karşıya olan hastaneler sorununu nasıl çözecek? Benzin ve mazot sorununa, doların piyasada iki fiyattan işlem görmesinden şikayetçi olan sanayicilerin ve tüccarların taleplerine nasıl karşılık verecek? Yüzde 50’yi aşan işsizlik oranlarına, insanların ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için intihar etmelerine, Velid Canbolat’ın birkaç ay önce dediği gibi yaşamak üzere olduğumuz açlığa nasıl bir çözüm bulacak?
Tüm bunlardan sonra Hassan Diyab çıkıp bizlere istikrar ve kalkınmayı sağlayacak istisnai bir hükümetten bahsediyor. Doğrusu bu halimize ağlayalım mı yoksa gülelim mi bilemiyorum. Kendisi ‘felaket’ olan bir hükümet, felaketlere nasıl çözüm bulabilir ki?