Husam İytani
TT

Trump'ın planı: Filistinlilere emrivaki yapmak

Trump’ın barış planı ya da “Yüzyılın Anlaşması”, tek bir pakette birçok şeyi içermektedir. Kendisi, derin bir meşruiyet krizi yaşayan iki liderlik için ABD ve İsrail iç siyasetinde bir manevradır. Mevcut ABD yönetiminin, gelecek Kasım ayında düzenlenecek seçimlerde Donald Trump’ın yeniden seçilmesi için sağcı Hristiyan kitleye güvenmeyi tercih ettiğine dair bir seçim duyurusudur. Her şeyden öte, Trump-Netanyahu ittifakının, herkesin çözmekte başarısız olduğu bir çatışmada nihai zafere ulaştığı iddiasıdır.
Çatışmanın diğer tarafı olan Filistinliler ise, cenazelerine katılmaları için çağrılan kişiler gibi muhatap alınıyorlar. Beyaz Saray’da düzenlenecek kamuoyuna duyurma töreninden birkaç saat önce CNN televizyonunun kendisi ile gerçekleştirdiği röportajda Trump’ın en büyük danışmanı ve planının hazırlayıcısı Jared Kushner’in belirttiği gibi Filistinlilerden, geçmişte kaçırdıkları fırsatların aksine bu son fırsatı değerlendirmeleri bekleniyor.
Bu sözler, gerçekçi olmaları ve ellerinde kalanları da kaybetmeleri kesin olduğu için kendilerine sunulanı kabul etmeleri gerektiğine yönelik ABD’li ve Batılı yetkililerin Filistinlilere verdikleri ‘samimi öğütlerin’ onlarca kez tekrarlanan bir kopyasından ibaretti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Filistin’i Yahudi ve Arap olmak üzere iki yapıya ayıran, Filistinlilerin reddettiği, İsraillilerin ise devletlerinin kuruluşunu ilan etmek için kendisinden yararlandığı 181 sayılı kararından bu yana söz konusu öğütler, şu ya da bu şekilde tekrarlanıp durdu.
Filistin-İsrail çatışmasının seyrinin tarihsel olarak incelenmesi, Filistinliler ve genel olarak Arapların yararına olmayabilir. Ne var ki, Filistinliler ile Arapların geri dönüşü olmayacak şekilde istasyondan ayrılmak üzere olan anlaşma trenine katılmamaları durumunda olacaklara dair gözdağı vermek ve sürekli şantaja başvurmak, gerçeklerin çok fazla ötesine geçmektir. Aşırı sağcı İsrail hükümeti ve Beyaz Saray’daki müttefiki, elverişli bir siyasi andan maksimum düzeyde yararlanma çabasında.
Filistinlilerin zayıflığına, Arapların bölünmüşlüğüne ve uluslararası toplumun görmezden gelmesine odaklanan fırsatçı bir uygulama bağlamında Filistinlilere ilk kez bir emrivaki yapılmıya çalışılmıyor. Bu çaba, türünün ilk örneği değil. Bu kez farklı olan, bu çabanın sahiplerinin, Yüzyılın Anlaşmasının son ve belirleyici savaş olduğunu, muhaliflerinin başka şansları olmayacağını öne sürmeleridir. Bu nedenle Netanyahu hemen Batı Şeria’daki yerleşim yerlerinin ilhakı meselesini hükümetinin 2 Şubat Pazar günkü gündemine dâhil etti.
Öte yandan, plan kapsamında önerilen ekonomik teklifler, Filistinlilerin yaşam standardında niteliksel bir değişim yaratmıyor. Trump’ın konuşmasında bahsettiği 50 milyar dolar, Kushner’in geçen yıl düzenlediği ve planın ekonomik yönünü ele alan konferans sırasında cazibesini kaybetti. 10 yıl boyunca harcanacak 50 milyar doların büyük bir kısmı, Filistinli mültecilerin yerleştirilmeleri ve geri dönüş haklarından feragat etmeleri için ikamet ettikleri ülkelere gidecek. Doğrusu 50 milyar dolar, bir karşılığı hak etmeyen bir saçmalıktan ibarettir.
Buna karşın, ABD yönetiminin kamuoyuna sunduğu ve Filistinlilere tahsis edilen bölgeleri gösteren haritayı dikkatle ele almak, Batı Şeria’daki şehirleri birbirlerinden izole etme ve Sina sınırı yakınlarında endüstri ve konut olmak üzere iki bölge inşa etmenin arkasındaki gaye hakkında kesin bir fikir vermektedir. Aralarında Netanyahu’nun da olduğu bazı İsrailli yetkililer, yıllardır Filistin sorununu çözecek “ekonomik çözümden” bahsediyorlar. Bu çözüm özetle; Filistin şehirlerini, misyonu inşaat ve tarım sektörlerinde İsrail endüstrisi için ucuz işgücü sağlamak olan duvarlar ve tellerle çevrili gettolara dönüştürmektir. Öte yandan bu çözüm, İsrail hükümeti ve işverenlerinin kontrolü altında kalacak ve onların şartlarına boyun eğecek Filistinli vatandaşlara da bir gelir sağlayacak.
Bu tasarım ve özellikle Mısır sınırı yakınlarında kurulacak iki yeni çöl bölgesi, adeta Apartheid döneminde Güney Afrika hükümetinin çoğunluğu oluşturan siyahlar için kurduğu ‘Bantustan’ bölgesi deneyimini yeniden üretiyor. Hükümetin bu bölgeyi kurmaktaki amacı, siyahların kendilerini bağımsız siyasi oluşumlar halinde örgütlenmelerini engellemek, madenler ve diğer endüstriyel alanlarda haklarını talep etmeyen ve boyun eğen bir işgücü olarak onları sömürmekti.
Seçimlere dayalı doğası ve diğer tarafı tamamen yok saymasına bağlı sebeplerden ötürü bu planın beklenen başarısızlığı, bu tür bir öneriyi mümkün ve tekrarlanabilir kılan hatta yeni bir küresel veri gibi pekiştirilmesini sağlayan nedenlere ışık tutmayı engellememelidir. Diğer bir deyişle, tarihsel gözden geçirmeden uzaklaşma çabasıyla bugünü gözden geçirmek ve eleştirmekten kaçınılmamalıdır.
Bu nedenlerin ilki; 2007’de açık bir çatışmaya dönüşmesinden bu yana hiç kimsenin kendisine bir çözüm bulamadığı trajik Filistin bölünmesidir. Bu bölünmüşlüğün neden olduğu hasarı onarmak ya da sınırlamak mümkün değil. Söz konusu hasar, Filistinlilerin ulusal çıkarlarından uzak kendi çıkarları olan bölgesel güçlerin müdahalesine yol açarken aynı zamanda birleşik bir ulusal program oluşturma yeteneğini de yok etti.
İkinci neden; diktatörlükler ve otoriter rejimleri ön plana çıkarıp haklı göstermek ve Arap dünyasındaki tüm demokratik beklentileri ortadan kaldırmak için bir araca dönüşen Filistin davasını destekleyen Arap kaidesinin çöküşüdür.  Bu kaideyi çökerten de Filistin davasının sembolik değerini çiğneyerek halkın omuzlarında manevi bir yüke dönüştüren, ayrıca özgürlük ve ilerleme çağrılarına karşıt bir konuma yerleştiren Arapların resmi tutumu oldu.
Üçüncü neden; gelecekte başka bir konuda olmasa da Filistin-İsrail çatışması sayfasının ne şekilde olursa olsun kapatılması gerektiğinde, Trump ile hemfikir olan halefi başkanlar tarafından bu planın yeniden diriltilmesinin muhtemel olmasıdır. Özellikle de mağlup ve ezilen tarafın, Arap ve küresel bir siyasi şemsiyeden mahrum olduğu göz önüne alınırsa.